BURALARDA AMBARLAR. SANDUKLAR
“Buralar&# 8221;:
Kimdir, nedir bizi buralara bağlayan, avazı çıktığı kadar bizi buralara çağıran?
Buralara külhan gibi duyduğumuz muhabbetin kaynağı nedir sizce?
Çocukluğumuzun izlerini taşıyan, uyuyan hatıralarımızı uyandıran bu evler, bu yerler, bu coğrafya da çocukluğumuzu ararız. Eskimeyen eskileri arar, dostlarımızı, arkadaşlarımızı çağırırız. Yeri gelir bağırırız etrafa, nafile sesimizden gayri yankı bulamayız. Çeşitli sebeplerle savrulmuşuz ülkemizin dört bir yanına…
İçimizde birikmiş hatıraları sulayan, bize geçmişte soluk veren bu yerler, şimdi ıssızlığıyla soluğumuzu kesiyor.
Buraları sayıklamak, yansılamak, buralardan konuşmak, yazmak, buraları dinlemek, havasından suyundan insanından bahsetmek hüzünle karışık mutluk veriyor çoğumuza: “Gönlümüz gamlanır böyle günlerde.” Böyle yerlerde, böyle evlerde, böyle hatıralarda…
**
Ambarlar/Sanduklar:
Ambarlar: Un, yağ ve peynir gavranları, şeker, mısır gibi temel ihtiyaç malzemeleri. Yıl boyunca yorucu çalışmanın karşılığı, kanaat, tedbir, yarına biraz daha güvenle bakmanın malzemesi, umut ve bereket doluydu.
Ambarı olmayan yerde hanega, hanegası olmayan evlerde ambarlar benzeri görevi görürdü.
Ambarlar, hanegalar genelde evin en az ışık alan yerlerine kurulurdu. Bu nedenle serin ve soğuk olurdu.
Eskinin buzdolabı…
Ambarlar deyince yaşlılar geliyor aklıma; onların ambarları kamburlaşmış iskeletleriyle ambarun kapısından eğilip içine düşecekmiş gibi bişeler aramaları/almaları.
Birçok evde ambarlarun kapılarında koyun, keçi postundan kurutulmuş namazgâhların asılı durması, kapı kollarının genelde yan çakılmış ve çoğu ahşap ya da sarı metal kapı kollu oluşu, sobanın isinden sararmış kararmış tahtaları düşüyor aklıma…
Bazen pekenun kenarına oturup anagalarun, dedegalarun ambar, ya da pekenun başındaki kilitli dolaplardan bizlere şeker, gofret, bisküvi benzeri bir şeyler vermelerini ambarun ya da dolabın kapısına bakarak “endereps” ederduk. İsteğimiz yerine gelmişse tamam evde daha fazla durmanın anlamı yok: Doooğri gezmeğe…
-Biri sanduği karuşturdi.
-Dolabi kim açti?
-Ambara kim girdi?
-Ola ambarda fare var!
**
Kadınlarımızın hayallerini süsleyen el emeği göz nuru bu çeyizlerin özenle saklandığı sanduklar:
El emeği göz nuruyla işlenmiş bohçalar dolusu çeyizler; aşk, muhabbet… Geleceğe dair kurulan güzel hayallerle doluydu.
Sanduklara konulmuş “mallar”, sabun, naftalin, oyalar, çeyizler ve bu çeyizler hangi hayallerle işlenmiş, süslenmişti?
Yatak odasının en kıymetli eşyasıydı sanduklar: Yatak örtüleri, mendiller, yastık kılıfları, kenarları dönülmüş çeşit çeşit yemeniler, örtüler…
Ceviz sandıklar, tatlı hatıralarla dolu sanduklar. İçi açıldığında sevinç ve hüzün barındıran o bildik rayiha kokan sanduklar.
**
Neleri saklardık ambarlarda, sanduklarda, şimdi neleri saklıyoruz, neleri saklayacağız?
Bu yerlerde saklanan yalnızca elle tutulan gözle görülen somut şeyler miydi? Hayır, aynı zamanda bir hayal, bir zihniyet, bir tutum, bir alışkanlıktı buralarda saklanmaya çalışılan.
Gönül ambarları, manevi ambarlarımız, analarımızın sabun, naftalin kokan ceviz “sanduk”ları; sevgi, merhamet ve muhabbet doluydu. Hala daha çocukluğu sayıklayan içimizdeki ambarlar, “sanduk”lar: Bizi insani kılan, bu ambarlarda bu “sanduk”larda kıt olmayan tek şey ve bize analardan, “anaga”lardan yadigâr kalan: Gönlümüze yayılan, içimize sinen ambarların ambarlar dolusu muhabbet rayihasıydı.
Şimdi ne peynir ne yağ ne de turşu kokan ambarlar, ne sabun ne de naftalin kokan “sanduk”lar; hüzün, çokça hüzün kokmaktadır.