1940’lı yıllar sonrası Çaykara ve köylerinde yaşamdan kesitlerin yer aldığı nefis bir yazı dizisi. Hopşera(Akdoğan-Soğanlı köyleri özelinde
yaşanan ama tüm Çaykara’daki yaşamı özetleyen
tarihi anlar Orhan Ersoy’un
kaleminden sitemizde…
GENÇLERE MASALLAR-1
1940’lı yıllarda
–şaka değil, gerçekten- yaşadığımız hayattan bir kesit. Bunu bir nostalji olsun
ve gençler bugün yaşadıkları hayatın mukayesesini yaparak günlerinin değerini
bilsin diye yazıyorum.
Akşam yatarken
ocaktaki korları bir araya toplayıp üstünü külle iyice kapatırdık ki,
sabahleyin ocakta ateşi yakmak için kibrit yok. Bir kadın yevmiyesi bir lira
idi, bir tek kutu kibrit on kuruştu (Beş kuruş olduğu zamanları da bilirim)
Sabahleyin eğer korlar erimiş veya sönmüşse, elimizde kürekle çıkar bakardık
kimin ocağı tütüyor diye, gider oradan bir kürek kor-ateş alır gelir ocağımızı
yakardık. Bu sebeple yakın komşulara “Ateş komşusu” demek adet olmuştu. Kumuş’un
Hafız Mehmet (Allah rahmet etsin) ateş komşumuz idi.
Koronos’ta bir zat (adı mahfuz) yeni gelinine demiş ki “Gelin,
sigaramı yakar mısın?” Gelin de hemen kibriti çakıp kayınpederinin sigarasını
yakmış. Vay efendim “Ocak başında, ateş yanarken oradan bir kor alıp sigaramı
yakacak yerde kibriti çakıp yaktı, bu gelin müsriftir, bu ev karısı olmaz” diye
zavallı gelini boşattırmıştı!
“Git filân komşudan sabun al (ödünç tabi, yıkanacağız veya
başımızı yıkayıp iade edeceğiz)
Bu usul yaygın idi.
Sonra Poyraz Hacı Dursun Efendi bunu yasakladı. Sabuna kadın saçı yapışır,
günah olur diye. Hatta o dönemlerde komşudan tarak bile istenirdi. Kemik
taraklar vardı iki taraflı. Bir tarafı seyrek, saçları açmak için. Bir tarafı
da sık, bitleri toplamak için. Siz gülmeye devam edin, ben bir gerçekten
bahsediyorum. Dursun Efendi aynı gerekçe ile onu da yasakladı.
Hastası olanlara 750 gramlık şişelerde gaz yağı verilirdi.
Tabii parası ile. Şişeko muhtar idi. Evinde tenekelerden şişeye döker verirdi.
O zaman gazyağı Rusya’dan, Batum’dan tenekelerle gelirdi. Tenekelerin üzerinde
de kabartma orak-çekiç işaretleri vardı. İdâre lambasında yakardık. İyice
kısardık ki çok yakmasın. Gaz bulamadığımız zaman da çıra yakardık. Ocaklarda
yakılan çırayı tutturmak için bir yarık, bir delik vardı. Alisinos’tan, Ogene’den
çıra gelirdi, Pefçi derlerdi çok makbul çıra idi)
Bir de bir hanımın mahkemesi var veya doktora gidecek bir
işi var, “Çarşuya” (Of’a) gidecek, komşulara müracaat eder, onun
ayakkabılarını, onun fistanını, onun has oğluğunu, onun Horasan kuşağını, onun
ipek peştemalini, hatta onun kalemli nakışlı yün çoraplarını ödünç isterdi. Bu
“eskosim” elbiseler de mahallede iki-üç ailede vardı. Ama Allah için söylemek
lâzımsa onlar da hiç itiraz etmezlerdi, verirlerdi.
Köyde lüks lamba yakan bir iki aile de vardı. Üç-beş ailede
de “Şişeli (aynalı)” lamba vardı Koronos’ta, Kadahor’da, Şur’da, Haranikast’a,
Kucunka’da Lüks lamba yanan evler vardı. Söylersem zülfü-yara dokunur onun için
söylemeyeyim. Bu nostaljik hatıralara devam edeceğim.
Kelimeler: Koronos, Haranikas, Kuçunga: Hopşera’dan mahalleler
Müsrif: Savurgan
Şişeko: Muhtar’ın lakabı
Alisinos: Bugünkü Uzuntarla Mahallesi Ogene: Bu günkü Karaçam ve Köknar Mahallelerinin eski adı Oğluk: Kadınlarımızın kullandığı yöresel önlük Eskosim: Özel günler ve anlar için bir şeyi saklamak Kadahor: Çaykara Merkez Işıklı Mahallesi
Şur: Şahinkaya
Komşudan ödünç alınan sabunla yıkanmayı uygun bulmayan devrin alimlerinden…