Açılım’da birinci deneme istenen sonucu vermedi. Öcalan’ı da denklemin içine alan bu deneme yapılmalıydı,zira bu kestirme yoldu. PKK’nın Reşadiye saldırısı ve DTP’lilerin sine-i PKK’ya dönme kararıyla barışı ‘kestirme’den gitmenin mümkün olmadığı anlaşılmıştır.
Esasen bu ilk denemede ‘mâlûmun ilâmı’ diyebileceğimiz bir tabloyla karşılaştık. Birincisi,Öcalan’ın süreci isterse baltayabilecek bir konumda olduğu görüldü. Öcalan’a hayır diyebilecek cesarete sahip bir DTP’linin bulunmadığı ve DTP milletvekillerinin iplerinin İmralı’nın elinde olduğu birkez daha görüldü.
Bunlar bilinmiyor muydu?
Biliniyordu tabii, ama belli ki İmralı’nın ‘tasfiye ediliyorum’ paniğine bu kadar erken kapılması pek beklenmiyordu. Korkunun ecele faydası yok, dün İçişleri Bakanı Atalay’ın ifade ettiği gibi ‘ evet, terör tasfiye olacak’. PKK’ya ‘silah hak arama yöntemi değil’ derken Meclis’teki ayağını kapatmak pek isabetli olmadı şüphesiz.Ama PKK’ya bu mesajı verenlerle DTP’yi kapatanların aynı yapı olmadığını hatırlatalım.(Bu durum, ‘açılım’ın ‘devlet projesi’ niteliği hakkında ciddi soru işaretleri yarattı doğrusu)
Geldiğimiz noktanın açılımın planlama ve sevk idaresindeki kadrolara göstermesi gereken şu galiba: PKK’lıları dağdan indirmek, silah bıraktırmak gibi beklentilere girmek için henüz erken. Bu aşamada, önceliğin dağdan indirmeye değil dağa çıkışları durdurmaya veya azaltmaya verilmesi gerekiyor.
Açılım sürecini planlayanların yeni bir değerlendirme yapmaları şart. İki şey yapacaklar.Birincisi açılıma herşeye rağmen devam etmek zorundalar, zira bu hem doğru yoldur hem de dönüşü olmayan yoldur. PKK’nın şiddeti tırmandırma çabası da zaten yapılan işin doğruluğunun bir kanıtı.
MİT Müsteşarı Emre Taner ve süreci yürüten kurmayları anlamalı ki, artık dağdan inişlerle açılım hamlelerini paralel yürütmek mümkün değil.
Dağdan iniş diye bir öncelik artık yoktur.
Daha kötüsü, öyle görünüyor ki, açılım bundan böyle PKK saldırılarının artacağı, daha büyük provokasyonların devreye sokulacağı bir ortamda yürümek zorunda. Yani bundan böyle çok daha sancılı yürüyecek.Seçimlere bir buçuk yıl kala hükümet bunu göze alabilecek mi, göreceğiz.
İkincisi Türk kamuoyuna tutulan yolun doğru olduğunu ama bir müddet daha bu tip provokasyonların olabileceğini iyi anlatmak şart.
Süreci başarıya taşıyacak olan Türk kamuoyunun sabrı olacak. 25 yıldır sabreden Türklerin muhtemel provokasyonlara da bir müddet ‘tahammül’ göstermeleri gerekecek. Yaraya tentürdiyot bastığınızda canınız bir süre için eskisinden çok daha fazla acır. Ama o tentürdiyotu basmak zorundasınız.
Dahası, süreci planlayanların ilk aşamada olduğu gibi sırtlarında yumurta küfesi yokt artık. Zira Öcalan faktörü artık devrede olmadığı için devletin karnından konuşmasına gerek kalmadı. Süreç’in halkla ilişkileri artık daha kolay yürütülebilir.
Bu imkan değerlendirilmelidir.
Bütün bir milletin, devlet ile PKK arasında nasıl bir ‘oyun’ oynandığını, bu oyunun sonunda orta vadede örgütün gerçekten tasfiye aşamasına gelebileceğini görmesi gerekiyor. İnsanlar PKK provokasyonlarına ancak bu mücadelenin bir parçası olarak katılırlarsa katlanabilirler. Halk 25 yıl sonra gösterecekleri bu son tahammülün nihayet selametle sonuçlanacağına inandırılmalıdır. Kaldı ki, açılım politikaları Türkiye için bir ‘tercihli yol’ değil ‘mecburi istikamet’tir.
Bu mücadelede Türklerin tahammül sınırı açılımın da kaderini belirleyecek gibi görünüyor. Provokasyonların hedefi de o sınırı zorlamak değil mi zaten.
Gürkan Zengin