ÇaykaraDernekpazarıÇaykara KöyleriÇaykara Köyleri HaritasıÇaykara NeredeUzungölÇaykara nedirWhatsApp Link Oluşturma
DOLAR
35,5634
EURO
36,6367
ALTIN
3.095,34
BIST
9.934,60
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
reklam

Kur'an'da Takva Ve Muttakilerin Özellikeri

Kur'an'da Takva Ve Muttakilerin Özellikeri
10.03.2008 22:37
A+
A-

Kur'an'da Takva Ve Muttakilerin Özellikeri 1


Prof. Dr. Mehmet OKUYAN


OMÜ İlahiyat Fakültesi


Tefsir Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi

 
 

                               

 

KUR’

ÂN-I KERÎM’DE TAKVA KAVRAMI VE
MUTTAKÎLERİN ÖZELLİKLERİ

 
 
 

Değerli dostlarım!
 

“Kur’ân’ın ve diğer bütün ilâhî kitapların
gönderiliş gayesi muttakî insan yetiştirmektir” dersek hatalı bir şey söylemiş
olmayız. Kur’ân’a göre takvâ sahibi olmayı başarmak için onun takvâ ile ilgili
neler söylediğini iyi bilmek gerekmektedir.
 

Takvâ, kelime itibariyle “korumak” anlamına gelen
v-k-y kökünden türetilmiş bir kelimedir. Bu itibarla bu kelimenin kök
anlamlarından biri ‘korumak’tır diyebiliriz. Söz konusu sözcüğü eğer ittikâ
şeklinde ele alırsak bu defa anlam “korunmak” şeklini alır. Bu durumda
muttakî insan, korunan insan demektir.
 

Kurân’da iki türlü takva yer almaktadır. Bunlardan
ilki -Bayraklı’nın da dediği gibi- doğuştan getirilen takvâdır. Şems sûresinin 7
ve 8. âyetlerinde Yüce Allah; “Nefse ve onu sekilendiren güce andolsun ki Allah,
nefse, kötülük yapma ve ondan korunma yeteneğini ilham etmiştir” buyurmaktadır.
Demek ki takvanın bir bölümü doğuştan getirilendir.
 

Diğer takva türü ise sonradan kazanılan, bir başka
ifadeyle doğuştan getirilen üzerine yapılan ilave ve yatırımlarla
şekillendirilen, bir anlamda olgunlaştırılan takvadır. Kur’ân bu tür takvayı
Bakara sûresinin 197. âyetinde şu şekilde ele almaktadır: “Azık hazırlayınız;
muhakkak ki azığın en hayırlısı takvadır.” Görüldüğü üzere âyetteki takva “en
hayırlı azık” olarak tanıtılmaktadır ve bu tür takvâ da sonradan elde edilmeyle
açıklanmaktadır. 
 

Kur’ân-ı Kerîm’de takvâ içerikli pek çok âyet yer
almaktadır. Böyle bir köşe yazısının sınırları elbette bu kavramla ilgili bütün
âyetleri ele almamıza imkan vermemektedir. Sadece birkaç tanesini burada ele
almak ve yapılan bir hataya parmak basmak istiyoruz.
 

Sevgili kardeşlerim!
 

İslam dinini anlatmak durumunda olan insanlar Yüce
Allah’ı tanıtırken genellikle “korkulan bir Allah” motifini işlemekte ve
“Allah’tan korkma”nın gerekliliğine temas etmektedirler. Bu amaçla olsa gerek
Kur’ân’daki ittekullâh ifadelerini “Allah’tan korkun” diye yorumlamaktadırlar.
Oysa bu kelimenin anlam dairesinde “korkmak” yoktur. Zaten Yüce Allah da korkunç
bir varlık değildir. Allah, korkulacak bir varlık olarak tanıtılmamalıdır. O’nun
emir ve yasaklarına riayet etmemekten kaynaklanan bir azaptan veya Yüce Allah’ın
gazabından korkmaktan söz etmek daha doğru bir yaklaşımdır.
 

Takva kelimesini tercüme ederken çeşitli
ifadelerin tercih edilmekte olduğuna şahit olmaktayız. Bunlardan bazıları
şöyledir: Takvâ, korunmak, saygı duymak, saymak, donanımlı olmak, hassas olmak,
sorumluluk sahibi olmak, sorumluluğun farkına varıp gereğini yerine getirmek.
Bütün bu anlamları toparlayacak şekilde takva kelimesine “duyarlı olmak”
anlamını vermek oldukça kapsayıcı bir anlam dairesi oluşturmak demektir. Bu
doğrultuda ele alacak olursak takva kavramını “Allah’a, kendine ve çevresine
karşı duyarlı olmak” şeklinde değerlendirebiliriz.
 

İnsanlar doğuştan duyarlı olarak var
edilmişlerdir; onların fıtratı bu şekilde programlanmıştır. İlâhî kitapların
öğretileriyle bu fıtrata uygun yaşamaya çalışmak, aslında yaratılışın amacını da
gerçekleştirmek demektir.
 

Muttakî insan, kendisine, hemcinslerine, doğal ve
canlılardan oluşan çevresine, bütün bunları kapsayacak şekilde Yüce Allah’a,
O’nun emir ve yasaklarına karşı duyarlı davranabilen insandır. Muttakî insan,
ibadeti bu bilinçle yapan ve yaşayan insandır; takvâ ise bu bilincin adıdır.
 

Sevgili dostlarım!
 

Takvâ, sanıldığı gibi görülen ve şekilden ibaret
olan bir kavram değildir. Elbette simgelerin dinde önemli yeri vardır; ama
unutulmamalıdır ki simgeler, içerikleriyle anlam kazanırlar. Ruhunu, özünü ve
anlamını yitirmiş davranışlar, sahibini arzu edilen düzeye getiremez. İşte
özünden ve Kur’ân’ın ruhundan kopartılmış bir takvâ anlayışı, sözünü ettiğimiz
simgelere teslim olmanın tipik bir örneğidir.
 

Toplumumuzda özellikle dinî konularda bazı
insanlar bir konuyu yeterince bilmeden çeşitli kanaatler ortaya atabiliyor,
kanaatlerini başkalarına din diye satmaya çalışabiliyor, onunla aynı düşünceyi
paylaşmayanları da en ağır ifadelerle nitelendirebiliyorlar. Bilgi sahibi
olmadan, doğru bilgiye ulaşmadan ve ulaşılan bilgiyi yaşamadan başkasına
aktarmaya çalışmak etkisi olmayan bir davranış biçimidir. Dinî meselelerde
konuşabilmek için dinin asıl kaynağı olan Kur’ân-ı Kerîm’i çok iyi bilmek, onun
konulara yaklaşımını yakından takip edebilmek, konuyla ilgili bütün âyetlerin
mesajına hâkim olabilmek, Kur’ân’a bütüncül bir bakışı gerçekleştirebilmek çok
önemlidir.
 

İşte ilâhî mesajı yeterince bilmeden ileri sürülen
fikirlerden biri de takvâ ile ilgilidir. Bazı insanlar takvâyı Yüce Allah’ın
hangi özelliklerle tanıttığına bakmadan kendi isteği ve kanaati doğrultusunda
yorumlar yapmaya çalışmakta, özünden uzak ve kopuk birtakım nitelikler
sıralamaya çalışmaktadırlar. Şekilden ibaret bir takvâ tanıtımı yapıldığı ve içi
doğru değerlerle doldurulmadığı için birbirinden farklı şekiller ortaya
çıkartılmıştır.
 

Kur’ân’da takvâ sahiplerinin özellikleri
bağlamında pek çok âyet vardır. Elbette bunların hepsini bu yazıda vermemiz
mümkün değildir. Ancak meselenin ana hatlarını belirlemiş olması bakımından
Bakara sûresinin 177. âyetinin mealini vermek, konuyu anlamada çok önemli bir
katkı sağlayacaktır:
 

“İyilik ve takvâ, yüzlerinizi doğu ve batı
tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik veya iyi, ‘Allah’a, âhiret gününe,
melekelere, kitâba ve peygamberlere’ inanandır. Çok sevdiği malı, sevdiğine,
Allah’ı sevdiği için seve seve verendir; yani akrabaya, yetimlere, yoksullara,
yolda kalmışlara, açıkça isteyenlere ve kölelikten kurtulmak isteyenlere
verendir. Ayrıca namazı kılan ve zekâtı da verendir. Söz verdiğinde verdiği sözü
tutandır. Sıkıntılı zamanlarda, hastalık dönemlerinde ve savaş zamanlarında
sabırlı olanlardır. İşte iman iddiasında samimi olanlar bunlardır ve işte asıl
takvâ sahipleri de bunlardır.”
 

Âyetin mealinden de anlaşılabileceği gibi takvânın
ilk basamağı doğru inanmaktır; yani inanılması gereken değerlerin bütününe
inanmaktır; bir anlamda inancında samimi olmaktır. İnanç sağlamlığının peşlinden
ekonomik paylaşım gelmektedir. Üstelik bu paylaşımda hem sevdiği malı vermek,
hem sevdiğine vermek, hem Allah rızası için vermek hem de seve seve vermek asıl
önemli hususu oluşturmaktadır. İnsan sevdiği ve değer verdiği, hatta kendisi
muhtaç olmasına rağmen başkasına verebileceği kıymetli şeyleri verebilirse sevap
anlamında kazanımı çok yüksek olur. Beğenilmeyen, kendisinden bir anlamda
kurtulmak istenen şeylerin başkasına verilmesi bu âyette sözü edilen paylaşımın
örneği ve konusu değildir. İnsan sevdiği kişiye yardımda bulunursa verdiği malın
arkasında gözü kalmaz; Allah rızası onun asıl hedefi olur; böylece
yardımlaşmasının karşılığını da sadece Yüce Allah’tan bekler. Allah için
yardımlaşmak, gerçekten karşılığı sadece O’ndan beklemekle mümkün olur. Başa
kakmak denen arızalı ve küçültücü tavırlar insan onurunu zedelediği gibi yapılan
işlemin de ibadet olmasını engeller. Dahası söz konusu davranış nedeniyle ağır
günahlar devreye girer; böylece kaş yaparken göz çıkartılmış olur.
 

Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı tam ve doğru
kişilere vermek de takvâ sahibi olmanın, şekli belli ibadetlerini temsil
etmektedir. Toplumsal sorumluluk gibi algılayabileceğimiz “verilen sözün
gereğini yerine getirmek”, sıkıntılı ve zor zamanlarda değerlere sahip çıkmayı
başarmak da takvânın ayrılmaz parçalarıdır. İşte bütün bu özellikler iman
iddiasında samimiyetin ve muttakî olmanın gerekleridir. Demek ki takvâ sahibi
olmak, sorumlu ve duyarlı olmaktır; hem kendine, hem çevreye hem de Yüce Allah’a
karşı duyarlı davranabilmektir; şekilciliğe takılmak değil, özü
yakalayabilmektir. Kur’ân’ın yetiştirmeyi hedeflediği insan işte böyle duyarlı
insandır.
 

Kalın sağlıcakla.

Yorumlar
× YASAL UYARI ! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.