Henüz sezonu kapatıp köye çıkmadık ancak hafta sonları kısa süreli de olsa burada olmak dinlendirici oluyor. Yeni haftaya daha dinç ve özgüvenle başlıyorsunuz. Bir de mesai arkadaşlara takılıyorum. “Bu hafta Çaykara’dan geldim benimle görüşün” dediğimde, “niye görüşecek mişiz?” diyorlar. Ben de diyorum ki “Belde-i Mübareke’den geliyorum.” Tabi hikayeyi bilenler gülerken bunu ilk kez duyanlara ve yabancılara anlatmakta zorlanıyorum.
Bayram dolayısı ile yine köydeyiz. Etrafı geziyorum da yine patika yollar, kesilmeyen otlar ve dikenlerin istilasına uğramış. Kimse engel olmuyor. Çünkü kimse hayvan beslemediği için ota ihtiyacı yok ve de kesecek kimse de yok. İş başa düştü. Tavanda bulunan yorgun, bitmiş ve de paslanmış tırpanımı aldım. Örs ve çekicin işleminden geçerken çıkan sesler ve bu seslerin Şahinkayalarından gelen yankıları kulağa hoş gelen bir melodi gibi. Bir de eskiye dönük “çayircıluk” hatıraları gözümde canlandı. “Bu hatıraları bir daha yaşamak ister misiniz?” diye sorsalar, istemem derim. Zor ve yorucu çalışmalardı. Sahurda yemeği yiyip, beş kilometrelik dağa doğru tırmanıp vardığımız çayırda akşama kadar tırpan sallayıp sonra da aynı yolu sırtında ot yükü ve oruçlu olarak eve dönmek… Sofrasında turşu, lahana, mısır ekmeği, Ramazan’ın hatırına hazırlanan kesme makarnadan oluşan menüyü kim yaşamak ister ki… Bizim Sami Ayan da, aynı zamanda gazete patronumdur 🙂) çayır biçtiğimiz bu mezraları fotoğraflayarak kartpostallık görüntüleri haklı olarak izleyicileriyle paylaşıyor. Benim de beğendiğim bu görüntülere, bana mazideki sıkıntıları çağrıştırdığı gözüyle bakıyorum çoğu zaman.
Bu zorlu yaşam koşulları bölgemizin kaderi miydi? Tartışılır ama, özellikle de Karadeniz kadınının çilesini ayrı tutmak lazım. Çoğu zaman eşi gurbette, evin tüm yükünü omuzlamış, gerektiğinde orağı bırakıp tırpanı ele alacak, çocuklarına bakacak, ahırdaki hayvanların hizmeti olacak, yemek, bulaşık, su uzaktan taşınacak, en zor olanı da kışlık odun ve dağda(mezire) biçilen otların kilometrelerce uzaktan sırtta taşınacak olması. O dönemde şöyle bir algı da yük taşımak kadın işi, erkeklerin yük taşıması yadırganır alay konusu olurdu maalesef. Babamın gurbette olduğu 60’lı yıllarda annemin çektiği sıkıntı ve zorlukları biz de kısmen yaşadık. Her Karadenizlinin yaşadığı gibi! Önerimdir, o dönemki “Karadeniz Kadını” figürü anıtlaştırılmalıdır. Karadeniz Kadını’nın çilesi, emeği, yaşam mücadelesini, Milli Mücadeledeki Türk Kadınının mücadelesine benzediğini düşünüyorum ve onları saygı ile anıyorum.
Çaykara’da çalıştığım yıllarda şunu gördüm. Çaykaralı olup devlet memuru veya işçi olan herkes yıllık iznini “çayır biçme” döneminde alırdı. Bazen de kurumlarda eleman azlığı nedeniyle kurum amiri izin vermekte güçlük çıkarırdı. Ama ne olursa olsun bir şekilde bu izni almak için önündeki engelleri aşmak zorundasınız. Anlatılır ya kurumun birinde çalışan eleman amirinden çayır kesmek için yıllık izin ister, amir “izin veremem eleman yok işlerin yürümesi lazım” diyerek izin isteğini geri çevirir. Bizimki araya tanıdık sokar olmaz. Doktor sağlık raporu vermez ama demokrasilerde çareler tükenmez diyerek, hükumet binasının önündeki Atatürk büstünün önüne gelir. Bir selam çakar. “Atam, çayır kesmek için izne ihtiyacım var, amirlerim izin vermedi sizden izin istiyorum” der. Cevap alamayınca, kendince yorum yapar, sükut ikrardandır diye yorumlayarak cevabı “evet” cevabı olarak yorumlar ve izne çıkar. O dönemde cep telefonu veya ev telefonu olmadığı için adama ulaşamazlar. Çayır işi bitince kurumuna döner. Müdür soruşturma açar. “Mecburdum. Sizden izin alamayınca En büyük makam bana izin verdi” diyerek ceza almaktan kurtarır.
Burası Karadeniz, cinlikler, ilginçlikler, çileler hiç bitmez. İyi bayramlar.
14/06/2018/TRABZON
Huseyin hocanin guzel guzel giden ve her kelimesi egrcegi yansitan yaziyi uyduruk bir kurgusallikla kapatmasini begenmedim. Acikcasi…
Binanaleyh bizim memur tiplememizde devlet memurlugu kutsaldir. Hatta koyden tanidigin Ahmet abi, Ahmet emice veya Selim dayi, dairede (makamina) masa basinda cok farkli bir kimlikle durur. Kiyafetinden karakterinde her seyi degisiktir.
Ama yine de basligi ve sonlugu haric yazi guzeldi. Hocammm…