Benim de Dedelerim Vardı…
Sühan dergisinin “Dede” sayısını görünce canım çekti; bir Dede yazısı da
ben yazayım dedim…
İşte size bir Dede yazısı… Biraz muzip, biraz matrak, oldukça ciddi, ağırlıklı olarak “mürteci” bir yazı olacak…
Umarım “Laikliğin” o hassas çizgisini geçip “Şeriat” provasına dönüşmez Dede hikayemiz…
Dedem ki baba tarafım benim adaşımdır ve muhtemelen oldukça “demokratik” bir şekilde ismini bana verendir…
Eskiden böyle olurdu işte, “oğlum, çocuk sizin istediğiniz ismi verin” diyebilecek kadar demokrat dedeler yoktu bu coğrafyada…
Dede, tavsiye değil “buyruk” verirdi: ismi şu olsun, uygundur efendi!
Biz zamane Babalarına hala “dede” nostaljisi yaptıran şey bu “buyruk” haleti değil midir?…
Bilen, bildiğini buyuran ve yaptıran; hükümran bir varlıktır Anadolu’nun Dedesi… Her şeyi bilir, karar verir; sonucuna da katlanır…
Yok kardeşim bunun adı “totaliterizm” diyebilirsiniz; zamane ideolojisiydi, o yüzden yadırganmamıştır derim o zaman…
Dedemin Anne tarafı bu çerçevede oldukça “total” bir adamdı. Hükmederdi ve hükmetmeyi severdi, gariban değildi, mütevazi asla…
Her şeyi bilirdi ve her şeye o karar verirdi. Doğal olarak Halk partiliydi…
Eskiden partiler, sınıflar arasında taksim edilmiş; köyün ağasına Halk’ı, garibanına Demokrat’ı düşmüştü…
Dedemin Baba yanı, siyaseten olmasa da mensubu bulunduğu sınıfın “doğası” gereği Demokrat safa düşmüştü…
Aslında bu “düşüş” bir tercihin değil, “cami kapatan” partiyle aynı safa düşmek istememenin bir tezahürüydü…
Annemin Babası da gayet muhafazakardı, ki bizim yörenin mecburiyetlerindendi “muhafaza etmek”, ve Halk partisinin arada “gavur” damarı kabarmasa çok daha iyi olacaktı ona göre…
Biri İsmail diğeri İbrahim, tarihi hikayenin aksine iki zıt kutupta mevzilenmiş, aslında 30’ların Türkiye’sinin sosyal grafisini temsil etmekteydiler…
Her şeyde ayrılırlardı da tek bir şeyde buluşurlardı; her ikisinin de sofrasına kadın oturamazdı…
Yaşasaydılar, muhtemelen “pozitif ayrımcılık” denen kavramın en sıkı muhalifleri olarak birleşeceklerdi. Bu Berlin duvarının yıkılması gibi bir şey demekti
İkisi de oldukça “eylemci” bir çizgide idi. Lakin isimdaşım dedem düzene “muhalif” tavrı ile imtizac eyliyordu. Bu tavrının Halk Partisi’ne olan gıcığıyla alakası yoktu. Çünkü en can alıcı eylemlerini Sağ iktidarlar döneminde yapmıştı…
Halk Parti döneminde onun kadar Hacca giden kaç kişi vardır? O kaç kez gitti, tam sayısını “şair” amcam daha iyi bilir…
Ve yine o dönemde “köy imamlığı” yaparak tek parti ideolojisine “aykırı” bir tavır içerisine girmişti…
Siyasi davranmaktansa meselenin özüne doğru hamle yapıp, bir vuruşta işi bitirmeyi tarz edinmişti. Mesela benim okuduğum “Lise” onun için Kilise, başı açık kızlar ve şapkalı beyler “ihtida” ettirilecek hedef “kitle” idi.
Ömrü bunları düzeltmekle mücadele içinde geçti. Bu uğurda memleketin Belediye Başkanından Kaymakamına kadar her nokta ile temasa geçti ama olmadı…
Olan, gelince “somya altı” ettiğimiz televizyonlara oldu…
Dedelerim, ah…
Şimdi gelip torun ve çocuklarınızın halini bir görseydiniz… Hepsi kadınları sofrasına buyur etmiş ve hatta bulaşık makinelerine bulaşık dizmekteler… Otoriteyi kadınla paylaşmış ve dikkat buyurun “pozitif ayrımcılık” aşamasından iktidarı kadına devir aşamasına geçmiştir…
Ve bütün kızlarımız okula gidiyor, evlerimizde ikişer TV var…
Anlayacağınız her şey değişti, bir şey hariç…
CHP aynı bildiğiniz gibi…