Göçmek veya göç etmek ilk başta sevimli gelir. Başka bir mekân, başka bir iklim, başka bir yaşantı ve başka arkadaşlar akla gelir. Kısmeti çıkan bir kız gibidir, kız sevinir, anne baba ve aile bireyleri sevinir. Ta ki evden çıkıncaya kadar… Kızları evden çıkarken anne baba üzülür hatta ağlarlar. Bilirler ki kızlarının aileleriyle ilişkisi kesilmiştir. Başka bir ailenin gelini, annesi olmuştur. Annenin yarası derindir. Göçler de öyle… Göçmeye hazırlanan kişiler, göç günü gelinceye kadar sevinirler… Göç için arabalara binilince üzüntü başlar, ayrılık zamanı gelmiştir. Belki bir daha geriye dönme olmayacaktır… Belki gidilen yer son mekân olacaktır. Belki ahrete doğru son göç oradan olacaktır.
Çaykara’nın bazı köylerinden ve Şahinkaya köyünden Ekim–Kasım 1965’de Kırıkhan’a göç olmuştur. Kırıkhan’da 408 evler mahallesini kurmuşlardır. Şuanda 7500–10000 Karadenizli orada ikamet etmektedir. Bir kısmı her yazın Çaykara–Şahinkaya, Ulucami ve Kabataş köylerine sıla-i rahim yapmaktadır ama bir kısmı ve özellikle orada doğan yeni nesil atalarının geldiği yeri pek önemsemezler. Çünkü Çaykara’da doğmamışlardır. Orada kemençe, kaval sesini dinlememişlerdir. Mezirede, köyde ve yaylada yankılanan–yansıyan kemençe ve kaval sesini duymamışlardır. Üçüncü dördüncü kuşak ve daha sonraki nesiller Şahinkaya’yı, Kuşmer’i pek bilmeyecek, önemsemeyecektir. Öldükleri zaman Kırıkhan toprağında yatacaklardır. Onlarca köylümüz orada yatmaktadır. Hacı Ömer Kama, Hacı Hüseyin Ayan, Mehmet Ayan, Mustafa Ayan, Cemil Şahin, Kıymet Şahin… Daha birçoğu istemese de orada yatmaktadır, 1965 yılında göç ederken Kırıkhan’a gideceklerini ve mezarlarının orada olacağını düşünebilir miydiler? Kim bilir? Ama bilinen bir gerçek var ki o topraklarda doğan, o yaylalarda büyüyen, Kazankıran, Yakrop, Sultanmurat’ta dolaşan kişiler rüyalarını bile oralarda görürler… Aksine inanmayız… Hasreti çekenler onu gizlerler… Dışa vurmazlar onun adı gizli hasret olur.
Kırıkhan’a özenen diğer hemşerilerimiz Gökçeada’ya göçmeye karar verdiğinde yıl 1973’tü. Otobüsler Şahinkaya köyü ilkokulu önünden 27 Temmuz 1973’te hareket ederken kemençe ve kaval ile horon oynamışlardı. Otobüslerin hareket saati gelince hem gidenler hem de geride kalanlar hıçkırıklarla ağlamışlardı. Belki içlerinde sevinenler de vardı ama bunlar çok çok azdı. Boğazlarına bir şeyler düğümlenmişti. Yusuf Ekmekçi (Kot Yusuf), Yakup Köse, Abbas Çınar, Hüseyin Uygun, Mehmet Atalay, Bahri Çınar, Sakine Köse daha onlarcası orada öleceklerini bilebilirler miydi? Yakup Köse’nin Çaykara köprü ayağındaki gölgesi hala zihnimde duruyor. Abbas Çınar hasretinden ve kızgınlığından olsa gerek ki Gökçeada’daki Şahinkaya mezarlığında yatmayı reddetti, oğluna evinin yan tarafında defnini vasiyet etti ve dediği yapıldı. Yusuf Ekmekçi (Kot Yusuf) gemide kalp krizinden öleceğini düşünebilmiş miydi? Şur’dan ayrılır mıydı? İbrahim Kahveci Çaykara’da yıllarca esnaflık yaptı. Çaykara’yı ve Şur’u çok severdi ama ecel onu Gökçeada’da yakaladı, altmış küsur yaşında kalp krizine yenik düştü. Göç ettikleri yerden ebediyete göç edenlerin çocukları yeni nesil geri dönecek mi derseniz sanmam… Bilmediği yaşamadığı yerlerin özlemi çekilir mi? Eğer annesinin, babasının vasiyeti varsa onların hatırı için baba evine – dede evine ziyaret için dönülür. Evlenen kız da öyle kocasının evinde yaşar, çoluk çocuk sahibi olur ömrü bitince oradan öbür dünyaya göç eder.
Göçler ilk bakışta ailelerin ufkunu açan yeni yerler, yeni iş imkânları olarak algılanır. Gittikleri yerlerde yeniden bir yapılanma işine girerler, oranın kültürüyle kendi kültürlerinin ortak yönlerini araştırmaya ve sorgulamaya başlarlar… Yeni nesil eski neslin kültürünü bilmezse unutulur gider… Paragaf, vaybeni, Karakoncilo nedir bilmezler ve kültürlerinin bir kısmı silinir gider. Kuşmer’de sabahın erken saatinde yayla nağırının oluşmasını veya akşam gelmesini hayal edemezler… Eski yer obalarındaki yaşantıyı bilemez. Biz bu yapılanmayı çok çabuk tahrip ettik, koruyamadık. Sonradan çok vahlanacağız ama iş işten geçmiş olacak.
Göçler hasret demektir, özlem demektir. Hafızamızda yaşanmış olayları, hatıraları silmek mümkün değildir. Özellikle çocuklukta ve gençlikte hafızamıza yerleşen olaylar silinmez. Taze bir bant gibi olaylar kaydedilir. Kırk elli yaşından sonra yapılan kayıtlar siliktir, pek hatırlanmaz ama 80, 90 yaşındaki yaşlılara sorulduğunda çocukluğunu ve askerlik anılarını tek tek anlatır. Hatta bölüğünü, kumandanlarının adını bile söylerler. Başka diyarlara göç eden yaşlılarımız, büyüklerimizin kafasında ki eski anıları silmek mümkün değildir. Memleketi özler ama ya sağlık sorunu veya maddi imkânsızlıklar oraya gitmesini, sıla-i rahim yapmasını engeller.
Ne yazık ki göçler eski kültürümüzü silmeye aday olgulardır. Yeni neslin yeni kültürle karşılaşması ve yoğrulması onlara yeni bir devşirme kültür kazandırır. Bugün en güzel örneğini Almanya’da görüyoruz… Orda ki gençliğimizin ne halde olduğunu hepimiz biliyoruz. Almanya doğumlu Türk gençlerinin bir kısmı Alman gibi yaşamaya başlamadı mı? Rock müziği, batı müziği dinlemiyor mu? Alman kızla veya Alman erkekle nikâhsız birlikte yaşamıyor mu? Bu bir kültür müdür? Batılı için evet… Ama bizler için, bizim toplum için bir rezalettir. Kırıkhan ve Gökçeada halâ geldikleri yerin kültürünü yaşıyorsa anne babanın yaşantısı ile ilgilidir. Ama birkaç nesil sonra o kültür yok olacak veya devşirme kültürüne dönüşecektir. Çaykara’dan, Erzurum’a, Bursa’ya, Edirne’ye gelin giden, farklı kültürdeki insanlarla evlenenler o kültüre ayak uydurmak ve yaşamak zorundadırlar. Kısacası yeni gelinin de işi zor, göç edenin de…
Yazı: Doç.Dr. Necmi Kurt
Gökçeada Göçleri ile ilgili TRT tarafından “Bir Ada İki Göç” adıyla 2013 yılında bir belgesel film olarak çekilmiş ve TRT kanallarında yayınlanmıştır.
Göç ederken insanlar, kendilerini sarıp sarmalayan doğayı, toprağı, kültürü geride bırakarak yola koyulurlar. Hem geride kalan hayatın hüznü hem de yeni bir başlangıcın heyecanı vardır içlerinde… Bir acıklı yol hikayesidir göç. Yıl 1973, Trabzon’un küçük ilçesi Çaykara’nın en büyük köyü Şahinkaya… Karadeniz’de bitmek bilmeyen heyelanlar ve afetler nedeniyle sürekli göç veren bir köy. Şahinkaya köyünden 61 hane 1400 km uzağa Gökçeada’ya yerleştirilmek üzere, büyük bir devlet töreniyle kemençe ve horon eşliğinde uğurlanır. Adada sonradan geldikleri köyün adını alacak olan bölgeye yerleştirilirler. Göç en iyi şekilde organize edilmiş. Biz göçü hep tek taraflı olarak, yani Rum halkın cephesinden-gidenlerin çerçevesinden gördük, duyduk, izledik. Evet yaşananlar acı ve yüz kızartıcıydı zaman zaman. Ama adaya göçenlerin, yani gelenlerin cephesinden hiç bakmadık. Hele de Karadeniz’den 1400 km. uzağa nasıl, hangi koşullarda göçmüştü bu halk? Yaylalardan yayılan orman gülünün kokusunu almadan, kemençe sesi duymadan, derelerin çağıltısını hissetmeden geçen yıllara rağmen Karadenizli kimliğini korumaya çalışan yeni ada sakinleri… Bir Ada İki Göç belgeseli Karadeniz’den Gökçeada’ya uzayan hüzünlü, kimi zaman eğlenceli, kimi zaman coşkulu iki göçün hikayesini kahramanlarının ağızından anlatmaktadır.
(Videoda sadece Çaykara ile ilgili kısım yer almaktadır. Belgeselin tamamı Sürmene’den adaya yaşanan bir diğer göçü de anlatır)
İlk göç 1929 Yılında Hamsiköy’e yapıldı. Buradan başlanıp resimlerle de desteklenmek suretiyle göç kronolojisi kaleme alınsaydı harika olurdu. Yine de Necmi Hocama teşekkür ediyorum. Şur kökenli bir Hamsiköylü olarak nerede yaşarsa yaşasın Şur ve Şurlulara selam, saygı gönderiyorum..
Güzel bir yazı. Yazarın ellerine yüreğine sağlık.
Her yazıya yorum yazmak zorunda değiliz. Burada bir mesaj verilmek istenmiş ama yorumcular muhalefet edecekler ya. Niçin o yok bunu niçin yazmadın,yok sen eleştirdin ama eleştirirken de hata ettin vb gibi yorumlar aslen niçin mesafe alamadığımızın en güzel ispatı. Ayrıntıyla uğraşırken esası ıskalamak bu olsa gerek.
Yaturgay başkan nejmi hocadan isdediğini sen nicin yapmiyorsun vana sade donerdere mi var emek koyu yokmu sadece karşiya bakmayin onunde cukur olabilir orayada bakmanizi tavsiye ederim
Bu güzel yazıda 1965:de caykara uzungolden van a göç eden dönerdere köyünden bahsedilmemesi sayın hocam Necmi kurt un kaleme aldığı bu göç yazısında kullanılan başlıktan daha hüzünlü bir durumdur
Çok güzel olmuş….Diğerlerini de unutmayın Van’ı Hatay’ı….