SIFIRDAN ZİRVEYE: MEHMET NİYAZİOĞLU< /span>
Çaykara’nın yetiştirdiği ünlü işadamlarından İzotaş (İzmir Otobüs
Terminali İşletmeleri A.Ş) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Niyazoğlu ile 2004 Kasım ayında Çaykara’nın Eğridere Köyündeki Niyazoğlu konağında bir sohbet gerçekleşmiştik. Çaykara’da bir çok hayır işine imza atan Niyazoğlu 2007 yılında geçirdiği kalp krizi sonucu İzmir’de vefat etmiş ve burada defnedilmişti.
Çaykara ve Çaykaralıların her türlü problemi ile imkânları
dâhilinde ilgilendiğini bildiğimiz ve şahit olduğumuz Mehmet Niyazoğlu’nu
konağında ziyaret etmiş, son derece ilginç ve mücadelelerle dolu hayatında bu
günkü konumuna gelmesinin kolay olmadığını ve Çaykara’dan ilk ayrılışının
hikâyesini öğrenmiştik. Çaykara’ya birçok hizmetleri geçmiş merhum Niyazoğlu’nu
burada bir kez daha rahmetle anıyor ve o sohbeti www.caykaragazetesi.comokuyucuları
ile paylaşıyoruz.
Mehmet Niyazoğlu 1935 yılında dünyaya geldiği Çaykara’yı İlkokulu
bitirdikten sonra, evden kaçarak 1948 yılında terk etti. Niyazoğlu kaçışının
nedenini, babasının okuması yönündeki baskısı ile kendisinin şoförlüğe olan
tutkusu arasında tercihini şoförlükten yana kullanmak olarak açıklıyor. O
dönemde Çaykara’da bulunan birkaç kamyonun kendisinde şoförlük hevesi
uyandırdığını söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Ayrıca nedenini bilmiyorum ama
kafamda hep İzmir’e gitmek vardı. Orayı tanımıyor, bilmiyordum ama oraya
gitmeyi de kafama koymuştum. İlkokulu bitirince 1948 yılında Çaykara’dan
Trabzon’a kaçtım. Orada kaçak olarak bir gemiye atladım. Cebimde beş kuruş yok.
Gemide öteye beriye saklanarak durumu idare ediyordum. Ancak Samsun’da kaçak
olduğum fark edilince beni gemiden aşağı attılar. Samsun’da sokaklarda
dolaşırken dükkâncılara giderek ‘emice iş arayurum’ diyerek dükkânları
dolaşıyordum. Ancak benimle ilgilenen olmuyordu. Parasız ve açtım. Yine bu
şekilde iş ararken bir adam bana; ”çobanlık yapar mısın?” deyince yaparım
dedim. Kalktık o atlı bende yanında yaya olarak Samsun’dan itibaren 5–6 saat
yürüyerek bir köye vardık. Adamın evinde yemek yedik. Ancak beni aileden ayrı
bir yerde yedirdiler. Akşamleyin de yine otların üzerine bir çarşaf serilerek
yatırıldım. Sabah olunca bana 30 koyun 15 sığır verildi ve işe başladım. Aradan
birkaç saat geçince birlikte hayvan güttüğümüz çocuğun paltosunun altından
gizlice bir şeyler yediğini fark ettim. Kendisinden istedim. Vermeyince onunla
kavga ettim, dövdüm ve elindeki azığı alarak Samsun’a kaçtım. Samsun’da nereye
gittiğini bilmediğim halde kaçak olarak vapura bindim. İçerisinde öteye beriye dolaşırken
vapurun nereye gittiğini de soruyordum. Ancak kimse benimle ilgilenmiyor,
sorularıma cevap dahi vermiyordu. Vapurda dolaşırken yemek yiyen bir karı
kocadan kadın benimle ilgilendi. Asil bir kadındı belli. Bana gayet sıcak
davrandı. Ancak adam gayet soğuktu. Bu vapur yolculuğundan sonra daha sonra
Galata olduğunu öğreneceğim yerde indim. Oradan kafamda hep İzmir vardı ya!
Oraya gidecektim. Yine bir vapura atladım. Yine kaçak olarak tabii. Çünkü param
yok, kaçak olarak da ancak vapura binmek mümkün. Bu İstanbul-İzmir yolculuğum
sırasında oraya kadar yakalanmadığım polislere yakalandım. O zamanlar
İstanbul’dan gelip İzmir’de hırsızlık yapan bir şebeke varmış. Polisler beni
yakalayınca bu şebekenin elemanı sanmışlar. Şebeke elemanları ile beni
yüzleştirdiler. Şebeke elemanları beni tanımadığını söyleyince kurtuldum. Onlar
nezareti boyladı, üzerine de iyi bir dayak yediler. Beni de polisler yanlarına
aldı, yedirip içirdiler. Onları güldürüyordum. Beni sevdiler ve koruma altına
aldılar. Seyahati bu şekilde tamamladım ve Bandırma’da vapurdan indim. Oradan
İzmir’e geçtim. İzmir Basmane’de simsarlık yapmaya başladım. 1949-50’de
Basmane’de “Lazoğlu” ismiyle ün yaptım artık. İyice tanındım. Kavgayı da
seviyordum. Bu nedenle başımdan birçok olay geçti. Bu arada dört yıl süreyle
her yerde beni arayan babam orada olduğumu haber alınca 1952’de İzmir’e geldi.
Durumumun iyi olduğunu görünce de bana karışmadı. Bir süre kaldıktan sonra
memlekete geri döndü. İş hayatım mücadelelerle sürdü gitti. 1956’da askere
gittim. Askerlik dönüşü yine İzmir’e döndüm. 1963 de İzotaş’ı kurdum. Ardından
Hakiki Koç Otobüs firmasını kurarak ticari hayatıma devam ettim. 12 yıl süreyle
hac organizasyonlarında karayolu taşımacılığı alanında hizmet verdim. Ege
Bölgesinde en çok hac organizasyonuna biz imza attık.”
Bu gün firmasında kendisine ait 20, firmada çalışan 150 otobüs
bulunuyor. Bunun yanında kendisine bağlı irili ufaklı birçok şirket ve işletme
de faaliyetini sürdürüyor. Mehmet Niyazoğlu o günlerden bu günlere gelirken
geçmişini ve doğup büyüdüğü Çaykara’yı ve Çaykaralılar’ı hiçbir zaman
unutmadığını, elinden gelen desteği Çaykara için her zaman verdiğini ve vermeye
devam edeceğini de ekliyor. Ticari başarıları kendisini Ege basınında “Ege’yi
Sallayan Karadenizli” ifadeleriyle manşetlere çıkarırken o saygı anlayışı ve
yöremiz ahlakından hiçbir şey kaybetmeden yaşayışına devam etti. Niyazioğlu;
“Annemin yanında ayak ayaküstüne atmadım ve sigara içmedim” derken bu duruma
işaret ediyordu. Zaman zaman çocukluğunun geçtiği Çaykara’yı ziyaret eden
Mehmet Niyazoğlu burada huzur bulduğunu ve babasına ait eski konağı da bu
amaçla yeniden inşa ettirdiğini söyledi. Niyazoğlu işlerinden fırsat buldukça
Çaykara’ya gelerek stres attığını da sözlerine ekliyordu.
Ropörtaj: Sami AYAN
Çaykara/Eğridere Köyü
Kasım 2004
ALLAH RAHMET EYLESİN FAKİRLİK ZOR BAŞARI FAKİRLİKLE GELİR YILMADAN CALİŞMAK HEDEFE ULAŞTIRIR.