ÇaykaraDernekpazarıÇaykara KöyleriÇaykara Köyleri HaritasıÇaykara NeredeUzungölÇaykara nedirWhatsApp Link Oluşturma
DOLAR
32,6067
EURO
34,7737
ALTIN
2.490,71
BIST
9.524,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Trabzon
Az Bulutlu
18°C
Trabzon
18°C
Az Bulutlu
Cuma Parçalı Bulutlu
17°C
Cumartesi Hafif Yağmurlu
19°C
Pazar Açık
20°C
Pazartesi Açık
19°C
reklam

Çeyrek ekmek içi helva

23.12.2018 00:17
A+
A-

25 kuruşa çeyrek ekmek al, içine 25 kurşluk helva koy ye…

Altmışlı, yetmişli yıllarda, Çaykara’da ortaokulu okuyan her öğrencinin en tatlı öğle yemeği buydu.

Çeyrek ekmek… Yani tanesi 1 lira olan “Çaykara ekmeği”nin dörtte biri… Doyururdu bizi. Hele içinde tahin helvası koymuşsak deme gitsin. Dedim ya 25 kuruşluk ekmek 25 kuruşluk helva… Dünyanın en tatlı, en keyifli yemeği oydu.

Öğle arası verilen uzun arada yakında evi ya da akrabası olanlar -ki sayıları çok azdı- eve yemeğe giderken öğrencilerin tamamına yakını ilçede var olan iki fırında kuyruğa geçer, ekmek içi helvalarını alır bir köşeye çekilir yemeklerini yerlerdi.

Gözlerden en uzak, en rahat yer şimdiki Belediye binasının bulunduğu dere kenarındaki boş alan, o zamanki işlevsel adıyla “Mal pazarı” idi.

Mal Pazarı, salı günleri yani Çaykara’nın haftası günü inek, koyun, keçi ve kümes hayvanların alınıp satıldığı pazar yeriydi. O tarihlerde mal pazarında ot, odun, yağ, peynir, alışverişi de yapılırdı. Köylerden gelen kadınlar 40, 50 kiloluk ot ya da odun yükleri getirir, alıcı çıkarsa -ki tamamı satılırdı- yüklerini belediyenin kantar memuruna tarttırır ve mallarını satarlardı. Belediyeye makbuz karşılığı harç parası da öderlerdi.

Salı günleri bizler için ekstra harçlık günüydü aynı zamanda. Hafta günü için Çaykara’ya gelen büyüklerimizi buldukmu(özellikle arar bulurduk) 1 lira, hatta 2,5 lira bile harçlık aldığımız olurdu. O yıllarda madeni paralar; delikli yüz para, yani 2,5 kuruş (Biz yüspara derdik) bakır rengindeki 5 kuruş ve 10 kuruş, sarı 25 kuruş, gümüş rengi 1 lira bir de en büyük metal para olan 2,5 lira vardı.
Bu paralarla; resim kağıdı, resim kalemi, boya kalemi, kalem, silgi, çini mürekkep, divit ucu, kırmızı kalem, yazılı kağıdı (çizgili a-4) karton v.s . alır, okul eksiklerimizi tamamlardık. Bu paralarla, damla sakız, resimli melek sakızı, horoz şekeri, şekerden tren, akide şekeri, cam şekeri, bilye(misket) tarak, cep aynası, gibi çocuksu farklı şeyler de alırdık. Mutlu olurduk. Sevinçten havalara uçardık.

Öğle saatlerinde caddede gezmek sıkıntılı işti. Ay yıldızlı şapkamız vardı ve şapka ile dolaşmak zorunluydu. Kravat düzgün bağlanmış olacak gevşetmeyeceksin. Ceketi çıkartmayacaksın. Ayrıca Çaykara sadece bir cadde oldguğu için caddede gezerken öğretmenlerle karşılaşma olasığılı çok yüksek olurdu. Öğretmen karşıdan geliyorsa kaçmayacaksın. 5 adım kala şapkayla selama duracak, üç adım geçene kadar selamını sürdüreceksin. Bu bizim için büyük bir angaryaydı.

Onun için Mal Pazarı özgürlük alanımızdı. Biz ortaokul öğrencileri için Çaykara’nın en güzel yeriydi. Oturacak sandalyemiz yoktu ama dere kenarında i taşlar, koltuk kadar rahattı bizim için. O taş koltuklar ve onların üzerinde oturarak Solaklı deresinin gürül gürül akan sularının coşkulu sesini dinleyerek çeyrek ekmek içinde helva yemekten daha güzel ne olabilirdiki?

Sigara içenler de vardı aramızda. Sigaracılar daha zula yerlere çömelir çoğunlukla yaktıkları sigaradan sırayla birer ‘fırt’ çekerek ortaklaşa sigara keyfi yaparlardı. Ekmeğini yiyenler, dereden kana kana su içer, derin bir nefes alarak: “şükür bu gün de doyduk” derlerdi.

Mal pazarı sadece yemek yediğimiz yer değildi. Oyun oynama yerimizdi de. Burası Salı günleri dışında gözlerden uzak tenha bir büyük alandı. En çok oynanan oyunlar, birdir bir, güvercin taklası, top bulanlar futbol, yakantop, tekme oyunu, sayı alma (kibrit kutularının ön, arka ve iç kartonları sayı yapılırdı), artist çekme oyunu, para döndürme gibi oyunlardı.
Mal Pazarı dövüşmeyi seven çocukların ringiydi de. Dövüş randevuları -okulda bile- “mal pazarıne gel, bekleyurum” denilerek verilirdi. Dövüş olsa da, olmasa da orda söylenenler ve yaşananlar orada kalırdı.
Unutamadığım en güzel anımla “Çeyrek ekmek, içinde helva” yeme günlerini bitireyim.
Bir gün, o dere kenarında çeyrek ekmek helvamı yerken ekmeği ısırdım ve hızla çektim. Çekmemle, ekmek elimden fırladı ve azgın derenin sularına düştü. Ekmek bata-çıka bana el sallaya sallaya çekti gitti…

Güldüm mü, ağladım mı? Ha ne dersiniz?
NACİ ALTUNCU

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar
× YASAL UYARI ! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

  1. Bayram Özcan dedi ki:

    Bahsettiğiniz yıllar benim öğrencilik yıllarımdı. Aynen yazılanları yaşadık,hatta çeyrek ekmek ve helva alacak paramızın olmadığı çok günler oldu.Yine de o günlerde bu günlerden daha mutlu idik.Çünkü olanla yetinmesini bilen kanaatkar çocuklardık.Naci bey elinize kaleminize sağlık.

  2. selçuk dedi ki:

    Yüreğinize sağlık ,
    bir kısmını bizim de yaşadığımız o güzel günleri hatırlamamıza vesile oldunuz. Teşekkürler.