ÇaykaraDernekpazarıÇaykara KöyleriÇaykara Köyleri HaritasıÇaykara NeredeUzungölÇaykara nedirWhatsApp Link Oluşturma
DOLAR
32,2020
EURO
35,0069
ALTIN
2.504,53
BIST
10.643,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Trabzon
Az Bulutlu
18°C
Trabzon
18°C
Az Bulutlu
Pazartesi Parçalı Bulutlu
19°C
Salı Parçalı Bulutlu
20°C
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Az Bulutlu
19°C
reklam

Adem Ekiz: Kemençe Gazeteye Sarılan Bir Utanç Aletiydi

Adem Ekiz: Kemençe Gazeteye Sarılan Bir Utanç Aletiydi
14.05.2013 23:45
A+
A-

Adem Ekiz: Kemençe Gazeteye Sarılan Bir Utanç Aletiydi 1Geçmişte Çaykara ile köklü bağları, kültürel ve mekan itibariyle ortaklıkları bulunan  Köprübaşı Beşköy Bölgesinden yetişen sevilen sanatçı Adem Ekiz ile çok özel bir röportaj gerçekleştirdik. Çaykara damadı da olan Adem Ekiz sorularımızı içtenlikle cevaplandırdı.

Alptekin Ağaoğlu:

– “Adem Ekiz kimdir?” dersek, kısaca Adem Ekiz’i nasıl tanıtırsınız bize?

Adem Ekiz:

-Adem Ekiz, Trabzon, Köprübaşı, Beşköy Belediyesinde Konuklu Köyünde doğdu. Konuklu Köyünün eski adı Kalis’tir. Beşköy bizim belde belediyemiz. Belediyemiz beş köyden oluşan bir belde belediyesi. Bir tanesi de benim köyüm Konuklu köyü. İlkokulu kendi köyümde okudum. İlk okul dönemimde ağabeyimin vasıtasıyla, kemençeyle uğraşmaya başladım. Bu da takriben sekiz dokuz yaşlarımdır. Ortaokulu Beşköy Merkezde okudum. Ortaokulda keza yine kemençeyle ilişkim devam etti. 23 Nisanlarda, bayramlarda kemençe çalıyordum.  Köprü başı ilçesinde liseyi bitirdim. Lise dönemimde yine aynı şekilde kemençeyle ilişkim devam etti. Bilmem bilir misiniz, lise dönemimde 7 Ağustos 1998’de Beşköy Beldesi merkezi sel felaketi sonucunda yıkıldı. Onun yıkılması sonrası bir göç oluştu bölgede. İşte o göç edenlerden bir ailede bizdik. O dönemde İstanbul’a göç ettik.

A. Ağaoğlu: Gençlik İstanbul’da geçti sanırım.

Adem Ekiz: Sonrası zaten İstanbul. Evet.

A. Ağaoğlu: Şimdi köyünüze geri döndünüz sanırım.

Adem Ekiz: Şimdi, geçen 2012 yılından beri köydeyim.

A. Ağaoğlu: Köye dönme sebebiniz nelerdir.

Adem Ekiz: Köye dönme sebebim… Sebeplerim diyebilirim aslında: Beslendiğim ana nokta burası, yani ana kaynak, beni gurbette dinleyenler buradan oraya taşıdıklarımla beni dinlediler. Buradan oraya getirdiklerim beni işte Beşköylü Adem Ekiz yaptı. Ama tabi verimli olabilmek büyük şehirlerde zor. Çünkü daha stresli daha yoğun, daha kalabalık olduğu için. Meşguliyet olarak insanın bir sürü meşgul olabileceği farklı emvanterler var. Kendimi daha rahat hissedeceğim, ailemin yanında daha yakın olabileceğim, kültürel olarak da kendimi daha rahat hissedebileceğim. Ailemin geriden gelen fertlerini de kültürümü aktarabilme adına böyle bir karar aldım. Beslendiğim ana noktaya geri döndüm.

A. Ağaoğlu: Müzik sizin için ne anlam ifade ediyor? Ve müzikle ilişkinizi nasıl tarif edersiniz.

Adem Ekiz: Müzikle benim kurmuş olduğum bağ. Şahsım olarak tabi, kanaatimce şudur: Uzak diyarlarda, ait olduğum bölgeyle kontak kurmanın yegane aracı. Yapmış olduğum çalışmaların içeriğine bir bakarsanız zaten, manevi değerlerimi, sıkıntılarımı veya geçmişin sıkıntılarını, çocukluk anılarımı… Geçmişle bağı olan bütün konuları işlemişimdir eserlerimde. Geçmişle olan bağımı müzik sayesinde tekrar yakalamış oluyorum.

A.Ağaoğlu: Karadeniz müziğinin geçmişini, bu gününü ve geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adem Ekiz: Konsept olarak mı, yoksa müzikal açıdan… müzikal zenginlik açısından, daralma açısından mı?

A. Ağaoğlu: Çok güzel bir soru sordunuz. Siz daha güzel bir soru sordunuz.

Adem Ekiz: Şimdi her ikisini de ifade edeyim o zaman.  Müzikal açıdan bir daralma var. Müzikal açıdan Karadeniz müziğinde bir fakirleşme var.

A.Ağaoğlu: Bunu neye bağlayabiliriz?

Adem Ekiz: Bunu neye bağlayabiliriz…

A.Ağaoğlu: Köklere uzak kalmak olabilir mi?

Adem Ekiz: Köklerden ziyade dış etkenler. Örneğin bir sürü çağdaş iletişim araçları var. Biz de işte zaman zaman kullandığımız, internet olsun, televizyon olsun, radyo olsun. İşte bunlar eskiden olmadığı için veya daha az olduğu için, kendi kültürel yapılarıyla harmanlanıyorlardı. Ve bununda sonuç olarak doğurduğu eserler melodiler sözler, insanların yaşamlarından çıkıyordu. Şimdi bugünün şartlarında, global kültür bizim bölgemizin en ücra dağına kadar ulaştı. Mesela şu an internet bulunmayan Trabzon’un köyü yoktur. Keza yaylalarımızda da artık vardır.

A.Ağaoğlu: Yani teknoloji yaşam tarzımızı etkiliyor ve bu etki sanata da yansıyor.

Adem Ekiz: Kesinlikle. Sanat zaten bir toplumun kültürel yapısını, yaşamını, yaşam biçimini ifade ediyor. Şimdi Karadeniz müziği, kemençe kültürü diyelim, o toplumu, o kültürle yetişen insanların yaşam biçimini ifade ediyor. Yaşam tarzını meydana çıkarıyor.

A.Ağaoğlu: Bu durum gelecekte de böyle devam edecektir. Sanırım siz geleceğe pek ümitle bakmıyorsunuz?

Adem Ekiz: Tabi. Geleceğe pek ümitle bakmıyorum bu konuda.

A. Ağaoğlu: Peki bu durum karşısında neler yapılabilir. Sizce neler yapılmalıdır?

Adem Ekiz: Şahsi kanaatim kültürel açıdan, müziğimizin daha ileriye gitmesi, daha zenginleşmesi için bence. Sınırları belli olan alan içindeki kemençe kültürünün, diğer enstrümanlardan arındırılarak tekrar özüne kavuşturulması, onu korur. Zaman içerisinde daha özüne yatkın çalışmalar ortaya çıkarır.

A. Ağaoğlu: Son zamanlarda Kemençenin Türk Sanat Müziği tarzında kullanımı da söz konusu olmaktadır. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adem Ekiz: Yani kemençenin çalgı aleti olarak neler yapabileceği adına bir güzellik, bir farklılık olabilir. İnsanlara hoş gelebilir. İşte kemençenin yapabildiği, gücünün yettiği neler var adına örnek olabilir. Ama kesinlikle kimliği bu değildir. Ama kemençenin özünde yatan ve o kültürün içinde yoğrulup çıkan eserler var.  Bu bir yana konulursa, işte Türk Sanat müziği kemençeyle çalınırsa ve kemençe budur denilerse, kültürel bir erozyon doğurur ve bu son dönemde çok yoğun olarak yaşanılıyor.  Kemençeyi kemanvari çalmanın doğurabileceği sonuçlar var. Bunlardan birisi dediğimiz gibi kemençenin kimliği erozyona uğruyordur. Bu benim şahsi kanaatim. Ve ileride o kültürle yetişen insanlarda, tabi ki bir ekol, önde olan biri bunu yapıyorsa, zaten çok tehlikeli.  Yani gerçekten takdir edilen, sevilen… Ben örneğin kemanvari şeyler insanlara sunmak istersem. Beni takip eden bir çok insan var, bir çok arkadaşımız var, hayranımız var. Her yaptığımızı örnek alan gençler var. Bundan etkilenirler dolayısıyla.

A. Ağaoğlu: Şimdi bir sorumuz olacaktı. Bunu erkene almış olduk. Gençlere, sizi takip eden gençlere tavsiyeniz ne olur diye?

Adem Ekiz: Beni değil de aslında kendi bölgelerini, kendi kültürlerini takip etmeleri önemli olan. Ben o kültürün içerisinde bir ferdim. Bölgemi, ait olduğum sınırlar içerisindeki alanın kültürünü icra etmeye çalışıyorum. Trabzon’da kemençenin icra edildiği alanlara bakıldığında, her bölgenin kendine has bir tarzı var. Ben işte bütün bu tarzlar, tavırlar arasında sadece bir vadi üzerinde ait olduğum bir noktadan hareket ediyorum ve onu icra etmeye çalışıyorum.

A. Ağaoğlu: Etkilendiğiniz yerli yabancı kemençe üstatları var mıdır?

Adem Ekiz: Günümüze kadar ulaşmış olan, kayıtları günümüze kadar ulaşmış olan, bölgemizde ticari kaygısı olmayan bütün herkes beni ilgilendiriyor.

A. Ağaoğlu: Bahattin Çamur Ali için bir türkünüz vardı…

Adem Ekiz: Evet Bahattin Çamurali için bir çalışmam oldu. Kemençenin yayılmasında bir ekol olduğu için bu çalışmayı yaptım. Kemençe bir dönemler biliyorsunuz, gazeteye sarılıp, utanç aleti gibi, böyle utanılan, aman burada çalmayalım işte bizi farklı değerlendirirler. Acaba bir sıkıntı doğar mı gibi, korkularak icra edilen…

A. Ağaoğlu: Ben bunu bilmiyordum.

Adem Ekiz: Evet var. 1990’lı yıllara kadar hatta 2000’li yıllara kadar diyebiliriz. Kemençe zaten 1995 ve 2000 yılı sonrası bir atılım yaptı. Kabuğunu kırdı diyebiliriz.  Kemençe kabuğunu kırdı, aldı başını gitti ama beraberinde yozlaşmayı da getirdi.

A. Ağaoğlu: Ben faraza kemençe çalmaya yeni başlayan bir insanım. Enternasyonal da düşünürsek, hangi üstatları dinlemeliyim, tekrar aynı soruya mı dönmüş olduk?

Adem Ekiz: Yok tekrar aynı soruya dönmedik.  Bu kişiden kişiye değişir.  Kendine işte lider olarak göreceğin, ekol olarak alacağın veya üstad olarak kabul edeceğin kişi değişir. Dedim ya benim örneğim Bahattin Çamurali, Fahrettin Dilaver, Ali Çinkaya, örneğin Piçoğlu Osman kemençede öncü olmuş insanlar. Bu kişilerin ticari bir kaygı sonucunda bir şeyler yapıp insanlara bunları sunma gibi bir girişimleri yoktu. Onlar için o yaşam biçimiydi. Onunla yetişmişler, geçmişten aldıklarına kendilerini de katarak sanatlarını doğal bir ortamda icra etmişlerdir. Ama şu anki durum farklı tabi.  Mesela geçmişten bu güne taşınan o eserlere bir bakıyorsunuz. O günün şartlarında o insanların zor imkânlar yapmış oldukları.  Belki de kemençeleri derme çatma bir kemençe. Bu günün şartlarında adam kemençesinin bütün simetrik ölçülerini bilir, tellerini bilir. Telleri numaralıdır.  O günün şartlarında, bağırsaktan yapılan tellerle çıkartmış oldukları estetiğe bir bakıyorsunuz… O bir hayal dünyasının ürünüdür.

A. Ağaoğlu: Şimdi internetten de takip ediyoruz, Yunanistan’daki arkadaşlardan da duyuyoruz, sizin türküleriniz Türkiye’de olduğu kadar Yunanistan’da da baya seviliyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Adem Ekiz: Doğrudur. Yunanistan’da beni dinleyenlerin çoğu zaten, yine buranın insanları. Yani yine bu topraklardan mübadil olmuş, mübadele sonucu oralara gidip yerleştirilmiş insanlar. Ben onları Anadolu’nun bağrından kopan Anadolu’nun insanları olarak kabul ediyorum.  Onlar da keza kendilerini öyle kabul ediyorlar. Bu günün şartlarında Yunan kimliği taşıyor olabilirler. Onlar da Karadenizlidir. Kendilerini öyle kabul ediyorlar ve ben de onları öyle kabul ediyorum. Zaten onlara sorulduğunda ‘ben Selanikliyim’ demiyorlar. Atalarından Trabzonlu’yum, Giresunluyum vs. diyorlar.  Büyük dedesinin veya babasının, büyüklerinin geldiği bölgeyi hala kendilerine memleket olarak kabul ediyorlar. Ben de onları öyle kabul ediyorum. Ve benim orada kabul görmem, insanların orada eserlerimi severek dinlemesi, eserlerimin onlar için değerli olmasının nedeni; buradan ilk olarak birinin çıkıp, siyasi bir kaygısı olmadan, illa kendisini birilerine kabul ettirme kaygısı olmadan,  saf ve temiz duygularla, ait olduğu topraklarda aile büyüklerinden öğrenmiş olduğu, ana baba lisanıyla, konuşuyor olduğu lisanıyla, ana diliyle sanatını icra etmeye çalışıyor olmamdır. Gittiğim noktada net olmaya çalıştım.  Ben ne idiysem, bölge insanı ne idiyse onu ifade etmeye çalıştım. Bu da tabi insanlara, yapım samimi geldi, daha doğal geldi. Kendilerine yakın hissettiler.

A. Ağaoğlu: Peki şöyle bir şey duydum Adem Bey, sizin konuştuğunuz ve sanatınızı icra ettiğiniz Rumca, Modern Yunancaya daha yakınmış…

Adem Ekiz: Benin şahsımın konuştuğu Rumca mı, bölgemizde konuşulan Rumca mı?

A. Ağaoğlu: Sizin konuştuğunuz Rumca ile bölgenizin konuştuğu Rumca farklımıdır?

Adem Ekiz: Benim eserlerimde kullandığım Rumca daha harmanlaşmış bir Rumca. Bire bir bölgemizin Rumcasıyla yaptığım eserler var, bunun yanı sıra daha anlaşılır olması için, daha genelin anlayabileceği bir lisan olması için bölgede kullanılıyor olup da unutulmuş olan sözleri çalışmalarıma serpiştirdim.  Bunu da dili tekrar geri kazanma adına yaptım. Bölgemizde konuşulan Rumcayı baz alırsak. Trabzon’da konuşulan altı yedi diyalekt var. İşte bir Tonya diyaleği var. Tonya’nın içinde de bir sürü farklılıkları var. Yanı sıra Çaykara bölgesinde üç dört diyaleği var. Diğer tarafa gel, bize gel, bizim Beşköy’e bizimkisi Holo diyaleğine yakındır. Modern Yunancaya Tonya diyaleğine daha yakındır. Ama bizim şivemizde bir Çe olayı vardır. Bu Çe olayı olmasa bizim, Beşköy Rumcası Modern Yunancaya daha yakın olurdu. Girit’te Kıbrıs’ta ve diğer adalarda ama halan Çe ile konuşulur. Adalar antik kalıba daha yakın olduğundan. Dolayısıyla bölgemizin lisanı, antik Yunancaya daha yakındır.

A. Ağaoğlu: Ben Kazankıran türkünüzün hikayesini çok merak ediyorum. Kazankıran türkünüz nasıl oluştu?

Adem Ekiz: Kazankıran destan tarzındadır. Bir derleme çalışmasıdır. Hikayesi şudur. Yayla komşuları olan bir amca ile yaşlı bir ninenin. Bir sene yaylaya gitmeyince yaşlı amcayı ziyarete gider. Ölüm döşeğindedir yaşlı amca. Ölüm döşeğinde kendini ifade ettiği duygular. Müzikle de örtüştü. Güzel bir çalışma oldu.

A. Ağaoğlu: Müzik dışındaki zamanınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adem Ekiz: Kemençe harici bir hayatımız muhakkak var. Boş vakitlerimi ailemle geçirmeye çalışıyorum.

A.Ağaoğlu: Sanatın başka dallarına da ilginiz var mı?

Adem Ekiz: Kitaplarla ilgim alakam iyidir. Tarih kitaplarına merakım vardır. Dil kitapları vs. ilgimi çok çeker.

A.Ağaoğlu: Peki futbolla aranız nasıldır? Tuttuğunuz bir takım var mıdır?

Adem Ekiz: Futbolla pek aram yoktur. Ama elbette coğrafyamızın takımını tutuyorum.

A. Ağaoğlu: Doğu Karadeniz Müziği üzerine yapılan akademik çalışmaları takip ediyor musunuz? Yeterli buluyor musunuz? Üniversitelerin yaptığı çalışmaları vs.

Adem Ekiz: Türkiye’de yapılan sağlıklı bir çalışmaya rastlamadım diyebilirim.

A. Ağaoğlu: Peki siz Adem Ekiz’e ne sormak isterdiniz?

Adem Ekiz: Güzel bir soru. Bilmem ne sormalıyız Adem Ekiz’e. Bilemiyorum. Mevcut ne varsa söylemeye çalıştım. Türkiye’de yaptıklarımız halen illegal kabul ediliyor. Örneğin konuştuğumuz dil.  Konuştuğumuz Rumca, 2000’li yıllara kadar varlığı kabul edilmeyen bir dilin müziğini, bestelerini icra eden biri olarak, yaptıklarımızı hala insanlara ifade edemedik. İfade etme noktasında yalnız kalıyoruz. Bu alanda uğraşan insanlar sayılı. Uğraşmak için böyle canını avucuna alacak insanların sayısı az.  İnsanlar korkuyor.

A. Ağaoğlu: Çok teşekkür ederim. Verdiğiniz bilgiler bizim için çok yararlı oldu.  Ne desem az.

Adem Ekiz: Ben teşekkür ederim.

 Röportaj: Alptekin İbrahimağaoğlu/Çaykara Gazetesi

Yorumlar
× YASAL UYARI ! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

  1. ilkay dedi ki:

    ne utancı ya ….
    sanatçılar adam olsaydı sıkıntı olmazdı…

  2. Ramuz Esmer dedi ki:

    Agizina saglik aynen icimdekileri seslendirdin. Ömrün Uzun olsun.