Merhum Ali Kemal Saran’ın, kadim dostu Şükrü Sula Hoca’nın vefatının ardından Milli Gazete’deki köşesinde yayınlamak üzere yazdığı son yazı.
Yazısı bugün 11.12.2010 tarihinde Milli Gazete’de yayınlandı.
İşte O yazı:
Şükrü Sula Hocanın ardından
Geçen Çarşamba günü beklenmedik elim bir trafik kazası sonucu aramızdan ayrılan Ali Şükrü Sula pek az insana nasip olabilecek bir özgeçmişe sahipti. O, ölüm meleği Azrail (AS)’ın adeta üstlenemediği bir tecelli ile yürüyerek camiye giderken bir başka zahiri sebeple, bir minibüsün kendisine çarpması sonucu ölüm şerbetini içti. Bana göre, O Allah yolunda iken ve şehit olarak can verdi. Çünkü, sahih hadislerin birinde belirtilir ki, Efendimiz Aleyhissalâtü vesselâm bir açık alanda ashabı ile sohbet ederken yanlarından selâm vererek geçen tanımadıkları güçlü ve babayiğit bir genci görürler ve ona gıpta ederek ‘Keşke bu kişi Allah yolunda olsaydı..’ gibi bir serzenişte bulunurlar. Bunun üzerine Efendim iz” Böyle demeyin, eğer bu kişi ev halkının rızkını kazanmak için çalışmaya gidiyorsa, o Allah yolundadır. İlim öğrenmek için yola çıkmışsa Allah yolundadır. İki kişinin arasını düzeltmek için gidiyorsa veya bir hastayı ziyaret için gidiyorsa o yine Allah yolundadır” buyurmuştur.
Bildiğim kadarıyla ve kendisini tanıyanların da teslim edeceği üzere, O hayatı boyunca hiç boşuna gezmez, her zaman kafasında bir hayır düşüncesi olurdu. O hep Allah’ın rızasını kazandıracak işlerin ve hayırların peşinde koşardı. Kendisiyle aynı membadan feyz aldığımız Çaykara ve iddia edebilirim ki Türkiye’nin iftihar ettiği büyük alim, Üstad- ı merhum H.Hasan Rami Yavuz’dan icazet aldığı 1953 yılından beri çeşitli ilçelerde müftülük ve vaizlik yaparak hizmet ederken son olarak görev yaptığı Turgutlu Müftülüğü’nden emekliye ayrıldı.
Bir dini hizmetten emekliye ayrılmak da ne demek! O resmi görevinden ayrıldıktan sonra daha da büyük bir şevk ve azimle İslam’a hizmetlerine devam etti. Merhum; Zeytinburnu, Bakırköy ve çevre ilçelerinde yapılan hiçbir cami, imam hatip lisesi, yurt ve benzeri hayır kurumları yoktur ki, onlara fili veya manevi katkılarda bulunduğu gibi, yaz tatillerinde memleketimiz olan Çaykara’daki din eğitimi hizmetlerine de yetişirdi.
Merhum Hasan Efendi hocamızın hocalarından biri olan ve o günkü adıyla Aşağı Hopşaralı Sulazade Cafer Efendinin hayr-ulhalefleri olan üç hoca kardeşlerden biri olarak ve çok hayırlarda bilfiil rol alarak hayatında duyabildiği hiçbir hizmetten uzak kalmadı. Bu üç kardeşten sıra dışı ilk sürprizi yaparak vefat eden küçük kardeş, müftü merhum Yahya Sula oldu. İkinci sürprizi de ağabeyisi olan Müftü Mehmet Ali Sula’yı mahzun olarak geride bırakıp ortanca kardeş olarak ahirete göçen kendisi oldu.
Bu ani gidiş benim gibi emekli meslektaşlarını ve emekli olduktan sonra yaklaşık 30 yıl hizmet ettiği İstanbul ve çevredeki müftüler ve din görevlilerini yasa boğdu. Hepimiz nihayet aynı sonla bu fani dünyadan ayrılmayacak mıyız? Kendisiyle gerek Trabzon’a geldiğinde ve gerekse benim İstanbul’a gelişlerimde hep birlikte olduk.
Son olarak, yakınında Rus işgali sırasında vuku bulan çarpışmalarda şehit düşenleri içinde barındıran “Şehitler Tepesi” bulunan Çaykara/ Sultanmurat yaylasındaki yetersiz olan camiyi, külliye halinde büyüterek inşa etmek maksadıyla ve dernek kurma teşebbüsümüz için vefatından birkaç gün önce İstanbul’a gelip durumu kendisine açtığımda bana büyük moral aşılayarak her türlü destek için söz vermiş ve kurucular arasındaki yerini almıştı. Ne yazık ki isim yeri şimdi zahiren boş kalmıştır. Ne mutlu bana ki böyle aziz bir arkadaşımın cenazesine katılabildim. Cenabı Hak’tan niyazım odur ki, ihlasına göre kendisine muamele edip, külliyedeki sevap hanesini ebediyen açık bulundurması ve bu hayra filen katılmış gibi ona ecir vermesidir.
Yine bir hadis-i şerifte “İnsan ölünce defteri kapanır ve amelleri sona erer. Ancak üç şey vardır ki, onlar kıyamet gününe kadar devam eder. Birincisi cami, Kur’an kursu inşa etmek ve öldükten sonra da insanların sürekli faydalandığı hayırları yapmaktır. İkincisi faydalı bir kitap yayınlamak, Kur’an vakfetmek veya ilim adamı orak hizmet verecek öğrencileri yetiştirmektir. Üçüncüsü ise, kendisini ölümünden sonra hayırla yad ettirecek hayırlı evlâtlar bırakmaktır.
Merhum inşallah her üç konuda ve özellikle şimdiye kadar babasının yolunda yürüyen ve uzun süre Önder Vakfı gibi imam hatiplilerin haklarını savunan, din eğitimi üzerine konulan engelleri aşmaya uğraşan ve şimdiye kadar başörtüsü mağduru olan birçok kız öğrenciyi Avusturya’ya göndererek eğitimlerini tamamlamalarını sağlayan bir kurumda başkan olarak hizmet veren ve halen aynı teşkilâtta yönetimdeki görevini sürdüren değerli mahdumları Y. Ziya Sula gibi diğer evlâtları da babalarının hayır defterini açık tutacaklardır.
Merhumun ders arkadaşı ve bir hemşehrisi olarak bu yazıyı kaleme almaktaki maksadım abartılı bir şekilde kendisini övmek değildir. Belki bu yazı ile dünya ve ahiret rehberimiz Efendimiz (SA)’in “Ölülerinizi hayırla yad edin” buyruğuna uymak ve benim gibi aynı duyguları paylaşan meslektaşlarımız ve sevenlerinin hislerine tercüman olmaktır.
Ne büyük bir mazhariyettir ki, 10 Aralık Cuma namazını müteakip cemmi ğafir diyebileceğimiz kalabalık ve seçkin bir cemaat tarafından cenaze namazı kılınarak ahirete uğurlandı.
Kısaca özetlemek gerekirse; Şükrü Sula Hoca efendi görünenlerin dışında sessiz ve derinden hizmet eden bir kişilikti. Mevlâ rahmet eyleye!…
Araştırmacı Yazar