Hangi Fırsat?
Hayatı, ekonomik yaşamın iyileştirilmesini, ekonomik imkânların düzeltilmesini “fırsat yakalama” mantığına bağlama ya da bırakma…
Yaşam hakkını, yaşamı güzelleştirebilme hakkını “fırsat yakalama” mantığına ve fırsatı yakalayanların insafına bırakma…
Evet, kapitalizm, liberalizm, modernleşme, globalleşme kuşkusuz “büyük imkânlar” denilen kazanımların yanında “büyük acımasızlıkları” beraberinde getirmiş bulunuyor. Eşitsizlik, yoksulluk, yoksunluk, ezilmişlik, etnik kışkırtmalar, faşizan eğilimler vb. meseleleri azaltmak yerine katlayarak artmasına sebebiyet vermiştir.
Manevi değerler ile maddi değerler arasındaki tercih her geçen gün maddi değerler tarafına kayacak şekilde “ilerliyor”. Manevi değerlerle maddi değerler arsındaki makas her geçen gün kapanıyor. Bu açının kapanması demek; sahteliğin, sahtekarlığın, iki yüzlülüğün, münafıklığın, acımasızlığın, bencilliğin ortaya çıkması demek aynı zamanda..
Günlük yaşamının hemen hemen her alanı, “vatan”, “millet”, “din”, “kardeşlik” vb. kutsal kabul edilen değerleri rencide edecek, kelimenin hasbi anlamıyla şerefsizlik, sahtekarlık oluşturacak tarzda iken; başkasının bu kavramlara kendi kısır, güdük mantığı ile “ ihanet” ettiği yaygarasını, çığırtkanlığını yapması; sahtekarlık, ikiyüzlülük dışında ne olabileceğini sizin lügat hazinenize bırakıyorum.
“Vatan”, “Millet”, “Devlet”, “Din”, “Kardeşlik” kavramları fasa fiso kavramlar değil; ahlaki yönleri çok güçlü olan bir duruşla kaynaşmadıkları sürece su-i istimale her zaman açık kavramlardır. Baştan aşağı sahtekârlık dolu mantık içerisinde; kurnazlık, ikiyüzlülük, utanmazlık sızan görüş ve eylemlerin bu kavramlarla alakası yoktur…
Eğer dini inancımız, milliyetçiliğimiz, dünya görüşümüz sınıflar arası çatışmayı, toplumda var olan çatışmaları berraklaştırma yerine kamufle ediyor, kamufle edilmesine yardımcı oluyor ve bu anlamda kullanılıyor ise bu inançlarımızın tadilata ihtiyacı bulunuyor…
…
Soluğu ve takati tükenen buruk insanlık… İnsan ve toplum olarak kendimize soru sormalıyız.
Hülyalarımızı besleyen, gelecek rüyalarımızı gerçekleştirebilecek, derin itikadi, iktisadi ve kültürel bunalımdan kurtulmak için umudumuzu bağladığımız güç nedir?
Geleceğini güven altına almak, çocuklarını en iyi şekilde okutmak, imkânlar sunmak yalnızca bireyin elinde mi?
Hayatın akışı, yoksul bir babanın evladına alamadığı oyuncağa bakışını gözlerimizin önüne getirmiyorsa insani özümüze yabancılaşmışızdır artık…
“Meta fetişizmi” en parlak günlerini yaşıyor. Tüketim ve lüks alışkanlığı ahlaki endişeleri alt üst edercesine insanları ve insanlığı egemenliği altına almış bulunuyor.
Paylaşımcı, tok gözlü, manevi donanımı güçlü insanlar çoğalmadıkça hiçbir yoksulluğumuz azalmayacaktır.
Piyasanın, modern hayatın modern eğlence ve ilişkilerinin şeytani gücünü, büyüleyici ruhunu kültür dünyamızdan defetmediğimiz müddetçe, insanın kendine, kişiliğine, doğaya ve aşkın varlığa yabancılaşmasını önleyemeyecek ve bu kısır döngüden sağ çıkamayacağız.
Hor görülen, yaralanan, yalnızlaştırılan, onuru, kimliği, kişiliği zedelenen insanların hayallerini süsleyen şeyler üzerinde kafa yormadıkça, insanca bir hayat gereksiniminden yoksun insanlarla müşterek bir ütopya kurmadıkça insan ve insanlığımız her alanda yoksullaşmaya devam edecektir.
Ütopya, insani bir duyarlılıktır. Bu hayatta şerefli bir yer edinme gayretinin diğer bir adıdır.
Göze ve gönle çekilen perdeyi aralayan bir ışıktır ütopya…
Hayatımızın en kıymetli gayesi nedir ve bu gayeyi kalbimizin saf aynasıyla yüzleştirebilmeye cesaretimiz var mı acaba?
Selam ve sevgiyle.