ÇaykaraDernekpazarıÇaykara KöyleriÇaykara Köyleri HaritasıÇaykara NeredeUzungölÇaykara nedirWhatsApp Link Oluşturma
DOLAR
34,8710
EURO
36,7467
ALTIN
3.040,03
BIST
10.058,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
reklam

Atatürk’ün meclis açılış fotoğrafındaki Çaykara’lı kim?

Atatürk’ün meclis açılış fotoğrafındaki Çaykara’lı kim?
10.10.2016 19:06
A+
A-

1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılışında Atatürk’ün dua ederken çekilmiş meşhur fotoğrafında bir Çaykaralı’nın da olduğu ortaya çıktı.

ataturkle-dua-eden-caykarali

Çaykara’nın Taşören(Zeleka) köyünden Kutri Ahmet Efendi’nin meclisin açılış fotoğrafında yer alan kişi olduğu belirtildi. Torunları Ahmet ve Mehmet Mutluoğlu yaptıkları araştırmada o dönem Elmadağ imamı olarak görev yapan amcaları Kutri Ahmet Efendi’nin fotoğrafta yer alan kişi olduğunu ifade ettiler. Fotoğrafta Atatürk’ün so tarafında dönemin Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, İsmet İnönü ve hemen onun arkasında Kutri Ahmet Efendi bulunuyor.

Torunu Ahmet Mutluoğlu’nun Kutri Ahmet Efendi’nin hayat hikayesi ile ilgili yaptığı araştırma:

Kutri Ahmet Efendi (Mutluoğlu) 1872 yılında Zeleka (Taşören) Köyü’nde doğdu. Doğduğu ev, halen işlevini sürdürmekte olan Kutri Camii’nin altındaki üç eski evin ortasındaki evdir. Çocukluğunun nasıl geçtiği konusunda detaylı bilgi sahibi olmamamıza rağmen, ilk tahsiline, hoca olan Babası Kutri Mehmet Efendi’nin yanında başladığı bilinmektedir. Orta öğrenimi diyebileceğimiz devamındaki eğitimini de, Yeşilalan Köyü’nden Meşhur Hoca Ferşat Efendi (1866-1929)’den aldıktan sonra, tahsilini devam ettirip ilerletmek ve tamamlamak için İstanbul’a geldiği, Süleymaniye’de Kepenekçi Medresesi’nde tahsil gördüğü ve aynı Medrese’de dersiamlık (hocalık) yaptığı da bilinmektedir.

30 yaşına gelince İstanbul’daki eğitim faaliyetlerini sonlandırıp köye dönen Ahmet Efendi, ilk evliliğini, Amcası Kutri Hasan’ın kızı Altuna Hanım (1882-1930) ile yapar.  Bundan sonraki çalışmalarını Ankara civarında ve o zamanki adıyla Âsi Yozgat, şimdiki adıyla Elmadağ’da devam ettirir. Muhtelif aralıklarla, ömrünün kırk yıla yakın bir kısmı burada geçer. Fadime (1903-1971), Ayşe (Sakine) (1908-1944), Mahbube (Makbule) (1911-1985), Şerife (1920-2006) ve Kafiye (1924-2001) adlarında beş kızı doğar. Yaşı dolayısı ile eşinin bir başka doğum yapamayacağını ve o zamanın değer yargılarına göre erkek evladının olmamasının, hanesinin kapanacağı düşüncesi ile ve yine o zamanlar normal olarak değerlendirilen şekli ile ikinci evliliğini aynı adlı, Kadahorlu Dündar Hamit Çavuş’un kızı Altuna Hanım (1898-1980) ile gerçekleştirir. II. Altuna’dan  ilk oğlu Mahmut Sait (Eset) (1925-1992) doğar. Bir yıl sonra ise ilk eşi I. Altuna’dan ikinci oğlu Mehmet Hulüsi dünyaya gelir (1926-…). Daha sonra II. Altuna’dan Mustafa (1927-1993), Feride(1935-…) ve Saniye (1937-1949) dünyaya gelirler.

Çok iyi bir din âlimi olmanın yanında, iyi bir hattat olan Ahmet Efendi’nin gerek el yazısı gerekse levhaları meşhurdur. Derin bilgisi ve güzel yazısı dolayısı ile Elmadağ’da, nahiyenin değişik alanlarda kayıt memurluğunu da üstlenmiştir. Elmadağ’da çalıştığı camiyi ve bölgeyi, 2007 yılı Aralık ayında  ziyaret eden torunu Mehmet Mutluoğlu’nun bire bir mülakat yaptığı yaşlı dedeler, kendilerinin nüfus kaydını O’nun yaptığını söylemişlerdir.

Ahmet Efendi aynı zamanda saatçilik ve eczacılık da yapardı. Saatçi takımlarına yakın zamana kadar, bölük pörçük rastlanılmaktaydı. Keza kendisinin imal ettiği “Efendi’nin Kara Merhemi” diye adlandırılan yuvarlak teneke bir kutudaki acı kokulu merhemi; doktor, hoca, kocakarı ilacı, muska, tütsü v.s. her türlü devayı deneyip iyi olamayanların yaralarına son çare olarak, iki sabah sürülünce yaranın iyileştiğine, halen yaşayan birçok kişi şahittir.

Köyde bulunduğu zamanlar birinden diğerine geçilen iki odada oturur; birincisinde misafirlerini kabul eder ve öğrencilerini okutur, ikincisinde ise kitaplarını, özel eşya ve aletleri ile ikram malzemelerini bulundururdu. Günümüze kadar ulaşan ve fakat henüz değerlendirilemeyen bir kütüphanenin de sahibiydi

Çevresinde bilgisine başvurulan, akıl danışılan Ahmet Efendi, İstanbul’da iken I. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi için, o zamanki ilçemiz Of”a gelerek imza topladığı, İstiklal Savaşı esnasında bizzat Kuvva-i Milliye’ye iştirak ettiği, İlk Meclis’in açılış törenlerine katıldığı (Atatürk ve arkadaşlarının el kaldırıp dua ettiği fotoğrafta, Atatürk’ün hemen sağında, İsmet Paşa’nın arkasındadır), yaşı dolayısı ile İstiklal Savaşı’nda “ambar memuru” olarak görevlendirildiği bilinmektedir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, yeni icat olan “gramofon” hakkında bilgisine başvurulması üzerine “İyi, yararlı bir alettir. Ancak bazı kaynaklarda belirtildiğine göre ahır zamanın alâmetlerindendir” (Bazı kitaplarda Peygamberimizin, “ahır zamanda demirler konuşacak,” dediği rivayet edilir.) yorumu ile “Ankara İstiklal Mahkemesi”nce tutuklanıp yargılanır. Kuvva-i Milliye mensubu olduğu, İstiklâl Savaşı’na katıldığı ve Elmadağ Cumhuriyet Halk Fırkası (Partisi) mensubu olduğu belgelenince beraat eder. Kendisine dini kıyafetle serbest dolaşım ruhsat ve belgesi verilir. Ölünceye kadar her yerde sarık ve cübbesi ile seyahat eder.

Cumhuriyet’in oturmasından sonra, tekrar Ankara’ya döner ve Elmadağ’daki görevini sürdürür. 1950 yılında, 78 yaşında hac farizasını îfa ederken vefat eder ve orada kalır.

2008 Yılı Haziran Ayı’nda İstanbul-Kuzguncuk’ta mülâkat yaptığımız Resul Atalay (1915-…) Ahmet Efendi’yi şöyle anlatır: “Biz O’nu büyük bir din alimi olmasının yanında, son derece cömert bir insan olarak tanırız. Özellikle meyve zamanlarında köyün girişindeki bol meyveli arazisinden topladığı meyveleri, iki taraflı, büyük heybesine doldurur, güçlü omuzlarına alır, köy çıkışındaki evine gitmek için kat ettiği iki kilometrelik yol boyunca rastladığı yediden yetmişe, kadın erkek, çoluk çocuk ayırt etmeksizin dağıtması, O’nun hatıralarda kalan en önemli hasletlerindendir. Köyde “Kutri”nin meyvelerinden yemeden büyüyen hiç kimse yoktu.” Ayrıca zamanın özellikle kız çocukları O’nu gurbet dönüşü dağıttığı, incik boncuk ile hatırlayıp anmıştır yıllar boyu. Hatta, oğlu Mahmut Sait (Eset) de bu geleneği devam ettirmiştir, milletin zenginleştiği 1980’li yıllara kadar.

2007 Yılı Ekim Ayı’nda uzun bir söyleşi yaptığımız Asırlık Çınar Mehmet Asanoğlu (1905-…) Ahmet Efendi’yi anlatmaya sıra gelince, diklenir, derin bir nefes alır ve anlatmaya başlar:

“Bildiğimiz sıradan bir hoca değildi. Cüsseli, aksakallı, iyi kumaştan dikilen, dinî kisve ile gezen, az ve öz konuşan, çevresinde ileri derecede saygı duyulan bir kişiydi. Köyde bulunduğu zamanlar, cemaatin ısrarı ile zaman zaman, Büyük Cami’de vaaz verir, köylüye nasihatte bulunurdu. Vaazlarında konuştuklarının etkili ve kalıcı olmasını sağlamak için, sorular sorarak dinleyicileri de sohbete katar, dikkatleri canlı tutardı. Hatırladığım son vaazlarından birinde, konu, ‘Müslümanlık’ idi. Ahmet Efendi, kürsüde doğruldu, arkasına yaslandı, sevecen bir tavır ve hafifçe gülümseyen bir eda ile ‘Muhterem cemaat, sizce bir beldenin Müslüman beldesi olduğu, orada yaşayan insanların Müslüman oldukları nasıl anlaşılır?’ diye sordu. Aldığı cevaplar şöyleydi:

– O beldede cami varsa, Ezan-ı Muhammedi okunuyorsa, o belde Müslüman beldesidir.

– Namaz vakti camisinde cemaat kalabalık bir şekilde namaza iştirak ediyorsa, o belde Müslüman memleketidir.

– Bir beldenin erkek ve kadınları, İslâmî kıyafetlerle dolaşıyorsa, o belde Müslüman memleketidir.

– Bir beldede ramazanda oruç tutuluyor, teravih kılınıyorsa, o belde Müslüman beldesidir…

“Verilen cevapları teker, teker not aldıktan sonra, derin bir nefes alarak şöyle devam etti:

‘Muhterem cemaat, bir memlekette caminin bulunması, o camide namaz kılınması, o memleketin Müslüman memleketi olduğu anlamına gelmez. Zira biliyoruz ki; Müslüman olmayan birçok ülkede, azınlık olarak yaşayan Müslümanlar için camiler vardır ve o camilerde ezan okunur, namaz kılınır. Ama bu memleketler Müslüman memleketleri değildirler. Keza bu memleketlerde Müslümanlar İslamî kıyafet de giyerler, ama o memleketler İslâm diyarı değildir.

‘Sözü geçen yerlerde, Ramazan’da oruç tutulur, teravih kılınır, kurban kesilir; yine de oralar Müslüman diyarları değildir. Olamazlar! Çünkü onların kimi Hıristiyan, kimi Budist, kimi de Yahudi memleketleridir.

‘Muhterem cemaat! Müslümanlık, sadece camilerle, sadece ezanlarla, sadece ibadetlerle olmaz. Bunlar Müslüman olmak için elzem olan araçlar ve akidelerdir. Hakiki mümin, tavır ve hareketinden tanınır, çevresine verdiği güven duygusu ile bilinir. İşte muhteremler, işin can alıcı noktası buradadır. Eğer bir köyde, bir beldede, bir kasabada, bir şehirde veya bir memlekette, kuşlar insanların avucundan çekinmeden yemlerini yiyebiliyorlarsa, karınlarını doyurabiliyorlarsa, o diyar Müslüman diyarıdır. Aziz Cemaat, gerçek ölçü budur. Allah bizlere de böyle diyarlarda yaşamayı nasip eylesin. Amin,’ diyerek ve göz yaşları içinde vaazını tamamlamıştır.”

Şimdi hemen soruyorsunuz sessizce: Acaba böyle bir memleket var mıdır? Vardır, vardır değerli okuyucular, vardır. Bu satırların yazarı; kuşların, insan avucundan yem yediklerini bizzat görmüştür. Ve o manzaraya hem çok şaşırmış, hem de çok sevinmiştir. Nerde mi? Boş verin, onu söylemeyelim, moraller bozulmasın.

Ahmet MUTLUOĞLU

Üsküdar, 11.10.2008

Kaynaklar:

  1. Mehmet Asanoğlu, Mehmet oğlu, (1905-…)
  2. Ahmet Yavuz, İbrahim Şükrü oğlu, (1915-…)
  3. Resul Atalay, Mehmet oğlu, (1915-…)
  4. Mehmet Hulûsi Mutluoğlu, Ahmet oğlu, (1926-…)
  5. Mehmet Mutluoğlu, Mustafa oğlu, (1958-…)
Yorumlar
× YASAL UYARI ! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

  1. idris Türk dedi ki:

    Aslen Kutrigur Türk boyu olan Kutrioğlu Sülalemizin günümüzde;Kutrialioğlu, Türk, Kutri, Kutru, Selman, Kavalcı, Bulut, Mutluoğlu gb bir çok soyad kullandığı kaynaklarca bilinmektedir. Bu soyadların tamamı Trabzon Of-Hayrat,Çaykara,Dernekpazarı, İyidere,
    bölgesinde yaşamakta olduğu kayıtlarda mevcuttur. İstanbul,Samsun, Mersin ve Ankara’da bu akrabalarımızın gurbet yaşadığı bilinir. Tarihçi yazar Prof. Yusuf Halaçoğlu kaynaklarında Kutrioğlu Sülalemizin günümüzde Kutrialioğlu olarak ciddi bir nufusa sahip olduğu belirtilmektedir. Bu konuda duyarlı akrabalarımızı Kutrialioğlu Türk Ailesi Eğitim ve Kültür Derneği Başkanı olarak benimle irtibat kurmalarını hasseten rica ediyorum.

  2. Hanife dedi ki:

    Dedemiz Ahmet efendiyi. gururlar rahmetle anıyoruz onun torunu osmanla. evliyim mutluyum dedesine benziyor çocuklarımın da bu denli özellikli olması soyundan geliyor. yüce insan onun gibi bu vatana hizmet te bulunan ve şehit olan tüm şehitlerimize başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitlerimizi saygı ve rahmetle anıyoruz.

  3. idris Türk dedi ki:

    KUTRİ AİLESİNDEN BİR TARİH BİLEN VE YAŞ İTİBARIYLA BŞZE IŞIK TUTACAK OLANI ZİYARET ETMEK İSTERİM. Kutrialioğlu Türk ailedi Eğitşm ve Kültür Derneği Başkanı; idris TÜRK. 0532 453 09 65

  4. idris Türk dedi ki:

    Sayın, Mutluoğlu KUTRİ LAKAPLI Ahmetefendinin torunuysanız sizden bir ricam var bizler Hayrat Pınarca köyünden KUTRİ ALİOĞULLARINDAN IZ Sizlerle ve İyidere kavalcı, samri kutri Vayburt selman Maki Türk Ve kutrialioğlu soyadı olanlar aynı sülale olduğumuz düşünülmekte ve bazı kaynaklar buna işaret etmektedir. ilginiz olursa lütfen görüşelim. İdris Türk, Kutri alioğlu Ailesi derneği başkanı 05324530965

  5. Mehmet Mutluoğlu dedi ki:

    Fotoğrafta arkadaki sarıklı Çaykara zeleka Köyü’nden dedem Kutri Ahmet Efendi’dir.
    Dedeme, fotoğrafta bulunanlara,bütün milli mücadele kahramanlarına ve kanını bu toprağa katan bütün aziz şehitlerimize Allah’tan gani gani rahmetler niyaz ediyorum.
    Kabirlerin nur, mekanları cennet olsun.