İlkokul yıllarım. İlkokulu köyde iki derslikli bir Amerikan Barakasında okudum.
(Şahinkaya 2 İlkokulu)
1,2,3. sınıflar bir derslikte , 4 ve 5. sınıflar diğer derslikte . Anlatacaklarım o zaman ki eğitim öğretim ile ilgili değil.
Okul 4 gün tam gün, çarşamba ve cumartesi günleri ise yarım gündü. Evler uzak, günler yemeksiz ya da mısır ekmeği ile peynirin (peynir ekmek) azık olarak getirip yediğimiz o günler, “güzel günler”di.
Süt tozu ile tanıştık o günlerde. Amerikan yardımı ile sağlanan süt tozu, margarin yağ ve buğday ekmeğini(Çaykara ekmeği) önümüze koydu devlet.
SÜT TOZU VE YOĞURT: Bizim okulumuzda dört gün süt tozu kaynatılır, mayalanır, her öğle çıkışında naylon maşraba ile bize dağıtılırdı. (Pazartesi, Salı, Perşembe , Cuma )
Süt tozunu önce süt haline getirmek, kaynatmak, mayalamak ,yoğurt yapmak öyle kolay iş değildi. Bunu yapan görevli – çalışan yoktu. Öğretmenlerimiz bu işin yapılacağı yeri, ocağı, mayalama bölümünü hazırlar ama işi öğrenciler yapardı. Bu öğrenciler 4. ve 5. sınıflardan güçlü kuvvetli erkek öğrenciler arasından seçilir, nöbetleşe görev yaparlardı. Süt tozu kazanı bir benzin varilinden yapılmıştı. Dibine monte edilmiş bir sarı musluğu ve üstünü kapatacak büyüklükte teneke bir kapağı vardı. Birde aynı büyüklükte yine varilden uyarlanmış yoğurt mayalama kazanı kullanırlardı. Sabah erkenden görevli öğrenciler,nöbetçi olan öğretmenin gözlem ve kontrolünde işe başlarlar, öğlene yoğurdu servise hazır hale getirirlerdi. Süt tozu paketten soğuk su dolu kazana (varile) dökülür karıştırarak iyice eritilir. Ve yine karıştırılarak kaynatılırdı. Süt kıvamına geldiğinde ateşin üstünnden alınır,mayalama yerinede soğumaya bırakılırdı. Mayalama sıcaklığına geldiğinde mayası konur, karıştırılır üstü kapatılıp sarılarak mayalanırdı. Sonra bir önceki günden yapılmış olan yoğurt açılır, su ilave edilerek, çok sulandırılmadan , dağıtılacak kıvama getirilinceye kadar karıştırılır, dağıtılmaya hazır hale getirilirdi.
Dağıtım bir şenlikti . Herkes masanın üzerinden naylon bardağını (maşraba) alır, masanın üzerine konmuş kazanın önüne geldiğinde bardağını dağıtıcaya uzatır, dağıtan öğrenci varilin dibine lehimlenmiş musluğu açar, bardağı doldurur ve öğrenciye geri verirdi.
Yoğurt (yada süt) almak zorunluydu. Dağıtım, numara sırasına göre ad okunarak yapılırdı. “İstemiyorum” demek yasaktı. Düşünsenize evimizde süt var, yoğurt var, hemde her evde ve çok vardı, ama devlet bize süt tozundan yapılan sütü -ki o süt çok çirkindi- veya yoğurdu sağlıklı beslenme amacıyla içirirdi. Süt dağıtıldığı zaman, sütünü alan hemen herkes okulun bahçesindeki çeşmeye koşar. sütü lubaya (çeşmenin önündeki su dolu yalak) döker, bardağını yıkayıp dağıtım yerine getirir, masanın üstüne bırakırdı . Ama yoğurt güzel gelirdi bize. Çoğunlukla severdik ve içerdik yoğurdu. Yurdunu içmeyenler ya arkadaşına verir yada yine lubaya boca ederdi.
BUĞDAY EKMEĞİ VE VİTA YAĞI
Çok sık dağıtılmazdı ama, ara sırada olsa, ekmek ve vita yağı bize de dağıtılırdı .Okulumuz Çaykara’ya 7 km. uzaklıkta idi. Araba yolu yoktu. 2 km. aşağıdan geçen yoldan da sürekli araba geçmezdi. Ekmek dağıtılan günlerde Okuldan 4-5 öğrenci, Çaykara’ya gönderilir, yürüyerek gidip gelen o çocuklar, öğlen saatinden önce ekmekleri okula getirmiş olurlardı.
Herkese ; yarım ekmek ile içine konulmuş olan (bir odun kaşığı dolusu… tahmini 100 gr. kadar) vita yağı(margarin) ile birlikte dağıtılırdı. Yağı sevmezdik. Tadı, kokusu , ağzımıza bıraktığı buruk lezzet evimizde bolca olan tereyağı gibi değildi. O nedenle çaktırmadan yağı atar Çaykara ekmeğini iştahla ama esirgeyerek yerdik. Esirgeyerek diyorum çünkü, Çaykara ekmeğinin önce içini oya oya koparıp, yavaş yavaş yemek çok keyifliydi. İçi (yüreği derdik) bitirdikten sonra kabuğunu kıtır kıtır ve çabucak yemek, işin finali olurdu. Ekmeğini yemeyen, verilen yağı atmayanlar eve, kardeşine ya da annesine götürenler de olurdu.
Amerikan yardımı derlerdi. Kimi de Marşal yardımı diye bu yardımların niye verildiğini anlatırdı güya. Biz anlayacak yaşta değildik zaten. O zaman anlamadık. Anlamamız zordu ama , geçim kaynağı hayvancılık olan köydeki okulda süt tozu ve margarin yağı dağıtan devlet anlayışını hala daha anlamış değilim.
Sut tozi, boğda etmeği ve vita yaği…İçimde bir yara mı, kafamda bir travma mı, ve ya yaşamımda bir acayip anı mı? Yoksa hepsi mi?….
Naci Altuncu
Naci Abi merhabalar…
Marshall yardimlarini biz gormedik. Ancak duyduk tabii ki. Bugday ekmegi haricinde ki yardimlarin lubaya dokulmesini ilk defa duydum. Cok ilginc geldi hakikaten. Bizden olmayani, yapay olani bunyemiz kabul etmemis demek ki. Verilen suttozundan yogurt yapildigini da hic duymamistim. Onu da ogrendik. Ziyade tesekkurler. Bunlari anlatmasaydiniz unutulup gidecekti. Vita yaginin atilmasi da ilginc geldi.
Koylerde bolca olan sut ve yagi zorla ogrenciye dagitmak haliyle benim de cok anlam veremedigim durum. Acaba o zaman sadece sizde mi vardi? Ne de olsa siz Altuncu sunuz. Yani zengin. Yoksa hakikaten herkeste var miydi? Tahmin ediyorum ki sut ve yag herkeste olurdu. Ancak yagin ambarlara kitlendigi komsularimizi ben sahsen hatirliyorum. Kilitlerin kaytanlarda tasindigi gunler filan…
Guzel bir yazi oldu. Kisa tuttunuz. Yoksa guzel oldugu icin mi bitmesini istemedim…
elinize saglik…
Selamalr
Hasret UYGUN
Kazan/RUSYA
ELİNİZE SALIK NACİ BEY, YAZILARINIZI ZEVKLE OKUYORUM. YAYLA,KOM ,ÇOBAN YAZILARI DA YAZARSINIZ İNŞAALLAH.