Eey gidi kom yolları…
Hacan hava acardi çayır kesmek zamani…
Emicekalarun omuzinda kerenti, arkada karilari,
karilarun arkasinda erzak çuvali
omuzinin bi tarafinda emicekanun ceketi,
bi tarafinda ipe dolanmiş kazuk..
Medeniyetun emicekalarun kafasini teğet geçtuği zamanlar.
yavaş yurumeyecesun, kaynanan komda bekler.
kimsenun gelini geçmeyecek seni.
En oğine onun gelini gelecek, yariş ati gibi.
Çecuğiduk o zamanlar, peykanam ile koma çikarduk.
Arada köyden sepete kor armut getururdiler.
Bira batiç, biraz ğalaticca. Haaaa unutmadan… bi şişe da gazyaği, idare lambasina.
Ne mubarek bi alet idi idare lambasi;
komun tahta aralarindan bira rozgar girdi mi vaybeniye başlardi…….
Bi o yana bi bu yana hacan yağmur yağardi sizdururdi hartomalar.
Tam da benum yatağuma damlardi.
Ey gidi gülişan peykanam; kalkardi,
bir kiloluk tariş zeytinyaği tenekesi var idi; usti telden sapli,
damlayan yere oni asardi.
Yağmur yağdimi çok, tezden dolar da taşardi.
Allah rahmet eylesun; kalkardi, boşaldurdi,
gene yerine asardi.
Sabah erkenden kalkardi.
Halkobuli kremule takardi,
yeni gelen batic ile ğalaticadan yonma çorba yapardi.
Çorba pişerken odunlar yanar köz olurdi.
Yanaştururdi blekiyi kizdururdi düzerdi içine komar yapraklarini.
Kordi hamuri, en ustine da blekinun saçi. Gomerdi oni közlerun içine;
o oreya ğalina ğalina pişerdi.
Kurarduk trabezayi; kendinden ayakli.
Sararduk etrafini.
Bi parça da çumur (tsumur) yapardi, bira da siğ yoğurt, yer kalkarduk.
Solmiş sararmiş çikarduk koma, komdan kipkirmizi yanakli enerduk.
Yarardi bize; havasi, suyi, yemeği.
Bizum komun altindan geçerdi; Kuti yatağinun, Çincilinun, Parma’nun; ve hatta Ancumah’un yoli.
Kumbanlar, Çantalar, Çurukalar, Mayilalar, Dursunbeyler, Görhanlar komşumuz idi.
Kağva dağva olmazdi; güüüül gibi geçinurduk.
Hartomaya iki tahta parçasi çakarduk; bi dibine ayak basmak içun bi da oturacağumuz yere.
Elumuze da eski bi tencere kapağindan direksiyon; kendumuzi çayirdan aşağa salarduk.
Bazen da hartomanun altına ahbin surerduk.
Trafik polisi olsa ya; vallahada billaha da radara girerduk.
Akşama kadar usanmazduk kaymaktan.
Yorulur el amelden kalurduk. Hava kararmağa başlardi, soluği komda alurduk.
Tam kararmadan haman yerduk akşam yemeğini.
Peykanam otlardan yaptuği duşeği sererdi pekeye.
Bazen da oni bekleyemez, hanekanun kapisina yaslanur yaslanmaz uyurdum.
Surukler duşururdi beni ot duşeğine, rahmetli….
Bazen da ooooyle duman sarardi… kaşuğile yeyilur,
günlerce hava açmazdi.
Karşudan Rama’nun kominun oralardan; yanuk bi kaval sesi gelurdi.
Molaşağba’nun Mehmet Ali emice çalardi.
Pek siğir beklemezdum; peykanam kizardi. “Daha misir kabuğina yağ surup vermeyeceğum sana” der, korkuturdi beni.
O siğirlari sağmağa ahira indi mi bi tas siğ yoğurta misir ekmeği ufatup, komun ortisine çikardum.
Manaho’yi, yayla yolini, Buyuğun Düzi’ni seyrede ede yerdum oni; afiyetle.
Kaçak iş idi ya; bi başka tatli olurdi.
Anlamasun diye, yali tasini; çalkalar oflana atardum.
Kizmaği kolay geçerdi rahmetlinun. “kurban osunle peykanama”, dedum mi yüreğinun yağlari erirdi.
Sanki hiiiç bişe olmamiş gibi hayat devam ederdi.
Hane Cennet’de her isteduğumuz olacak ya, bazen geçer aklumdan: ya Rebbi et beni on yaşina çikar komlara deyeceğum.
Özledum içum yanayi peykanamdan gizli komun ortisine siğ yoğurt yeyeceğum. Olur mi? Olur Allah’dan ne eksuk.
Çooooooooook ozledum…
Biluyurum bi daha on yaşina gelmeyeceğum ,
Ama..
Hasretle, özlemle cennet’e gitmeği bekleyeceğum…
Mehmet Can/Zeno
Yüreğine sağlık! İngiltereden Kazankırana gittim geldim yazıyı okurken. Memleket ancak bu kadar güzel tarif edilebilirdi…
GÖNLÜNE VE ELİNE SAĞLIK DİLİYORUM.