Çaykara’nın çocuğu okur. Koşullar ne kadar ağır olursa olsun okur. Çünkü Çaykaralı çocuk için, tek çıkış yoludur okumak. Özellikle ellili yıllarla doksanlı yıllar arasında bu çıkış yolu, yani okumak Çaykaralıyı dağların arasından aldı, üniversiteye, büyük kentlere , ülkenin her yerine ve dünyaya taşıdı. Öğretmen yaptı. Doktor, mühendis, hukukçu, işletmeci, subay, ast subay, polis , memur…. kamu yöneticisi , İş insanı, sanayici, fabrika sahibi, iş veren yaptı.
Altmışlı yıllarda , Çaykara’nın her köyünde ilkokul vardı. Bu okullarda tam gün eğitim yapılırdı. Çocuklar ; daha ilkokulda hedeflerini bilirler , o hedefe ulaşmak için var güçleriyle çalışırlardı. İlkokul sonunda, öğretmen okulu ve devlet parasız yatılı okulları için yapılan sınavlara girerlerdi. O yıllarda test sınavı yapılmaz, Klasik yazılı sınavlar yapılırdı. Sınavlar Merkezdeki okullarda olurdu. Yazılı sınavı kazananlar, kazandıkları okullarda mülakata alınır, mülakatta da başarılı olurlarsa okullara kabul edilirlerdi. O sınavlar ; şaibesiz, torpilsiz , adaletli bir şekilde yapılan sınavlardı. Ellili yılardan itibaren, Çaykaralı çocukların hedefledikleri en gözde okullar, Erzurum Yavuz Selim İlk Öğretmen okulu(erkek yatılı) ve Beşikdüzü İlk öğretmen Okulu (Kız yatılı) idi. Devlet parasız yatılı ortaokul-lise sınavlarında Trabzon Lisesi birinci hedefti..
İlkokuldan sonra Ortaokul. Çaykara Ortaokulu. Ben Kadahor mahallesindeki hala var olan binada okumadım. Biz ortaokullu olduğumuzda Ortaokul, şimdi ki Hükümet Konağının yanında tek katlı çok büyük olmayan, ama bizim gözümüzde çok büyük fakat küçük ve şirin beyaz badanalı, kiremit çatılı bodrum katında tuvaletleri ve odunluğu bulunan binaydı. Bina yeterli olmadığı için, tam karşısında bulunan (halen o dükkanlar var) dört dükan derslik olarak kiralanmış ve sınıf olarak okula mal edilmişlerdi .
Ortaokula gitmek, köy çocukları için çok zordu. Bir kaç köy hariç , öğrencilerin çoğu 45 dakika ile 3 saat arasında yol yürüyerek okula gelir, ve aynı yolu yürüyerek evlerine dönerlerdi. Özellikle kış günlerinde, karda, buzda , rüzgarda , karanlıkta bu yollar uzadıkça uzar, bitmek tükenmek bilmezdi. Öğlen çeyrek ekmek-helva ile karnını doyuran bir çocuk akşam akşam veya yatsı ezanından sonra evine ancak ulaşabilirdi. Yorgun argın yemeğini yedikten sonra gaz lambası ışığında dersine çalışır ve sabah gün ağarmadan kalkmak üzere yatağına ancak girebilirdi.
Çok uzak köylerden gelenler içinse okul yaşamı tam bir eziyetti. Uzaktan gelenler ev kiralar , ya da İlçeye yakın bir akrabalarının yanında kalırlardı. Evde ev olsa…Çaykara da kalacak öğrenci için tutulan çoğu tek göz, bilemedin mutfağı da olan odalara ev denirdi. , çoğunlukla banyosuz mutfaksız bacası çekmeyen , harap dökük, bodrum katlarda ya da çatı arasındaki evlerdi bunlar. Buralarda sağlıklı yaşayabilmek çok zordu ama sonuçta okumak için bunca çileye, bunca zorluğa katlanmak bile inadına güzeldi. Bu nedenle çocuk yaşta ki bu öğrencilerin yakındığını, dert yandığını, of çektiklerini gören hiç olmamıştır.
Her cumartesi veya 15 günde bir, hatta çok kar olduğunda ayda bir eve git hasret gider, yıkan, paklan, pazartesi günü sabah ezanıyla yiyecek kumanyanı al ve o tek göz odaya dön. Kolay iş değildi bu. Kumanya dediğinde yağ, peynir, yoğurt, bakla (barbunya) , mısır ekmeği. Birazda harçlık. Kalem, kağıt, kitap alabilmek için gerekli para.
Peki; Bu kadar çile, bu kadar çaba boşa mı gitti dersiniz. Gitmedi tabi. Bu çocukların çoğu okudu. Onlarcası yatılı okulları kazandı. Bir çoğu Liseye ve lise dengi okullarda okumak için daha uzaklara giderdiler. Her yıl ortalama 100 civarında öğrenci de, başta öğretmen okulları olmak üzere çeşitli lise dengi okulları parasız yatılı olarak kazanır ve giderlerdi. Bir çok Çaykaralı öğrenci için, Önceleri Trabzon , sonraki yıllarda Sürmene, daha sonra Of hatta Rize, Samsun, İstanbul, Kırıkhan lise okudukları yerler olmuştu. Hala anlayamadığım bir durumu da yazmalıyım. Okumaya bu kadar önem veren Çaykara – ki Ortaokulun mevcudu yaklaşık 600 – 750 civarında iken bile- lisenin en son açıldığı ilçe oldu? Bu soru hiç bir zaman sorulmadı da. Neden?
Ortaokulu bitiremeyenler, tasdikname alanlar ve ya okulu bitirip liseyse gidemeyenler olmadı mı? elbette oldu. Ama kayıp yok. Hepsi ortaokulda okudu ve okuldan iyi bir eğitim aldılar. Çok bilinen deyimle hepsi “okudu adam oldu” en azından. Liseden sonra Üniversite.
Üniversite kazanmak . Büyük bir gurur. Büyük bir iftihar . “Üniversiteyi kazanan işte o çocuk” dedirtmek kahraman olmakla eş değer bir olaydı. Bir de işin havası vardı. Özellikle ÖSYM sonuç belgesini gömleğin üst cebine ya da pantolonun arka cebine koyup Çaykara’da cadde boyunca kazananlar grubu ve arkadaşlarla birlikte volta atmak. Sağa sola gülümseyerek selam vermek-almak, tebrikleri kabul etmek verilen tüm emeklerin, çekilen tüm çilelerin finali olurdu.
Çaykaradan Üniversiteye gidenlerden biri olmak, “O doktur, o mühendis, o öğretmen , o hakim” vesaire dedirtmek Çaykarayı ve Çaykaralıyı temsil etmek görev ve sorumluluğunu da almak demekti.
İlkokul yolun başı. Ortaokul, köy dışında ki ilk durak. Lise yaşamla yüzleşme istasyonu. Üniversite meslek kazandıran büyük kurum.
Derken yıllar sonra bakarsın ki Çaykaradan Üniversiteye giden bu kutsal yolda, seni sen yapan değerleri okumakla kazanmışsın sen .
Ama hala Çaykaralı o çocuksun sen.
Ve Çaykara dün okudu, şimdi daha çok okuyor ve gelecekte daha çok okuyacak.
NACİ ALTUNCU
eğitimci-yazar
Kaleminize emeğinize sağlık hocam.Çok güzel özetlemişsin
ELİNE SAĞLIK NACİ BEY