Bahar yaklaşırken artık geçen yıldan kış için hazırlanan yiyecekler tükenmek üzeredir. Bu Çaykara köylerinin hemen hepsinde aynıdır. Gavranlarda yağlar, peynirler; ambarlarda mısır, fasulye, patates; küplerde turşular tükenmek üzeredir. Hayvanlar için tedarik edilen otlar, mısır sapları, yemler de bitmek üzeredir.
Bahar gelecek insanlar yeniden yayla yollarını tutacak ve bereket dönemi başlayacaktır.
Tabii ki biz çocuklar için de yeni bir dönem başlayacaktır. Kış boyu oynadığımız oyunlar: yüzük bulma, parmak sayma, bulmaca sorma, dama, cüz, kartopu, kayak yapma baharın gelmesi ile bir kenara konmuştur. Yeni oyunlarımız başlayacaktır: Futbol, esir kurtarma, misket, moç ve tahta arabalarımıza binme, sayı oynama, uzun eşek, birdir bir oynama ve dah birçoğu…
Şimdiki çocuklar bu oyunları bilmezler ama biz halâ hatıralarımız içinde oynar dururuz. Bizi biz yapan bu oyunların ruhu olmuştur. Biz bu oyunlarla beraber olmayı, birlikte hareket etmeyi, yardımlaşmayı, paylaşmayı öğrendik. Arkadaşlar arasında samimiyet, fedakârlık ve duyarlılık o günlerin eseridir. Baharda işler ilk önce tarlada çelilerin (mısır sapı kökleri) çıkarılması ile başlar.
Bu işi genellikle biz çocuklar yapardık. İşi yaparken biraz üşensek, yorulsak da işin sonu çok zevkli olurdu. Çıkardığımız celileri bir yere toplar ateş yakardık. Yanan ateşin içine patatesler atar, patatesler pişerken biz de yanan ateşin üzerinden uzun atlama yapardık. En uzun en yükseğe kim atlayacak diye yarışırdık. Ateş sönünce de içine attığımız patatesleri küllerden çıkarıp simsiyah olmuş ellerimizle soyar yarı pişmiş olarak yerdik.
Sonra da yeni oynayacağımız oyunlar için hazırlık yapardık. Kimimiz araba yapar, kimimiz moç oynamak için taşları eline uyacak şekilde kırar- keser lep yapar, kimimiz de boşalan kibrit kutularından sayı hazırlardık. Bu kibrit kutuları sıkıntı olurdu, kolay yırtılırlardı, onlara her zaman ihtiyaç olduğundan bazen evden gizlice kibritleri bir yere boşaltıp kutularını aldığımız çok olmuştur.
Bizim oyunlar hep çok kişi ile oynanan oyunlardı. Bizim oyunlar hep eğlenmek, birlikte vakit geçirmek, samimiyeti geliştirmek, yardımlaşmayı artırmak, birlik içinde hareket edebilmek içindi. Yoksa birbirimize oyun oynayıp ortada bırakmak için değildi. Ondandır ki bizim arkadaşlıklarımız halâ çok kadim bir şekilde bugüne kadar süre gelmiştir.
Bizim oyunlarımızda şanstan ziyade derinlik vardır. Bizim oyunlarımızda bencillik yoktur, paylaşım vardır. Bizde okey ıstakası yerine kalem vardı, oyun kâğıdı yerine kitap, nargile marpucu yerine kerenti veya bel vardı.
Artık bahar gelmiş, çimenler yeşermiş, ağaçlar çiçek açmış, kuşlar civil civil ötmektedir. Baharın habercisi GUGUK kuşu daldan dala ötüp durmaktadır. Koyunlar kuzular fındık bahçelerinde meleşmektedir. Arılar vızır vızır çiçeklere konmaktadır. O zamanlar köyümüzde bugünkü kadar arıcılık gelişmiş değildi ama bizim mahallede rahmetli Aslan Hoca kendi gayretleri ile arıcılık yapmaktaydı.
Aslan Hoca’nın arıları yanında meyveleri de boldu. Her iki işi de yapmakta çok hünerli idi. Meyveleri yetiştirmedeki hüneri maalesef meyveleri ikram etmekte yoktu… Bu yüzdendir ki bizden bir- iki kuşak büyük abilerimiz kendi hünerleri ile bir yolunu bulur, Aslan Hoca’nın meyvelerinden aşırırdı.
Bunlar çok uzun ve güzel hikayelerdir. Merak edenler olursa bu hikayelerin daha geniş anlatımlarını Mustafa Can abimizden dinleyebilirler.
Daha nice güzel saf ve temiz hikayelerimiz var tabii…
Arkası yarın gibi buradan anlatmaya devam…