Site yazarımız Gürkan Zengin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün meclis açılışındaki konuşmasını daha fazla demokrasi ekseninde yorumladı. Yazının İngilizcesi Today’s Zaman Gazetesinde de yay
ınlanıyor.
GÜL’ÜN MESAJLARI
Cumhurbaşkanı Gül’ün Meclis’i açış konuşmasında verdiği mesaj bir tek cümleyle ifade edilebilir. Türkiye’yi zaafa uğratacak olan daha fazla demokrasi değil, daha az demokrasidir. Zaten Türkiye’deki siyasi tartışmalarının esasını belirleyen de bu konudur. Gül’ün bu tespitine destek verenler ve onların karşısında yer alanlar tartışmaların hem içeriğini hem de üslûbunu belirliyor.
Birinciler, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu ‘tarihi fırsat’ı görüyor ve bunun kaçırılmaması için ‘daha fazla demokrasi daha fazla özgürlük’ten yana tavır koyuyorlar. İkinciler ise Türk demokrasisinin eriştiği mevcut düzeyi bile bir ‘sorun’ olarak algılıyor.
Türkiye’deki muhalefet sözcülerini dinlediğinizde Cumhurbaşkanının dün ağzından çıkan ‘çeşitlilik içinde birlik’ düşüncesine karşı çıktıklarına tanık olmazsınız. Tam tersine, onların söylemi de aynıdır. Çeşitliliğimizin bir zenginlik olduğunu söyler dururlar. Ancak iş siyasi ve idari sahada bu çeşitliliğin gereğini yerine getirecek düzenlemeleri hayata geçirmeye geldiğinde ‘korkuları’ ve ‘ popülizm hastalıkları ‘ derhal devreye girer.
Türkiye’yi çok sevdiklerini söylerler ama Türkiye’ye ve Türk insanına güvenmezler.
Hatırlıyoruz, 1980’li yıllarda Turgut Özal, Türk Ceza Kanunu’nun 141, 142 ve 163’üncü maddesini kaldırma kararı aldığında siyaset esnafı içinden iki ses yükselmişti. Sağ siyasetçiler, 141 ve 142. maddelerin kaldırılmasıyla Türkiye’ye Komünizmin geleceğinden endişe ediyordu. Soldaki siyasetçilerin korkusu ise 163.maddenin kaldırılmasıyla Türkiye’nin artık ‘şeriat tehlikesiyle’ karşı karşıya kalmasıydı.
Aynı şekilde Özal, Kürtçe şarkıların söylendiği kasetlerin basımını, dağıtımını serbest bıraktığında da bu sefer Türkiye’de Kürtçülük akımının alıp başını gideceği, ülkenin bölüneceği korkusu siyasetin bütün taraflarına hakim olmuştu.
Türkiye, Özal reformlarından sonra ne Komünizme ne de Şeriat’a açık hale geldi. Kürtçe kasetler Türkiye’yi bölünmenin eşiğine getirmedi. Bütün bu yasakların kaldırılması Türkiye’ye nefes aldırdı. Ülkeyi ayıplarından kurtardı. Daha açık fikirli, daha özgürce konuşup tartışabilen bir ülke haline getirdi.
Aynı şeyi son dönemde 24 saat Kürtçe yayın yapacak TRT Şeş’in açılışında da yaşamadık mı?
Bu konuda sayısız örnek verilebilir.
Türkiye’nin kaderidir, bu tür büyük reformların yapılması hiçbir zaman sancısız, itirazsız, isyansız olmaz. Ama sonuçta cesur ve kararlı bir iki siyasetçinin mücadelesiyle bu hamleler yapılır ve kazanan Türkiye olur. Hep böyle olmuştur.
Ancak hiçbir dönemde tablo bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu kadar net olmamıştı. Hiçbir dönemde ‘açılım’ zorunluluğu bu kadar net biçimde kendini göstermemişti. Hiçbir dönemde Türkiye’nin önü bu kadar açık değildi. Son 40 yıldır Türkiye hiçbir zaman bu kadar özgüveni yüksek bir ülke görünümü almamıştı.
Rahmetli Özal, bu reformlara karşı çıkan siyasetçiler için ‘alışırlar, alışırlar ‘ derdi. Belki de haklıydı. Alışmalarını beklemek en iyisi.