Tarihimizin, yöremizin unutulmaya yüz tutmuş mesleklerinden biri, kalaycılık. Öyle ki günümüzde icra edenini bulmak hayli güç. Teknoloji ve sanayinin gelişimiyle değişen ihtiyaçlar, tamamen el emeği diyebileceğimiz bu sanatı rafa kaldırdı. Zamanında mutfakların göz bebeği olan bakır kapların yerini şimdilerde plastik, çelik ve alüminyum malzemelerin alması bu işi bitme noktasına getirdi. Ayrıca günümüzde hediyelik eşya yapımı dışında, eskiye nazaran geniş bir kullanım alanı göremediğimizden, bakırın yok olması demek kalaycılığın da tarihe karışmak üzere olduğunun en bariz göstergesi.
Kalaycılık kalemle, kitapla, mekteple öğrenilecek işlerden biri değildir. Tamamen el becerisi ve göz aşinalığı gerektirir. Sabit bir mekanda yapılabileceği gibi seyyar kalaycılık da adına uzak olmadığımız bir ifade. Hatta seyyar kalaycılığa gurbetçilik diyelim buraların tabiriyle.
Gurbetçilik, yaşam şartlarının hatta yaşam şartlarının imkansızlığının ittiği mecburi istikamet. Kalaycılık zor ve zahmetli bir iş nihayetinde. Gurbet yolları ise ölüme gitmek demek dedemin ifadesiyle. Nereye gittiğini bilmeden, nerede yatıp kalkacağını, ne yiyeceğini içeceğini , nasıl insanlarla karşılaşacağını bilmeden, geçindireceğin ailen uğruna, ekmek parası uğruna yollara düşmenin adı gurbetçilik. Şimdiki gibi binbir çeşit vasıta hatta doğru düzgün vasıta yok, yol yok, gelişmişlik yok. Ne çıkarsa bahtımıza hesabı. Hayat mücadelesi dediğimiz şeyin ta kendisi yani. Düşülür yollara.. Kah hakir görülürler, kah el üstünde tutulurlar. Ama her seferinde azımsanmayacak bir birikmişlikle evlerinin yolunu tutarlar. Tutarlar da nereye kadar. Nereye kadar yeter ki.. çünkü gurbetçilik dışında ekmeğini kazanacağın bir imkanın olmadığımemleketin yaşayanları onlar. O zamanın şartlarında hayatlarına yön verecek olan, sık aralıklarla gurbet yolları.. Diğer bir ifadeyle hasret yolları..
Bakır zamanının alternatif sunmadığı ve buna rağmen asla vazgeçilesi olmayan en önemli ihtiyaçlardandı. Zaten gereçlerin eskimesi ya da zedelenmesi halinde, atılıp yerine günümüz tabiriyle bir değişik modelini veya çok fonksiyonlusunu alma lüksü de yoktu. Bunlar yerine başvurulacak tek yol, tamir ettirme ve daha sağlıklı bir kullanım için hazır hale getirmeydi. Yani bu da kalaycılık demekti. Çünkü zamanla kullanıla kullanıla kaplar rengini kaybeder ve bakırı açığa çıkarır. Bakır kabın tazeleme ihtiyacını, sağlığıtehdit eden bu unsur oluşturur. İnsanları zehirleyecek boyutta bir tehdit söz konusu üstelik. İşte bu noktada yapılası iş, kabı kalay ustası kalaycının ellerine teslim etmek. Sonrasında ise yenilenmiş bir görünümle, daha sağlıklıve lezzetli aş dünyasının kapılarını açtırmak.
Bunun için de icra aşamalarına bakacak olursak:
Kalaylanacak kap öncelikle kumla veya çok çok önceki zamanlarda eski çarıklarla kaba kirinden temizlenir. Ardından kolay eriyebilen bir maden olan kalay, nişadır denen toz halindeki bir madde ile birlikte kalaylanacak kabın içinde karıştırılır. Tabii diğer yandan, kabı kızdırmak için alttan körük yardımıyla yoğun bir ateş verilir. Böylece nişadır hem kalayın erimesini hem de kalayın bakıra yapışmasını sağlar. Öte tarafta usta elindeki bol pamukla, eğer kap saplıysa sapından, değilse kıskaç yardımıyla tutarak, nişadır kalay karışımını kabın içinde iyice karıştırarak bir tabaka oluşturmaya çalışır. Aynı işlem, daha verimli olması için bir kez daha yapılır. Ardından kap, artıklardan temizlenir ve 7-8 saat içinde kaynar suyla iyice yıkanır. Böylece kap kullanılır hale gelir. Oluşturulan o tabaka zedelenmedikçe, rengini kaybedip bakırı açığa çıkarmadıkça bakır kabın içinde pişen yemek gayet leziz ve sağlıklıdır. Hatta inkar edilemeyecek şöyle de bir gerçek var ki, bakır kapta pişen yemeğin tadını günümüzde hangi kapta pişen yemek vermektedir ki ?