Ahhh sofraga…
5 kardaştık çocuktuk, otururduk etrafına dizilirdik inci mercan gibi; her dem, her seferinde hemen hemen menüsü aynı olan, bir ayağı yamalı, bir kenarı makarna kesmekten oluklaşmış ve her öğünde üzerine konan mütevazi aş’ları her zamanki aşk la bizlere tablacılık etmekten imtina etmeyen tahta sofraga.
kardeşimizdin sen bizim
Her vuslatta sarılırdık birbirimize, sen üzerindekileri en mütevazi şekilde ikram ederdin bize, bizde her vakit vesile olduğun vuslata erişmenin hazzını yaşattığı ve bize nasip ettikleri için varlığın esas sahibine (C.C.) şükrünü eda ederdik.
Her sabah üzerine kuymak, muhlama, pezergenaşi veya farklılık olsun diye süt malezi olurdu, garibim sofraga zeytini lüks oluşundan haftada bir, bir sahanika ya görürdü ya görmezdi, hele hele kış yanaşınca kasım aralık aylarında yaylada basılan tuzlu peynirin kısa süreliğine de olsa araya girmesi vuku bulurdu, ahh o kerti peynir… reklam arası gibi olurdu lezzetinden olsa gerek kısa sürede biterdi.
Öğlen kavuşması hasretlik olurdu, hele ki iş arası versekte yemeğe gitsek, gidelim gitmesine de sofrada ya arpa çorbasi ya turşi kavurma veya lahana belki arada misir ekmeği çumurundan veya patates çumurundan olurdu. Öğlen yemekleri çarçabuk yenir tekrar işe koyulunurdu ki iş beklemez bitecek. O dönem yemekler hemen hemen aynı şeyler olsa da imkansızlıktan ve bir çok yemeği sadece televizyonda duymuş olmaktan henüz tadını almamış iken hayal dünyamız ve damak tadımız bizi esir almadığı günlerde hiç gocunmadan ,yememcilik yapmadan herkes her fert aynı tastan, sahandan kaşıklayıp yerdik. Henüz ayrı ayrı tabaklarda yemenin Moda olmadığı günlerde, henüz ayrı tabakların sofralarımıza nifak ve bencillik sokmadığı zamanlarda o ahşap emektarın üzerinde ki tek kaptan doyurmaya çalışırdık hem nefsimizi hem midemizi.
Sofraga; Herzaman da güllük gülistanlık ta olmuyordu maalesef. Hayır, yemeklerden değil di şikayetimiz . Derdi olan yemek üstü bi yolunu bulur açardı derdini zira mide tok olunca insan daha dingin ve makul oluyordu, genç kızlar sevdasini, uşaklar macerasını , çecukler yaramazluklarini sofrada dökerdi ortaya. Hele ki kardeş kavgaları kırılu giderdi. Sabah süt malezinin kazidasini, salçali turşunun soğanini, kuymağun kazidasini, kompostonun üzümlerini, yılda birkaç kere de olsa sofraya gelebilen etlerin önce yenmesi, oğumden yedun, yemedum kavgalari tabi bu kavgalarda çatal kaşık birer kılıç kalkana dönüşüverirdi. Sofra da harp varmış gibi kaşık ve çatalların şakırdısına tam kendini kaptırmışken ananun kafaya kaşukle vurarak meydan muharebesine son vermesiyle ortalık dinginlenirdi. Bazen sofragaya çinkodan meyve desenli siniyi koyardık ki ordaki meyveleri yermiş gibi yapıp sofra kurulana kadar onlarla oynardık. Hele ki sininin üstünde kaşıkla karpuz kabuğundan şekiller yapmak bambaşka bi alemdi . o kabukları kese kese küçücük kalırdı.
Henüz sanal (yalan) alem bizleri esir almamışken henüz hayal dünyamıza bile girmemişken evdeki sofrada bile farklı dünyaları farklı lezzetleri bir arada yaşayabiliyorduk, Sofradaki en doğal yemekleri komşularla sahiden paylaşıyorduk lakin gel gör ki şimdi sofralar büyümüş envai çeşit artmış ama o çocukluğumuzdaki bir mısır ekmeği cumurunun bir kaybancanın verdiği lezzeti vermiyor, veremiyor…
Sofralarımızı sofra yapan aile içi uhuvvetti, kardeşlikti küçüğe sevgi, büyüğe saygıydı, buğday ekmeğinin olmadığı yerde mısır ekmeğiydi, çay yoksa şeker şerbeti, bal şerbeti, ıhlamurdu, kimsen yoksa misafirindi, ailenin divan kuruluydu, günlük yoklamasıydı, ertesi günün plan bütçesiydi, geçen günün muhasebesiydi hülasa sofra da ailenin bir derleyip toparlayıcısı idi, olmazsa olmazıydı.
Biz ne zaman ki tabağımızı sonra sofralarımızı ayırdık bizi biz yapan ailemizi kimsenin dahli olmadan parçaladık, zira düşmana gerek yoktu.
Ahh sofraga anıların da yemeklerin kadar lezzetli ve hala damağımızda kaldı… tek üzüntüm yeni nesiller seni anlayamadığı gibi hiç tanıyamayacaklar.
Olur da maziye giderseniz sofranıza da bir yer açın, çünkü o buna çook muhtaç…
Selam ve Dua ile…
Emeğinize ve yüreğinize sağlık, beni çocukluğuma götürdüğünüz için.
BİR NEBZE HİSLERİNİZE VEFALI DAVRANABİLDİYSEK NE MUTLU BİZE. TEŞEKKÜRLER.
SAĞOLASIN. TEŞEKKÜRLER
ali bey merhaba ktü trabzon meslek yüksek okulundamı okudunuz
evet. tanıyamadım.
Sağolasın. Yaşadıkça yazacağız insaAllah.
Muazzam bir yazı olmuş.. kaleminize,yüreğinize sağlık..
Teşekkürler. Sağolun.
Yüreğinr sağlık ağabey,mazimizin hatırasına tercüman oldun.Kalemin kuvvet bula.
TEŞEKKÜRLER, SAĞOLASIN.