Sanat Lisesinin elektrik bölümüne kayıt olduğumuz ilk günü hatırlıyorum.
Ne büyük bir heyecan ne büyük bir merak duyuyordum. İçim içime sığmıyordu.
Umutlarım vardı, mutluluğa yürüyen hayallerim…
Kardeşim Hüseyin de aynı heyecan ve umudu duyuyordu. Oda motor bölümüne kayıt yaptırmıştı
o zamana kadar Trabzon’a birkaç kez gelmiştim ama çok da şehri tanıyamamıştım. Bu kez artık tam bu şehirli olmuştuk.
Trabzon Lisesi’nin karşısında Stüdyo Girne’nin olduğu binanın zemin katında bir daire kiralamıştı babam.
Mevsim yazdı ve havalar sıcaktı. Kışın bu yarı bodrum yer çok soğuk olur diye hiç düşünmemiştik. Kış boyu birçok gece odun yokluğundan üşüdük…
Okullar başladı, yeni sınıfıma tez alışmıştım. Arkadaşlarımın da çoğu benim gibi köylerden gelmişti. Farklı kültürler vardı ama yine de iyi kaynaştık. Öğretmenlere de alıştık. Dersler bitince şehrin her tarafını arşınlıyorduk.
Meydan parkı en çok volta attığımız yerlerin başında geliyordu. Asıl en önemlisi her gittiğimizde köyümüzden birisine mutlaka rastlıyor olmamızdı.
Bu da bize ailemizden haberler taşıyordu. Gerçi köyümüzden bir büyüğümüzün bakkal dükkânı vardı, ondan alıp yazdırıyorduk. Babam gelince ödüyordu. Öğrenci için büyük bir nimetti bu.
Çocuktuk aslında ancak şehrin her semtinde kendimizi güvende hissediyorduk. Gerçi ilk zamanlarda ara sokaklara çok da girmiyorduk. Lakin birkaç ay sonra kendimizi şehrin kurdu sanmaya başladık.
Böyle bir anda, Lise’nin yanındaki bisikletçiden bisiklet kiraladık. Ayasofya mahallesine doğru sürdük. “Bu mahalleye giremezsiniz” diye oranın gençlerinden tehdit aldık. Üç arkadaştık. Güldük.
Onlar beş kişi idi ve mahallenin uzak köşelerinde başka gençler de vardı.
“Bir de gülüyorsunuz” diye üstümüze yürüdüler.
Arkadaşlardan biri “Hadi gidelim” dedi. Belli ki korkmuştu. Ben ise dikleniyordum. “Merak etme bunları döveriz” dedim. Bu onları çok kızdırmıştı. İyice bize saldırdılar…
“Hadi gidelim” diyen arkadaşımız bisikleti ile uzaklaşmıştı. İki kişi kalmıştık. İkimiz de korkmadan gelmelerini bekledik. Birbirimize birkaç yumruk attık. Aslında daha çocuktuk, yumruk atmasını bile bilmiyorduk. Karşımızdakiler de bizim gibiydi. İtişip kakıştık. O ara bir yaşlı kadın değnek elinde bize doğru geldi. Onlara dönerek “ayıp, bu size hiç yakışmıyor, mahallenizde iki kişiyi dövmeye çalışıyorsunuz.” Bu söz onları etkilemişti ki çekip gittiler. Burada aslında korkusuz bir arkadaş kazanmıştım.
Bir gün okulda bize saldıranlardan bir tanesini gördük. Biz de onu dövmek istedik. Bir köşeye çektik. Ben döveceğim, hayır ben döveceğim tartışmasında idik. Yazı tura attık. Ben kazanmıştım.
“Bak biz teke tek dövüşürüz, delikanlıyız” dedim…
Tam birbirine horozlanmıştık ki tanımadığım bir öğretmen geldi. İkimizi de yakamızdan tutup müdüre götürdü. Müdür belki ilk olduğu için sadece nasihatle yetindi. O çocukla birkaç kez horozlandık sonunda iyi arkadaş olduk. Artık birlikte maceralar yaşıyorduk.
Sonbahar Trabzon’da çok güzeldir. Boztepe’yi keşfettik haya iyi olduğunda oraya çıkıp bir şeyler yiyip içip eğleniyorduk. Belli ki haddi aşmıştık ve bir aylık parayı bir haftada bitirmiştik.
Bazen de bunu Ganita’da lunaparkta yapıyorduk. Lunaparkta para bitince “Ne yapabiliriz” diye tartıştık. Sonunda parasız kaldığımız dört arkadaş Değirmendere’de tuğla boşaltmaya karar verdik. Gittik ama çok küçüğüz diye muhatap alınmadık. Çok diretince, “şuradan başlayın” dediler. Başladık ama başaramadık. Hüseyin daha tutumlu idi. Ondaki harçlık da dört kişiye bir akşam yetmedi.
O günleri parasız geçirdiğimizi hatırlıyorum.
Bizim ev okullara yakın olduğu için uğrak yeri olmuştu. Ev sahibi bize çok bir şey demiyordu.
Birçok arkadaşla toplanır yemek yapar yer dertleşirdik. Tüplü ocağımız vardı. Trabzon Lisesinde okuyan Aytunç çok güzel yemekler yapardı. Aşçımız oydu, her okul cıkışı eve gelir yemeklerimizi yapardı.
Metal işlerinde okuyan Yüksel, “illa da şoför olacağım” diye tutturdu ve okulu bıraktı. Çok sürmedi Ordu Bolaman yolunda kaza yaparak çok genç yaşta rahmetli oldu.
İlk sinema serüvenimiz açık hava Konak sinemasında oldu. Trabzon’u iyi bilen Fahri bizi götürmüştü. Fahri Trabzon’daki rehberimizdi. Dersler hariç her işi iyi bilirdi Bir yıl içinde artık biz de bu şehrin her şeyini öğrenmiş ve çözmüştük.
En çok da parasız kaldığımızda ya da bir ihtiyacımız olduğunda ya köyümüzden babamın arkadaşlarından birine ya da akrabamız merhum Naci amcanın yanına giderdik…
Akrabanın, hemşerinin, köylü bir tanışın değerini parasız kaldığımız ve yardım gördüğümüz işte o günlerde öğrendik.
Çaykara sevgimiz o günlerde o hatıralarla böyle başladı ve pekişti. O günlerde bize sahıp çıkan nice güzel insanlar vardı. Bunlardan ölmüş olanlara Allah’tan rahmet, sağ olanlara sağlıklı,mutlu uzun yıllar dilerim.