Anne baba çocuklarını her türlü musibetten sakınarak, kem gözlerden uzak bir şekilde yetiştirmeye çalışırlar. Çocukluk dönemi okul hayatı, iş bulma ve işe başlama sürecinden sonra günü gelince onlar da evlenirler ve yuvadan ayrılırlar. Ayrı bir evleri olur.. Birlikte oturan anne babadan belli bir süre sonra birisi vefat eder. Vefat eden erkekse genellikle büyük sorun olmaz ama kadınsa geride kalan erkeğin yaşam şansı çok azalır. Çocuklarına muhtaç ise ve kızları varsa genellikle büyük sorun yaşamaz eğer erkek çocukları varsa önemli sorun vardır demektir, gelinler anne babanın bakımından pek hoşnut olmazlar. Huzurevleri son durağı olabilir.
Geçenlerde “bir evin ölümü” adlı bir yazı okumuştum, oldukça etkili idi. Yazı duygusal olduğu kadar gerçekleri de ifade ediyordu. O yazının içinde kendimi bulmuştum.
Bir ev, içinde yaşayan öldüğü anda ölmez, evin ölümü daha uzun sürer. Onun ölümü illaki daha yavaş ve daha acılıdır. Tıpkı bir insan öldüğü zaman hemen ölmediği gibi..
Peki bir insan ne zaman ölür? Dünya üzerinde isminin son anıldığı zaman ölmüş olur. Artık ismi bir daha alınmayacaktır. Onun için dünyada iz bırakmış bilim adamlarının ve sanatçıların adları sonsuza kadar anılacağı için bedenen ölmelerine rağmen hâlâ hayattadırlar, yaşamlarını devam ettirirler.
Evde yaşayan kişiler öldüğü zaman artık evin içerisinde sadece kullandığı eşyaları ve giysileri kalmıştır. Gardrobunda mevcut olan giysileri ve kullandığı eşyaları biri onları incelemeye gözden geçirmeye veya dağıtmaya başlayıncaya kadar hiç ölmemiş gibi beklerler.
Gardrobu açılıp elbiseler dağıtılmak istenince ölüm başlar. Açılmaya başlanan çekmeceler ve içindekiler ölür önce… Gümüş çatal bıçak takımları ve kutu kutu dantel sehpa örtüleri, rahibe işi masa örtüleri ölür… Hiç kullanılmamış olsa bile o çekmecelerde o kutularda yaşayan örtüler, evin sahibi öldükten sonraki “göz atılmalar” sırasında büyük bir acıyla ölürler…
Sizin için değerli olan şeyler başkaları için son derece değersiz olabilir. Geride kalan halıların masaların, perdelerin, örtülerin dağıtımı evden çıkarılması evin miras kaldığı kişiler tarafından gereksiz bir yük olarak değerlendirilebilir.
Anne baba öldüyse çok önemsediğiniz hatıralar ve eşyalar hariç geri kalanını dağıtmanız daha mantıklı olur. Yoksa geride bırakılanlar hayatını devam ettirenlere önemsemedikleri için çok yük olurlar.
Babam 1999 yılında ölünce ona ait olan eşyalara dokunmamaya çalıştım. Özellikle gardrobundaki giyeceklere el sürmedim desem yeridir.
Sonra annem 2012 yılında vefat etti. Giysilerine ve bazı eşyalarına dokunmamaya çalıştım. Ama daha sonra birileri gelip bunun İslamiyete uygun olmadığını söylemiş olacaklar ki anne ve babamın eşyalarını dağıtmaya başladılar.
Birkaç ay önce yeğenimin düğünü için Trabzon’a gitmiştim. Gelmişken köyümüze de uğradım orada doğduğumumuz evi ve komşuları da ziyaret ettim. Akrabamız Yusuf Turgay Kurt’un evine gittim. Kocaman evde tek başına tıpkı “mandıra filozofu”gibi yaşıyor. Evinin müsaade ettiği her yerini gezdim. Yaylar, vidalar, tornavida, pense, keser, testere, bıçak, çekiç, bantlar, tahta gibi onarımlarda kullanılan malzemeler ile dolu.. Bir oda hariç evin her tarafını gezmeme müsaade etti.. Girmek istediğim kilitli odaya ise müsaade etmedi. Sebebini sorduğumda odada annesinin eşyalarının olduğunu söyledi. Merhum Hanife hanım Ankara’nın Bala ilçesinde evli olan kızı Nuray’ın yanında vefat edince orada defin işlemi yapıldı. Belliki oğlu Yusuf onu kendi yaşadığı evde öldürmek istemiyor. Eşyalarını çok iyi koruyor.
Şunu unutmamak lazım ki anılar en iyi şekilde fizik mekanlarda yaşanır. O fiziki mekanlar kaybolmuş yıkılmış ise o anılar- hatıralar sadece lafta kalır. Batı, gavur dediğimiz ülkeler bu işi çok iyi yapıyor. Asla eskileri, yaşanmışları yıkmıyorlar koruyorlar. Biz ise ağaçtan odundan kerpiçten yapılmış güzelim evleri yıkıp onun yerine beton binalar yapmayı tercih ediyoruz. Geçmişimizi silip atıyoruz.
Ben Erzurum Yavuz Selim Öğretmen Lisesi mezunuyum. Zaman zaman Erzurum Ilıca’daki okulumu ziyaret ederdim. Sonra beni bir önemli etkinliğe çağırdılar, orada konuşmacıydım. Ama hayal kırıklığı yaşamıştım. Güzelim okulumuzun baraka tipindeki onlarca dershaneleri, müzik salonu, öğretmenlerin lojmanları ve idari binası yıkılmış, yerle bir edilmişti. Konuşmamda sadece bunu dile getirdim ve üzüntülerimi ifade ettim. Geri kalan konuşmamı tamamlamadan kürsüden indim. Benim için Erzurum Yavuz Selim Öğretmen Lisesi o günden sonra ölmüştü.. Fiziki mekanların yıkılmasıyla hatıraların hemen hemen hepsi yok olup gitmişti.
Çook begendim yazınızı, ellerinize saglik.
Çocuklugumdan beri karadenizde gözetledigim ve yüregimi sizlatan bu manzaradan bahseden, bir degerli hocami görünce, çok sevindim…birçok problemi birarada GELECEGE KRONIK HASTA olarak TAM YOL ILERLIYORUZ….🫣
Eski evin büyükleri gidince, yavaš yavaš DÖKÜLÜR/yerle bir olana kadar bakilmaz evlere: sebep, GELIN O EVI SEVMEZ/kizlarida kovalarlar yada uzaklara verirler (adeta kediyi uzak bir yere koyup kaçanlar gibi), DAHA BILMEZLERKI O KIZLARI O EVİ VE YUVAYI HAYATTA TUTMAYA DEVAM EDECEK TEK YEMINLI/YÜREKLI VARLIKDIR.
Gelinler O ANILARLA DOLU GÜZELIMEVIN bazen DİBİNE, ÜZERINE ÜZERİNE belkide GÖLGE OLSUN DIYE YENI BINA YAPTIRTIR…nisbet gibi/ölenlerle, KAYINVALIDE/KAYINPEDERE kötülük eder gibi….🥴🫣
GIDIN KARADENIZIN HERYERINI GEZİN-BINLERCE BÖYLE ESKI EVIN YANINDA YENI EV BULACAKSINIZ…
Ahhh ne çok isterdim, yašli bir NINEYLE orda geçmiši YAŠAMAK, çališkan, dedigi dedik, bazende çook akside olsalar: bırakmayın onlari/daha sonrada evlerini YANLIZ.
BIZE, SIZE, YARINA ONLAR ÇOOK KATKIDA BULUNDULAR, bir görmeye çališsaniz…🧐
Bizler belki okuduk/yüksek mevkilere gelebildiyselkde- BAZI DEYIŠIMIN ZAMANI ÇOKDAN GELDİ: bu deyišimde KIZ ERKEK ayrimi YADA GELIN AYRIMI olursa, ilerleyemeyiz-TEKRAR TEKRAR BAŠDAN BAŠLARIZ…..
Bizler neden böyle kaldık….🤷🏻♀️hocam…?!
Yada biz YENİLENEN DÜNYAYA neden ya geçmišimizi silip yada begenmeyip yenilige košuyoruz/yada bazi örf ve adetlerin yeri olmamasi gerekirken INATLA KRONIK HASTA GIBI YANIMIZDA BULUNDURUYORUZ….
SAGLIKLI BIR ÇÖZÜM BULABILIRMIYIZ BU MATERIAL YARIŠ DÜNYASINDA🤷🏻♀️