Heey Konak Sahibiiii!
Ne güzel bir nidaydı…
Dışarıdan:
–Heeeeey! Konak Sahibi!
İçeriden:
-Buyruuun!
Davetsiz misafirler davetsiz ev sahipleriyle işte bu cümlelerle buluşurdu eskiden. Akşamların demi işte bu mukaddimeyle başlardı.
“Heey konak sahibi”
“Buyruuun!”
Aslında ne konak vardı ne de konak sahibi. Mütevazi ahşap evlerin mütevazi sahiplerinin gönül konaklarına destursuz girmenin parolasıydı bu cümle.
‘Heey konak sahibi!’
Artık unuttuk bu cümleleri, destursuz gidip gelmeleri, gecelere anlam katan sade bir günün sade işlerini allandıra ballandıra anlattığımız sohbetleri…
Evet eskiden her ev her an misafir gidilebilecek kadar müsait, her ev sahibi her an misafir ağırlayabilecek kadar hazırdı. Gaz lambasının altında demlenen bir büyük demlik çay derin muhabbetlere eşlik ederdi ….
Veee günün sıradan işleri muhabbetin öznesi olunca sıradanlığını kaybeder sohbetin tuzu biberi oluverirdi.
-Bu gün meşeye gittum…
-Eeeee!
-Ola sorma bir ağaç ile güni geçurdum. Pasallar varyoz balta… Usteluk yeni da bilettum oni duruyu jilet gibi… Evleye kadar güzel çaliştuk.
Ola evleden sora bir kutuğe takilduk yevmiyeyi yedi hiç iş aşuramaduk.
Ne ‘Heyy konak sahibi’ diye destursuz evimize gelen var, ne de destursuz kapımızı çalanlara gönüllerini açan konaklarımız.
Her gün biraz daha insanlığımızdan, kültürümüzden, değerlerimizden uzaklaşıyoruz.
İlk önce televizyon çıktı, sonra insanlar ekonomik bağımsızlıklarını yakaladılar. Dolayısıyla birbirlerine olan ihtiyaçlarının azaldığını sandılar… Sonra telefon sonra internet girdi evlerimize. Her biri evimize girerken her akşam buluştuğumuz komşularımız dostlarımız yavaş yavaş çıktı evlerimizden. Önce olup biteni anlamadık. Yavaş yavaş uzaklaştık, sonra daha da uzaklaştıkça uzaklaştık sonraaaa….
Artık şehirlerimizi de ayırdık. Can ciğer dostlarımızla yılda bir yollarda karşılaşır olduk.
“Ola bir akşam bir araya gelelum da eski günlerdeki gibi bir muhabbet kaynatalum” dedik. Dedik ama her seferinde araya bir şeyler girdi. Tatiller bitti oturamadık.
“Yahu bu sene da oturamadık, şöyle bir muhabbet yapamadık” diyerek “seneye inşallah” diyerek erteledik. Erteledikçe kendi bataklığımızda kaybolduk. Kayboldukça uzaklaştık, uzaklaştıkça kaybolduk. Önce kendimizi sonra kültürümüzü sonra benliğimizi kaybettik. Bir daha geri gelmeyecek samimiyetlerin sadece rüyalarını görür olduk.
İmkanlara kavuştuk ama mutlu olamadık.