Trabzon’un Çaykara ilçesi Şahinkaya Mahallesi’nde 1973 yılındaki heyelanın ardından yaklaşık bin 400 kilometre uzaklıktaki Gökçeada’ya göç eden 61 hanenin bireyleri, 45 yıldır yurt edindikleri adada geleneklerine, örf ve adetlerine bağlı yaşam sürüyor.
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Şahinkaya’da 1973 yılında yaşanan bir heyelandan sonra 61 hane, devlet tarafından Gökçeada’da inşa edilen ve “Şahinkaya” adı verilen köye yerleştirildi.
Memleketlerinden bin 400 kilometre öteye, hiç bilmedikleri bir bölgeye göç eden Karadenizliler, devletin kendilerine sağladığı imkanlarla tarım ve hayvancılıkla uğraşmaya başladı. Göçün ilk yıllarında gurbet zorluğu yaşayan köylüler, 45 yılın ardından memleket bildikleri adada, geleneklerinden ödün vermeden hayatlarına devam ediyor.
Karadeniz’den Ege’ye aynı isimle kurulan köylerindeki düğünlerinden yükselen kemençe sesi eşliğinde horon oynayan vatandaşlar, bahçelerinden ve sofralarından kara lahanayı da eksik etmiyor.
“Rumlardan gördük, öğrendik”
Köylülerden 78 yaşındaki Hasan Köseoğlu, adaya 33 yaşındayken geldiğini söyledi.
Köseoğlu, 1973’te Çaykara’dan kamyon ve otobüslerle hareket eden 300’den fazla kişinin Gökçeada’ya 3 günde geldiğini belirterek, “Geldikten bir gün sonra çalışmaya başlayarak burasını adeta cennete çevirdik. Köyde bir tane ağaç yoktu. Eşek, at ve katır bilmezdik. Onu burada öğrendik. Rumlardan gördük, öğrendik ve o hayvanlara da alıştık. Devlet okulumuzu, camimizi yaptı. Allah devletimizden razı olsun.” ifadesini kullandı.
Trabzon ile irtibatını koparmadığını, sürekli ziyarete gittiğini dile getiren Köseoğlu, “Memleket özlemi hiç bitmiyor. Rüyanda bile memleketi görüyorsun. Ama orada geçim sıkıntısı çekiyorduk, arazimiz kısıtlıydı. Zaten sürekli gurbette çalışıyorduk. Gökçeada bizim için kurtuluş oldu. Burası şimdi evimiz barkımız, yurdumuz oldu. Çocuklarımız artık Trabzon’u değil, Gökçeada’yı istiyor.” diye konuştu.
– “Kemençe sesini duyunca dünyalar bizim oluyor”
Karadenizlilerden Azmi Nafi Uygun da (54) Gökçeada’ya 9 yaşında geldiğini ifade ederek, şunları söyledi:
“Burada Türk nüfusu azdı. Ben 9 yaşındaydım ama hepsini hatırlıyorum. Çocukluğumuz burada geçti. Bambaşka bir memlekete gelmiştik. Rumlarla beraber okuduk. Birbirimizi tanıdıkça ailece görüşmeye başladık. Çok güzel günlerimiz oldu. İlk anda zor gelse de biz Gökçeada’yı çok sevdik. Memleketi hatırladıkça ağladık, acı acı mektuplar yazdığımız da oldu ama zamanla alıştık. Artık Gökçeada’yı memleketimiz olarak görüyoruz. Memlekete gidince Gökçeada’yı özlüyoruz. Karnımız burada doyuyor.”
Köy halkının bazılarının zamanla Gökçeada ilçe merkezine taşınarak ticaretle uğraşmaya başladığını anlatan Uygun, “Gelenek görenek örf ve adetlerimizden hiçbir şey kaybetmedik. Kara lahanayı bahçemizden eksik etmiyoruz. Yemeklerimizden ödün vermedik. Düğün, dernek, horon, kemençe, kaval her zaman var. Kemençe sesini duyunca dünyalar bizim oluyor.” dedi.
“Kadınlarımızın sırtından yük gitti”
80 yaşındaki Hayrettin Atalay ise 45 yıldır memleketlerinden uzakta yaşadıklarını belirterek, “Çaykara’da sel oldu, evlerimiz de çatlaklar oluştu. ayrıca orada ciddi manada geçim sıkıntımız vardı. Devlet bizi buraya yerleştirdi. Buraya gelince bilhassa kadınlarımız rahat etti. Sırtlarından yük gitti. Sadece ada olduğu için ulaşımda güçlük çekiyoruz. Onun dışında buradan çok memnunuz.” diye konuştu.
Nazmiye Kızık da (58) 5 kardeşiyle geldiği Gökçeada’yı çok sevdiğini vurgulayarak, “Memlekette yaşam şartları daha ağırdı. Burada rahatımız yerinde. Memleketi özlüyorum ama hiç gidemedik. Çanakkaleli biriyle evlendim. Artık benim vatanım yurdum burası oldu.” ifadesini kullandı.
Kaynak: AA