Yetmişli yıllar..
Hani unutulmaz günler vardır, insan yaşamında çok etkili olan. Hani “ey gidi o günler” deyip iç geçirdiğimiz zamanlar ve o zamanların unutulmaz olan insanları vardır ya. Bizim gençliğimizin en güzel günleriydi yetmişli yıllar. O yıllar dopdolu yıllardı. Yetmişli yıllarda siyaset vardı bizim için, sağ vardı, sol vardı. Ülke sorunlarına çok farklı bakan gençler vardı. Ortak değerlerimiz vardı. Trabzonspor gibi, Karadeniz horonu gibi . Ve hemen herkesin türkülerini coşarak dinlediğimiz bir de Erkan Ocaklı vardı. Bu nedenle bizim için, Trabzonlular ve Karadenizliler için o yıllar aynı zamanda, Erkan Ocaklı’lı yıllardı.
Erkan Ocaklı ‘Eminem’ türküsüyle çıktı sahneye. Emine ve Mahpushane ile herkesi yaktı kavurdu. “Mahpusane içinde volta vuramayurum/Aç kapiyi gardiyan burda duramayirum…. Eminemun yüzinden bir cinayet işledum/Ey gidi arkadaşlar cezayi idam yedum…ooo hooo..hoo heyyy. Hey İdam cezasi yedum benum içun ağlama ııhhh”…
Yetmişli yıllarda hemen her evde bir pikap ve o pikapta çalınan Erkan Ocaklı plakları vardı.
Yıllarca Karadeniz bölgesinin tarlasında, bahçesinde, dağlarında, yaylalarında, imecesinde, eğlencesinde, horonunda, kolbastısında o ses vardı. O ses her yerde yankılandı durdu. Erkan Ocaklı herkesi büyülemişti. Sihirli ve bağlayıcı bir tarafı vardı sanki. Sesimi çok güzeldi, sazla Karadeniz türküsü okuması mı çok cazip ve değişik geliyordu, hala çözebilmiş değilim.
Sonra: “Tara saçuni tara iki yani bir olsun/İkimuzun mezari taştan çamurdan olsun”…ile biraz daha sevildi.
Bir başka güzel türküsünden iki mısra aklımda.
“Gece çiktum dişari, aya bakarum aya/ Hayde gidelum yavrim güneş aldi yaylaya”.
Sonra yol havası ezgisiyle sözlü bir ara taksimi… “Gene da geldi yazbaşları da yavrim he heeey.. heyyy.. heyyyy…”den sonra “”dağun başinda eruk olur da bile yeruk/ Allahtandur Allahtan birbirini severuk”.
Baştan sona aşkı, sevdayı, özlemi anlatan ve bu kavramları ezgiye dökerek doğa ile, yaşamla buluşturan, nasıl güzel bir diyalektik anlatımdır bu. İşte budur Erkan Ocaklı’yı ve onun türkülerini belleklere kazıyan, unutturmayan. İşte onu hit yapan bu tarzı olmuştur bence.
Erkan Ocaklı, ikinci büyük çıkışını “Trabzon’un Kazaları” türküsü ile yapar.
“Trabzon’un kazalari on tanedur on tane/Birer birer sayfayım sizlere tane tane”.. Ve Vakfikebir’den başlayarak; batıdan doğuya doğru, hizasına geldiğinde de güneydekileri (iç kesimde kalanları) sıraya koyarak tüm ilçeleri sayar. Her ilçenin belirgin bir özelliğini dillendirir ve tamamını Trabzon’la bütünleştirir. Bu türkü 50 yaşını geçmiş her Trabzonlunun hala ezberindedir. Onlara göre Trabzon’un kazaları 17 değil, halâ “on tanedur on tane”.
Erkan Ocaklı türkülerinde Karadenizlinin gurbetini de anlatmıştır, töresini de, çilesini de…
“Almanya acı vatan adama hiç gülmeyu/Nedendur bilemedum bazilari gelmeyi./ Üç kız iki oğlanı nere braktunda gittun/boyle güzel yuvayi ateşe yaktun gittun./Ancak para yollarsun o para neye yarar”….
Sosyal bir yaraya bundan daha güzel parmak basan, bu yaranın verdiği mutsuzluğu, umutsuzluğu, sitemlerini de yaparak anlatan bir başka türkü bu güne kadar yapılmadı yapılmaz da.
O, Trabzonspor’un yetmişli yıllardaki başarılarını, şampiyonluklarını, kahramanlarıyla birlikte bir türküde anlatan ve gelecek kuşaklara aktaran bir sanatçı olarak ta tarihe geçmiştir.
Kalede panter Şenol hatır dinlemez hatır/ kilit noktalarında Turgay, Necati, Kadir / Bülent Faruk ortada İlyas topi koşturur / sağ açık Ali Kemal seyirciyi coşturur.
Ama artık ne şampiyon olan Trabzonspor var- ki şampiyon olmazsa da hala ortak değerimizdir-,
ne de yetmşli yılların Erkan Ocaklı’sı.
Erkan Ocaklı’lı yılları unutturmamak dileğiyle….
NACİ ALTUNCU
egitiyorum@hotmail.com
Hocam saygılar karşıya lisesi samsun1990 1997