Yayladan Mezireye inerken neler yaptığımızı yazmıştık.
Şimdi de Mezireden köye inerken neler yaparız:
Artık toparlanma son işlerin yapılıp bitirildiği kışa girme zamanı gelmiştir. Yayladan mesirelere oradan da köylere inme zamanıdır bu…
Artık son bir işimiz daha kalmıştır:
Güz rüzgarları esiyor, ağaçlardaki sararmış yapraklar yerlere dökülmektedir. İşte bu yaprakları kışın ineklerin altına sermek için toplama zamanı gelmiştir. Köylerde artık bütün kadınlar bu işi yapar. Herkesin sırtında bir gofın üç beş komşu bir araya gelerek yaprağı bol olan meşelere gider, oralarda dökülen yaprakları toplar, gofınlere doldurarak evin yolunu tutar. Bazan bu yolculukta çok sert rüzgâr eser insanların gofınle birlikte yıkıldığı çok olmuştur. Bu işler on gün kadar sürer.
Bu zaman sadece yaprak değil bir de kestane toplama zamanıdır. Kestanelerin olduğu zamandır ki biz de çocukluğumuzda kestane toplamaya çok gitmiştik. Topladığımız kestaneleri bazen sobanın üstünde bazan da tencerede suda pişirirdik. Artık gelen kışa hazırlıklar son hızı ile devam etmektedir.
Bir taraftan yapraklar yapılırken bir taraftan da kışın yakacak sorununu çözmek için odun yapılmaya başlanır. Odunlar genelde devlet ormanından yapıldığı için işler biraz hızlı ve gizli yapılırdı. Çünkü ormancılar her an gelebilir, gelir de yakalarsa balta, motor ne varsa el koyar odunları da alırdı. Üstüne birde yasal işlem başlatırlardı. Böyle zor ve çile ile yapmış olduğumuz işlerde bile devletin görevlendirdiği memura karşı gelmeyi düşünmezdik. Emeğimizin karşılığı olan kışlık yakacaklarımıza el koysalar bile devlet babadır der boynumuzu büker, ses çıkarmazdık.
Bu hepten korktuğumuzdan ya da sünepe olduğumuzdan değildi. Devlet düzeninin bozulmamasın gerekliliğine inandığımızdandı.
O gün yaprak ve odun yapmaya gittiğimiz ormanlara bugün -bırakın yaprak odun yapmağı- dolaşmak için bile girmeye imkânı yoktur. Gidilip- gelinmeye ormanlar kapandı, girilip- çıkılamaz hale geldi. Artık sadece ormanlar değil birçok köyde nüfus da kalmadı. İnsanlar bir umuttur daha rahat yaşama imkânı bulmak için artık şehirlerdedir. Köyler genelde bir tatil merkezi olarak yaz ayları ya da bayramlarda gidilip gelinen yerler olmuştur.
Bizim içim çok önemi olan geleceğimizin şekillendiği yerler olarak gönlümüzde ayrı bir yeri vardır da yeni nesiller için pek de öyle görünmüyor. Biz arkadaşlığı dostluğu bizzat yüz yüze iç içe yaşayarak yardımlaşarak tecrübe edindik. Ama yeni kuşaklara bakarsanız onlar genelde arkadaşlıklarını dijital medya üzerinden kurup yaşıyorlar. Dijital medya üzerinden kurulan bu arkadaşlıklar çokta sağlıklı olmuyor. Mizah yönünden çok zengin ama duygusallık ve empati yetenekleri çok düşük artık gelişemiyor.
Sadece bu kadar da değil birçok genç geçmişi ile bağlantıyı koparmış durumda… Bilerek ya da bilmeyerek kültür dejenerasyonu yaşamaya başlamış bile. Bu geleceğimiz açısından çok da kabullenilebilecek bir şey değildir. Temennimiz odur ki yöneticilerimiz bu konuya eğilir zaman geçmeden gençliğimizi yeniden kazanacak çözümler üretir.