1985 yılında adım attığı bürokrasi dünyasında örnek başarıları ile sivrilen İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Se
yfullah Hacımüftüoğlu bugün Türkiye’nin en başarılı bürokratları arasında gösteriliyor. Futbola ilgisini ve sporun toplumsal arka planı konusunda dikkat çekici tespitlerini kimi zaman katıldığı televizyon programlarında ve çeşitli mecralarda dillendiriyor. İkinci LigR
17;den itibaren takip ettiği Trabzonspor’un romantik bir tutkunu. Trabzonspor’u bir meydan okuma olarak gördüğünü söylüyor, “Trabzonspor benim kimliğimin ve kişiliğimin inşa
sında en önemli faktörlerden biri.” diyor. Futboldaki müesses nizamı değiştiren Trabzonspor’un, kura
llarını başkalarının koyduğu bir dünyayı tanımadığını ve kuralları çiğnemeden “Bu dünyada ben de varım” dediğini söylüyor. O’na göre Trabzon
spor, başarısı ile Trabzon insanına özgüven aşılayan sosyolojik bir hakikat.
Seyfullah Hacımü
ftüoğlu Trabzon ve Trabzonspor meramını zaman zaman sosyal bilimcilerinkini hatırlatan bir titizlikle ama hemşehri samimiyetini de esirgemeden anlattı.
NedenTrabzonsporlusunuz?
Sadece Trabzonlu olduğumuz için mi Trabzonsporluyuz? Böyle izah edemeyiz. Mesela Mardinli bir ayakkabı tamircisinin ya da Bingöllü Hasan’ın bütün aşireti ile neden Trabzonsporlu olduklarını anlayamayız. Trabzonspor farklı bir duruş, o duruştan uzaklaştıkça kayıpları büyüyor. Bunları konuşmamız lazım. Yani şunu dediğiniz müddetçe Trabzonspor olamazsınız: Onların ekonomik imkanları fazla. Biz onlarla yarışmakta zorlanıyoruz.
Neden?
Nedeni şu: Trabzonspor bir ekonomik güçle 6 kez şampiyon olmadı. Trabzonspor bir değerler manzumesi olduğu için şampiyon oldu. Trabzonspor’un o günkü ekonomik gücü bugünkünün zekatı değildi.
“Trabzonspor’un şampiyonluk sayısı 7’den de fazla”
-Şampiyonluk sayısını 6 dediniz ama 7 değil mi?
Onu da açarsanız konuşurum. Bana göre 7 değil daha da çok. Yedincisi kesindir. Diğerleri zaman aşımına uğradığı için çok konuşmuyoruz ama 2004-2005 de 1995-1996 da irdelenmelidir. Hatta 1985-1986, erken önü kesilmiştir, Ordu’daki Orduspor-Trabzonspor maçında. Bunlar da irdelenmelidir.
Futbolu neden çok seviyor, önemsiyor ve toplumsal arka planına bu kadar önem veriyorsunuz?
Simon Kuper’ın çok önemsediğim sözündeki gibi “Futbol asla sadece futbol değil.” Futbol eve de yansıyor. Bir ilin yönetilmesini dahi yeri geliyor, kolaylaştırıyor ya da zorlaştırıyor. Aile içi ya da toplumsal ilişkiler üzerinde etkisi olan sosyolojik bir hakikat futbol. Valilik yaptığımız sırada gördük, adaletsizlikle karşılaştığı sırada taraftarı kontrol edemiyorsunuz, koltuğu kırıyor. Böyle şey olur mu diyorsunuz, ancak bir süre sonra bakıyorsunuz, aslında isyan, kavga, koltukla değil. Kavga sadece adaletsizlikle. Verilen karar, alınan tedbir, söylenen söz rencide ediyor vatandaşı, sonuç sadece koltuğun kırılmasına sebep oluyor. Çoğu ile birebir sohbetiniz var. Bakıyorsunuz hepsi edepli, düzgün adamlar. Ama bir, iki, üç…Arka arkaya haksızlıklar yapılınca isyan ediyor, ilk bulduğu da oturduğu koltuk, dönüyor, onu kırıyor. Sonra siz idareci olarak hem üzülüyorsunuz, hem de idare edememiş konuma düşüyorsunuz, buna kimsenin hakkı yok.
Trabzonspor’u çok erken yaşlarda takip etmeye başladığınızı biliyoruz. Rize Valisi iken sizi deplasmanda dahi Rizespor’un maçlarında gördük. Spora ve futbola ilginiz ve Trabzonspor sevginiz nasıl başladı?
“Trabzonspor bir meydan okuma, size özgüven getiren bir başarı öyküsü”
1972 yılında İstanbul’da ortaokulu okumak üzere yola çıkınca, o zaman İkinci Lig Kırmızı Grup’ta
Trabzonspor gerçeği ile karşılaştım. Ve o gün bugündür bir daha uzaklaşamadım. 1971-1972 yılları, delikanlılığa geçiş dönemimden itibaren aşağı yukarı 40 yıldır Trabzonspor’u bir aidiyet unsuru olarak gördüm. Memleketim Trabzon. BuTrabzonsporlu olmak için bize yetiyor aslında. Ama Trabzonspor bir başka şey. Trabzonspor benim için kişiliğimin ve kimliğimin inşasında, yapılanmasında belki en önemli faktörlerden bir tanesi.Trabzonspor diyelim ki şampiyon oluyor, bu benim derslerimi etkiliyor. Trabzonspor bunu başarmışsa ben de başarabilirim. İşimde en iyi olmayı başarabilirim.Trabzon’un koşulları da zor, benim de zor. O yapıyorsa ben de yapabilirim… Bir meydan okuma… Size aynı zamanda bir özgüven getiren bir müessese, bir başarı öyküsü. Ve hayallerinizin gerçekleşebileceğine örnek teşkil ediyor. Trabzonspor başarılarının zorluğunu size göstererek elde edeceğiniz başarıların zor olduğunu öğretiyor. Bu anlamda bir hayat okulu. Ama Trabzonspor esas, kurulu düzene baş kaldıran yapısı açısından çok önemli. Tanımlanmış büyüklükler ve şampiyonluklar Trabzonspor taraftarı için bir şey ifade etmez. “Ben bunu tanımıyorum. Ben de buradayım.” diyor. Ve kuralları kendi koymuyor. Başkası tarafından konulmuş kuralların içinde kalarak büyüklüğünü ispat ediyor. Kuralları kendiniz koyarak büyüklüğünüzü duyurabilirsiniz. Trabzonspor kural koymadan, konulmuş kuralları çiğnemeden, büyük ve önemli olduğunu herkese kabul ettirdi ve yola böyle devam ediyor. Hala da devam ediyor. 30 yıl şampiyon olmayan bir takım düşünün, taraftarı azalmıyor. Daha iddialı, daha kudretli ve belki de daha rafine bir taraftar topluluğuna kavuşuyor.
Trabzonspor’un isyanı şampiyonluk kupası için değildir. Eğer bazı platformlarda isyan ediyorsa taraftar, adaletsizliğe isyandır. Şampiyonluk sadece bir simgedir. İstatistik dışında bir şey ifade etmez. Dört olmuşsun, 14 olmuşsun. Trabzonspor bir değerler bütünüyse, o yolda mücadele etmiş olmak ve mahallesinde, ülkesinde, dünyayı bir mahalle olarak algılarsak, hatırı sayılır olmak meselesi önemlidir.
1461’in Trabzonlular ağırlıklı kadrosunun başarısı sessiz bir tartışmayı başlattı. Ahmet Suat Özyazıcı ve 1970’ler ruhu Mustafa Reşit Akçay ve oyuncuları ile Trabzonspor’da denenebilir mi?
“Trabzonspor sadece bölgeden beslenemeyecek kadar büyüdü”
Kırk yıl önceki atmosferin bugün olmadığını masaya yatırmak lazım. Bugün için çok gerçekçi olduğunu düşünmüyorum. Trabzonspor için esas yapılacak zihniyet devrimi şu: İyi futbolcu, ahlaklı, değer yargıları yüksek sporcuyu bulmak. Trabzon sadece Trabzon’dan beslenecek, bölgeden beslenecek kadar küçük bir yer değil. Dünyanın neresinde kendi erdemlerine uygun birinci sınıf adam varsa onu bulup getirmeli diye düşünüyorum. 40 yıl önceki yapıyla yola devam edelim derseniz başarılı olma şansınız yok. On yıl sol kanadımızı müdafaa eden Abdullah’a, herkesin transfer listesinde olmasına rağmen gitmeyen Ünal’a haksızlık etmiş oluruz aksi takdirde. Kale hariç her yerde oynattığımız Czyo’ya, Orhan Çıkrıkçı’ya haksızlık ederiz. Tolunay’ı, Şota’yı hangi kategoride tanımlarız. Trabzonlu değildi bu isimler.
1996 yılındaki Fenerbahçe–Trabzonspor maçını dramatik yanıyla unutamadığınızı, görüntülerini dahi izlemediğinizi biliyoruz. Sizin için unutulmaz olan başka maçlar var mı?
“5-1 kazandığımız Bursaspor maçını unutmuyorum”
1992 yılındaki iki maçlık Türkiye Kupası finalinde, Bursaspor karşısında, ikinci maçtaki 5-1’lik galibiyeti unutmuyorum. İlk maçta Bursa’da 3-0 yenilmişti Trabzonspor. Artık umut yoktu. Futbol kamuoyuTrabzonspor’a hiç şans vermiyordu. Hakan Şükür’ün oynadığı o günkü Bursaspor çok güçlü bir takımdı.
Trabzonspor taraftarının optimist bir yanı var. Yine de bekliyordu ne olacak diye. Ben o zaman Şemdinli Kaymakamı’ydım. Şemdinli’de de o zaman günde 30-40 kez elektrik kesilir. Oturduk televizyonun karşısına. Polis memuru arkadaşlar var. Tabur komutanı bir arkadaşımız var,Trabzonspor taraftarı. İlk 5 dakikayı izledik, elektrik kesildi. Uğraştılar. Elektrik geldiğindeTrabzonspor 1-0 öndeydi. Sevindik, erken gelmişti gol… Elektrik geldiğinde yeniden televizyonu açtık, 1-1 olmuştu skor ve kupa gitti dedik. Sonra yine kesildi elektrik ve bu böyle devam etti. Hiçbir golü izleyemedik. Elektrik ancak maç bittiğinde geldi ve televizyon ekranında Trabzonsporlu futbolcuların sevinç içinde kucaklaştığını görüyorduk.
Skoru göremiyor ama merak içinde ekrana bakıyorduk. Bugünkü gibi cep telefonları ve iletişim imkanları da mevcut değil. Gazeteleri Şemdinli’de yayımlandıktan bir gün sonra okuduğumuz dönem… Radyo düzeneğimizi de kurmamıştık nasılsa televizyondan izleyeceğimizi düşünerek…Öğrendik sonucu tabii. Trabzonspor o dönemde bize orada inanılmaz bir moral oldu.
Bir de böyle bir Lyon maçı vardı, Lyon’da, onu izleyebilmiştim.
“Trabzonspor’un bütün maçlarını izliyorum”
Bekliyor muydunuz 4-3’lük galibiyeti?
O dönemde Trabzonspor’un aniden, şemsiye gibi açılan, rakibin defansını kuşatan bir oyun yapısı vardı. Hızlı çıkıyordu orta sahadan ve Orhan, Hami gibi ne yapacağını bilen nitelikli oyuncu sayısı yüksekti. Dolayısıyla seyir keyfi son derece yüksek bir takım vardı elimizde. O güzel takımın zayıf tarafı kaleydi. Trabzon’un öyle bir tarafı var. Her zaman bir eksiği oluyor. Kalesi çok iyi olur, defansında sıkıntı olur. Onlar iyi olur, orta sahasında sıkıntı olur. Hepsini toplarsın, ilerisi kötü olur. Ya sağı olmaz, ya solu olmaz, böyle enteresan bir şey. Dört başı mamur hiç olmadı.