Dünyanın en tehlikeli yolları arasında gösterilen Of-Çaykara-Bayburt D915 Karayolu özellikle Derebaşı Virajları dolayısıyla her gün büyüyen bir ilgiyle karşı karşıya. İşte bu yolu Çaykara’dan itibaren bisikletle kateden Dr. Hikmet Yaka’nın yol güzergahındaki izlenimleri:
D915 Of -Çaykara-Bayburt yolu; tehlikeli olduğu kadar cazibeli, bir o kadar tarihi, bir o kadar da güzel ve heyecan verici bir bisiklet rotasıdır. Uluslararası, tehlikeli yolları inceleyen bir site olan Dangerousroad.com adlı sitenin dünyanın en tehlikeli yolu olarak seçtiği Derebaşı Virajları 110 km’lik yolumuzun 6 km’lik kısmını kapsıyor olsa da pozisyonu o kadar çarpıcı ki tek günlük turumuza onun adını verdik.
Derebaşı daha özel olduğu için önce ondan başlayayım. 6 km’de 300 mt rakım kazandığımız bu yol iki sıra dağın kesiştiği son noktada karşımıza duvar gibi çıkıyor. Bu duvarı aşmak için 13 virajlı kıvrım kıvrım bir yoldan çıkmanız lazım. 1916 da Rus işgali sırasında yöre halkına navlonları (ücretleri) verilerek çalıştırılıp yaptırılmıştır. Rahmetli dedem de bu yolun yapılması sırasında çalışmıştı. Amaç Kars’tan Karadeniz sahiline ulaşılabilecek en kısa yolu yapmaktı. Bu yolumuzu tarihi yapan yakın geçmişti. Bir de yolu tarihi kılan daha eski geçmişi var ki; Bu ipek yolunun tali yolu olması ve yüzyıllardır yaylalara çıkış yolu olarak kullanılmasıdır.
Yaylalara çıkmak uzun ve eziyetli bir süreçti. Bu yolun üzerinde konaklayabilecek yemek ve diğer ihtiyaçların karşılanabileceği HAN’ların olması gerekirdi. Vardı da ama hepsi de zaman ve teknolojiye yenik düştüler. Dernekpazarı’ndaki ARŞALA altındaki han, Köknar’daki VAHİT’in hanı, Derebaşı’ndaki ENES’in hanı ve diğerlerinden ayakta kalabilen tek han Enes’in Hanı olmuştu.
Yollardaki güzellikler anlatmakla bitmez ama uzun yıllardır gezen ve yarışları takip eden biri olarak şunu söyleyebilirim; Derebaşı virajları ve D915’in dünyanın en ünlü yokuşları olan Fransa’daki AlpDhües ve Mur De Huy’dan İtalya’daki Stelvio’dan aşağı kalır bir yanı yoktur. Burası ülke turizmi ve bisiklet gezileri için çok nefis bir yol…
Gelelim bu bisiklet turuna. Haritaya iyi çalışmış olsak da o kadar yükseklere çıkıyoruz ki hava şartları için doğru tahmin mümkün değildi. Karanlığa yaylalarda yakalanmamak için sabah 06:00’da Trabzon Dernekpazarı’ndan yola çıktık. Ayakta kalan yol üzerindeki ilk han olan Arşala altındaki hanın yanından geçerek Çaykara’ya vardık. Soylu Çay evinde süzgeçsiz bir çay içip hemen yola koyulduk. Yola çıkmadan şöyle bir etrafa baktım Çaykaralı Milli Bisikletçimiz Mustafa Sayar’ı(51. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu Şampiyonu) antrenman yaparken görürüm diye ama tabii o şimdi takımıyla yarışlarda 🙂
Uzungöl-Karaçam ayrımına kadar hiç durmadık. Saat erken ama yukarılar sürprizlerle dolu. Ayrımdan eski adı OGENE yeni adı KARAÇAM olan tarafa yönelince geniş yolu takip etseniz kaybolmanız mümkün değil. Burası 530 mt ve biz 1700 metreye kadar keskin ve tepesi bulutlardan görünmeyen dağların arasındaki vadiden pek de işlek olmayan bir yoldan nefis manzaralar eşliğinde 23 km daha tırmanarak ancak meşhur virajlara ulaşıyoruz.
Kamerayı her kapattığımda keşke şunu da çekseydim pişmanlığını sık sık yaşıyorum. Her köşeden farklı bir görsel şölen çıkıyor ama değirmenin, şahinin, derenin sesini ormanın, kekiğin kokusunu oradaki gibi size aktaracak bir teknoloji yok maalesef.
Nefis bir hava eşliğinde Köknar’da markette mola veriyoruz. Bize çay ikram ediyorlar. Bu çayı İsviçre’de aynı manzara eşliğinde 4-5 Frank’a içebilirsiniz ve kimse size yol tarifi ve yemek teklifi de yapmaz. Şans eseri durduğumuz yer eskiden meşhur VAHİT’in HANI’nın olduğu yer. Vahit’in ne kadar prensipli, düzenli, temiz, saygın olduğundan bahsettiler. Keşke yine o tarz bir yer yapılsa ve bir daha geldiğimizde duyduklarımız tekrar yaşanır olsa dilekleri ile oradan ayrılıyoruz. Karaçam’da son yerleşim yeri olduğu için ihtiyaç dışı bir çay molası daha verip yola koyuluyoruz.
İsmi yok ama ayinesi iştir kişinin lafından yola çıkarak benim altı köşe virajları diye kodladığım merdiven gibi yeri tırmandık 4-5 km boyunca yer yer % 13 eğime çıkan yerlerden geçerek 11 km sonra Derebaşı virajlarının dibine geldik ve sürpriz ENES’in Hanı çalışıyor. Hanlar Biraz deniz fenerlerine benzerler çok anormal bir şey olmazsa işletmeler babadan oğullara devir olur. Enes 50 yıl kadar önce ölmüş onun yadigarı iki kuşak sonrası yeğeni Mustafa tarafından işletiliyor. Her zaman açık değil ama biz açıkken denk geldik. Eski ağaçtan olan han şimdilerde ev olarak kullanılıyor yanda artık yaylacıların inekleri konaklamadığı için tek kat beton binadan yapılmış yeni han var. Kafamı kaldırınca yukarıda Demirkapı’yı dumanların arasından görebiliyorum. Yol ve zirve buradan çok esaslı görülüyor. ‘Oraya çıkamazsınız sizi araba ile götürelim’ diyorlar. Ben de ‘bisikletin çıkamayacağı yer yok ama arabanın var’ diyerek nazikçe reddediyorum. Tırmanmaya başlayalı 20 dakika olmuşken yolda bozulmuş bir arabaya denk geliyoruz. Yanından geçmek için bile yer yok yol o kadar dar ki bisiklet elde ve iki teker uçurumun üstünden geçiriyoruz. Zirveye varınca, 2000 metrede Demirkapı’da adam başı iki tane olan kolivamızı (Haşlanmış mısırımızı) öğle yemeği niyetiyle yiyerek yolumuza devam ediyoruz. Zira hedef zirveye ulaşmak için daha 20 km tırmanış bizi bekliyor. Saat 14:00 civarlarında anı taşımızı alıp yine başlıyoruz tırmanmaya.
Artık 2000 metrenin üstündeyiz. Ağaç yok, mera ve çalılıklar var. Çalıların en zarif meyvesi AHUDUDU da bizi bekliyormuş, avuç avuç yedik çok lezzetliymiş…
2500 metrelik son zirveye varıyoruz. Artık bulutların bayağı üzerindeyiz. 66 km tırmandık. 4200 mt irtifa kazandık ve tepede sis var. Yola çıktığımız Dernekpazarı’nda hava 22 derece, zirvede 5-6 derece. 20 mt görüş mesafesi… Soğanlı yaylasından geçerek geldiğimiz Şekersu yaylası üzerinden Uzungöl’e inmek üzere yola çıkıyoruz. Yolda yoğun sis ve yağmura yakalanıyoruz. 12 saatte tırmandığımız zirveden araçların bulunduğu noktaya bir buçuk saatte varıyoruz.
Nefis bir rotayı üst düzey bir performansla tamamlamanın gururunu yaşıyoruz.
Keşke dedikleri gibi her yer Trabzon olsa.
İşte yolculuğun görüntüleri…