Çaykara Uzungöl’lü İş İnsanı Turizmci Şair Mehmet İnan’ın ‘’Emsalsız Memleketim’’ adlı Şiir kitabı okurları ile buluşuyor.
HAYATI VE EDEBÎ ŞAHSIYETI
1Hayatı
1983 yılında Trabzon Uzungöl’de doğan Âşık İnanî’nin adı Mehmet İnan’dır. Babasının adı Dursun Ali, annesi- nin adı Fatma’dır. Dört kardeş içinde en küçük tek
erkek çocuktur. İlkokul ve ortaokulu Uzungöl’de, liseyi Trabzon Lisesi’nde okuyan İnanî, Eskişehir Anadolu Üni- versitesi, İşletme Fakültesi, İşletme Bölümü mezunudur. Uzungöl’de turistik otel ve babası adına kurulan Dursun Ali İnan Müzesi işletmeciliği ile meşguldür. Babasının dedesi Sarıkamış şehitlerinden Hamit (İnan)’dır. Uzungöl’de doğup büyüyen Âşık İnanî halihazırda da burada ikamet etmekte- dir. Evli ve iki çocuğu vardır.
Edebî Şahsiyeti
Ozan-âşık geleneği, Türk edebiyatının ilk ozandan günü- müze kadar neredeyse kesintisiz devam etmiş yegane kolu- dur. İslamiyetin kabulünden sonra, yeni girilen kültür ve medeniyet dairesinin geleneğe kattıkları ile birlikte ozanlık geleneği, âşıklık geleneği olarak anılmaya başlamıştır. Âşık tarzı edebiyatın şiir ve nesir olmak üzere iki yönü söz konu- sudur. Eskiden âşıklar şiirleri kadar anlattıkları hikayeleri ile
13
de tanınırlardı. Hikaye repertuarları kendi tasniflerinin (oluşturduklarının) yanı sıra usta âşıklardan öğrendiklerin- den meydana gelirdi. Günümüzde ise âşıklar/halk şairleri sa- dece şiirle iştigal etmektedirler. Eskiden âşıklar ya bir usta âşığın yanında çıraklık ederek veya rüyada âşıklık yeteneği kazanarak âşık sıfatını alırlar, çırak da yetiştirirlerdi. Günü- müzde geleneğin bu yönleri de zayıflamış durumdadır. Sözlü ve yazılı kültür dönemlerini geçerek elektronik kültür orta- mına geldiğimiz bu günlerde âşıklık geleneğinin de bundan etkilenmemesi mümkün değildi.
Geleneğin ustasız çıraksız âşıklarından olan Âşık İnanî’nin, bu geleneği benimsemesi ve özümsemesi tama- men elektronik kültür ortamını şekillendiren iletişim vasıta- ları ile gerçekleşmiştir. “İnanî” mahlasını dahi gelenekte, bir kelimeye nispet “î”si getirilerek oluşturulduğu bilgisinden hareketle ve “İnan” soyadına ekleyerek kendisi almıştır. Ge- leneği; bir usta âşık yanında yetişerek değil, son dönemin biraz da popüler olan Âşık Veysel, Neşet Ertaş, Mahzuni Şerif, Abdürrahim Karakoç, Ozan Arif gibi âşık/şairlerini okuyarak, besteli eserlerini dinleyerek edinmiştir.
Âşık fasılları ve meclisleri de ortadan kalkınca âşıkların sanatını geliştirmede geleneğin olmazsa olmazı sayılan atışma ve deyişmeler de sanal ortama taşınmış durumda- dır. Âşık İnanî de, son dönemin popüler halk şairlerini okuyarak veya dinleyerek edindiği geleneği; Trabzon ve Rize yöresinde âşık tarzı yazan ve bu yazdıklarını internet ortamından paylaşan Âşık Mikdadî, Tahir Bulut, İsmail Yavuz, Mustafa Kutlu gibi isimlerle devam ettirmekte, adı geçen halk şairleriyle ikili, üçlü, dörtlü atışma ve deyişme- lerde bulunmaktadır. İnternet ortamının iletişimde sağla- dığı imkanlar sayesinde, Âşık İnanî’nin şiirleri sadece Tür- kiye’de değil, dünyanın birçok yerinde hedef kitlesine ulaş- maktadır.
14
Her âşık/şair gibi Âşık İnanî de tabiat, hissiyat ve sosyal meselelerde oldukça hassastır. Dolayısıyla onun şiirlerinde insan hayatındaki her olgu ve olay, bıraktığı izlenimler çer- çevesinde ifadesini bulmaktadır. Vatan sevgisi başta olmak üzere aşk, gurbet, ayrılık, hasret, ölüm, tabiat, zamandan şi- kayet dile getirdiği en temel konu ve temalardır.
Şiirlerini; duru, anlaşılır bir Türkçe ile kaleme alan Âşık İnanî, edebî Türkçeyi tercih eder. Şiir dilinde yöresinin te- laffuzu ile yazılmış kelimelere nadiren rastlanır. Sanatının en belirgin yönü “su, rüzgar, ağaç, kar vb” gibi tabiat un- surlarının rolünü üstlenip onları şiirlerinde konuşturması- dır. Bunu, ağaçların ve taşların tabii biçimlerinde mutlak kudretin sanatkârane yansımalarını keşfeden babası Dur- sun Ali İnan’dan tevarüs ettiği sanatkâr damara olduğu kadar; fotoğraflamayı da çok sevdiği tabiat içinde doğup büyümesine, Uzungöl’ün çocukluğundan itibaren kendisi- ne bahşettiği bâkir intibalara; yüceyi, sonsuzu çağrıştıran serazat yayla yaşantısına bağlamak mümkündür. Manzara- sı, soğuğu, üşütmesi, bereketiyle “kar” onun mısralarında bize şöyle seslenir: Bana kar diyorlar, sütten beyazım Soğuyup durdukça buz olurum ben Geceden tutunca kuru ayazım Eksilere doğru hız alırım ben
Bu şiir aynı zamanda iki kafiyeli/ayaklı olmak itibariyle de âşık tarzı şiirdeki ustalığının bir göstergesidir. Bir başka koşmasında rüzgar şöyle dile gelir:
Bana rüzgar derler, esip gürlerim Koca ağaçları, eğiyorum ben İlkbahar’da bitkileri döllerim Çiçekten çiçeğe, değiyorum ben (…..)
15
Inanî! Anlat ki, duyulsun ismim Görünmez varlığım, çizilmez resmim Hesapla kitapla, ölçülmez cismim
En küçük deliğe, sığıyorum ben
Âşık İnanî, ilk örneklerini Divanü Lügati’t-Türk’te, son- raki dönemlerde Karacoğlan ve daha birçok âşıkta gördüğü- müz, kendisini iki nesne/varlık (yaz-kış) veya insan (kız-ge- lin) yerine koyarak deyişmeler söyletme tarzında şiirler de kaleme almıştır. Gurbetteki ve sıladaki iki insan onun kale- minden şöyle sohbet ederler:
Gurbetteki
Yirmi sene oldu köyden gideli Orda yaşamanın hazzı kaldı mı? Her an uzanırdı komşunun eli Sohbetlerin tadı tuzu kaldı mı?
Sıladaki
Sen gittikten beri her taraf sessiz Köydeki çobanlar kaldılar işsiz İnekler satıldı, ahırlar ıssız Yaylalarda koyun kuzu kalmadı
Bu tarz bir başka deyişmesinde de nefis ile yürek birbiri- ne şöyle seslenir:
Nefis
Tuzağıma düşenler kurtulmaz esaretten
En çok ben hoşlanırım akılsız cesaretten Neticeyi düşünmem uzağım ferasetten Yeryüzünden barışı yok etmektir maksadım
16
Yürek
Her bedenin içinde ben ararken huzuru
Her gördüğüm zulümde söner gözümün nuru Düşman bildim nefreti, bencilliği, gururu
Bir sana yenilince bozuldu ağız tadım
(…..)
Vatan-millet, millî-manevî duyguları çok kuvvetli olan İnanî, yıllardır güvenlik güçlerini ve masum insanları şehit eden vatan hainlerine mâşerî vicdanın bir temsilcisi olarak şöyle seslenir:
(…..)
Boğazında tasma, ipin nerede İnsanlıktan çıktın, tipin nerede Toprak alacaksın, tapun nerede Hayallerin gerçek olacak sanma
(…..)
Inanî der, lanet olsun teröre Canlara kıyarsın göz göre göre Boşa zahmet çekme nafile yere Bir istiklal marşın çalacak sanma”
Trabzonlu olmak, Türkiye’de görmezden gelinemez bir sosyal olgudur. Bunun en görünür tezahürü elbette Trab- zonspor’dur. Bu kulübün galibiyeti sevinç, mağlubiyeti hüzün sebebidir. İnanî de hem Trabzon hem de Trab- zonspor için müstakil manzumeler kaleme almıştır. Şehrin plaka rakamının bile bir Trabzonlu için ne kadar anlamlı ol- duğu bu uzun manzumenin 61 beşlik olmasından, Trabzon için söylenecek sözlerin ne kadar çok olduğunu 14’lü hece vezninden, her kıtanın beş mısra oluşundan bile müşahede etmek mümkündür. Trabzon’un Fâtih Sultan Mehmet
17
tarafından 1461’de fethedildiğini de hatırlatmak için İnanî bu uzun manzumesinde 1461 kelime kullanmıştır:
Namı dünyayı tuttu şehrimin adına bak Vatan aşkıyla dolu yiğit evladına bak Denize kar düşünce hamsinin tadına bak Hiçbir şeye benzemez bolluğu bereketi Dinleyin anlatayım emsalsiz memleketi bendiyle başlayan bu uzun destan şöyle nihayete erer:
Inanî bu sevdada denizde bir damlasın Trabzon’u bilmeyen seni nasıl anlasın Bütün hemşehrilerin kulakları çınlasın Affınıza sığındım verdim size zahmeti Anlattım dinlediniz emsalsiz memleketi
İlçesi Çaykara da İnanî için ayrı bir değer taşır. İlçesini ta- tanıttığı “Doğduğum Yer Çaykara” adlı on iki beşlikten oluşan oldukça uzun manzumesinin ilk bendi şöyledir:
Övünürüm namınla her an gurur kaynağım Şu üç günlük dünyada en sağlam sığınağım Ata yurdum, mekanım, dede baba ocağım Arkanda karlı dağlar dizilmiş sıra sıra Dünyadaki cennetim doğduğum yer Çaykara
ve şiirdeki mısra sayısını yine 61 rakamına tamamlamak üzere altı mısralık mühür bendiyle şöyle bitirir:
Her köyün bir mucize hangisini sayayım Sözümün sonu geldi son noktayı koyayım Dünyadan göç etmeden sana nasıl doyayım Inanî’ye bir ömür yar olasın Çaykara
Ahir zamana kadar var olasın Çaykara Dünyadaki cennetim doğduğum yer Çaykara
18
İli ve ilçesi ne kadar övgüye layıksa hayatını geçirdiği “Uzungöl” de bir o kadar övgüyü hak etmektedir. On iki bentlik “Âşığım Uzungöl’e” adlı şiirinde, cennetten bir köşe dediği Uzungöl’e aşk derecesindeki sevgisini itiraf eder:
Sana olan sevdamı hangi şiir anlatır Yine de uğraşayım yazayım bir kaç satır İster beni âbât et ister çamura batır Umurumda mı sanki bana verdiği çile İtiraf ediyorum âşığım Uzungöl’e
(…..)
Gün gelir Inanî koyarsın toprağına Mevla hükmünü keser varır varacağına Candan selamlar olsun ölmüşüne sağına Ayrılacağız senden diyerek güle güle İtiraf ediyorum âşığım Uzungöl’e
Trabzon için hemşehrilik duygusunun ülke ve dünya ça- pında en görünür ve gösterilir tezahürü elbette Trab- zonspor’dur. Bu kulübün bir kere efsaneleştikten sonra en küçük bir zaafa düşmesi her kesimden Trabzonlu taraftar için gönül derdidir. İnanî dokuz bentlik şiirinde yergisini, sevgisini, endişelerini, övgülerini bir bir şöyle sıralar:
Inanî âşık olmuş, bordo mavi rengine
Çok aldatmak istedi, rastlamadı dengine Yüz bin cefa çektirsen, yerin dolmuyor yine Sevdan yüreğimizde, yatıyor Trabzonspor
Yaşadığı coğrafyaya olduğu kadar yakınlarına, eş dostuna da vefakâr olan İnanî; gençliğinin baharında hayata elveda diyen sevdiği arkadaşı İrfan’a şöyle seslenir:
Hayli zaman oldu gittin gideli Hatıran aklımdan çıkmıyor İrfan
19
Kara haberini aldım alalı
Gönlüm özlemekten bıkmıyor İrfan
Ecelin biçtiği bir diğer gök ekinse Orhan’dır:
Her daim yüzünde ince tebessüm Herkesten günahsız, herkesten masum Haykırsam ismini, duyulmaz sesim Sen de bu dünyada durmadın Orhan
Âşık İnanî hem sazı, hem de Doğu Karadeniz’de apayrı bir yeri olan kemençeyi ustalıkla çalabilen bir sanatkârdır. Kemençenin yöre kültürü açısından sembolik bir kültürel değeri söz konusudur. İnanî’nin; kederde, tasada, sevinçte, neşede, hasılı yöre insanının hayatının her anında yer bulan bu müstesna ve âdeta büyülü enstrüman için bir şiir yazma- ması düşünülemez:
Kalıbından büyük işler çıkarır Nice destanları yazar kemençe Bazen dayılanır, bazen yakarır Bazen sarhoş gibi sızar kemençe
(…..)
Inanî ararsan, bulmak çok kolay Trabzon Rize’de, gezer kemençe Yayla yollarında, kurulur alay Horon bilmezleri, üzer kemençe
Âşık İnanî’nin başkaları tarafından bestelenerek, türkü haline getirilmiş şiirleri de bulunmaktadır. Gelmez Yarum- dan Selam (Sedat Keskin), Yar Hatırı (Özgür Selçuk), Sevda- ya Mola (Turan Şahin), Beddua (Hülya Polat), Alçak (Onay Şahin), Pişmanım (Adem Ekiz), Gönül (Soner Şahin) tara- fından; Romaika dilindeki “Mavra İmeras (Kara Günler)”ı da (Apolas Lermi) tarafından bestelenmiştir.
20
Âşık İnanî’nin Türkçenin yanı sıra Çaykara ilçesi ve köy- lerinde konuşulan “Romaika” diliyle de şiirleri vardır.
Şiirlerinin şekil yönü âşık tarzı geleneğe tam uyum göste- rir. Beyitlerle ve beşliklerle de yazmış olmakla birlikte şiirle- rinin nazım birimi çoğunlukla dörtlük; tercih ettiği nazım şekilleri de koşma ve destandır. Vezin olarak sadece hece veznini kullanan İnanî, bu veznin de 8’li, 11’li ve 14’lü kalıp- larında şiirler kaleme almıştır. Destan nazım şeklini ve 14’lü hece veznini Trabzon, Çaykara, Uzungöl’ü tasvir ettiği uzun manzumelerde kullanması dikkat çekicidir.
Sonuç olarak denilebilir ki, Âşık İnanî, Türk halk şiirinin şekil ve muhteva kesintisizliğine, halk şiirinin/şâirinin deği- şen dünya şartlarına uyum sağlama kabiliyetine, modernite içinde de hayatiyetini devam ettirdiğine dair önemli bir gös- tergedir.
Elektronik kültür ortamının, bir usta âşıkla hiç yüz yüze gelmeden âşık tarzı şiiri edinmeye vesile olabileceğini, yine aynı vasıta ile -ilerde- Âşık İnanî’nin de çırak yetiştirebilece- ğini veya en azından diğer âşıkları etkileyebileceğini rahat- lıkla söyleyebiliriz. Bundan da önemlisi Âşık İnanî gibi elekt- ronik kültür ortamından yararlanarak yetişen âşıklar, halk şiirinin Türkçe var oldukça yaşayıp yaşatılacağından emin olmak bakımından âdeta birer teminat olduğu kadar, âşık tarzı şiir geleneğinin de değişen sosyal şartlara uyum sağla- ma potansiyeli ve gücünün ispatıdır.
(Âşık İnanî için “Âşık Tarzı Şiirin Ustasız Çıraksız Temsil- cisi: Âşık İnanî” (Uluslararası Halkbilimi Araştırmaları Der- gisi, S.2, 2019) başlıklı yazıya da bakılabilir.)
Prof. Dr. Şahin KÖKTÜRK SAMSUN – 2023