Mahmut Kemal Poyraz, din alimi
(1912-1988)
1912 yılında Trabzon’un Çaykara ilçesine bağlı Akdoğan Köyü Kovacık Mahallesindeki evlerinde dünyaya geldi. Annesi Holo eşrafından, Kümbetoğulları diye bilinen Baltacılar Ailesinden Hatice Hanım, Babası Süleymaniye Medreselerinde eğitim görmüş müderris Ömer Dursun Efendi’dir. Ali Rıza, Ziynet, Emine ve Ayşe adlarında dört kardeşi vardı.
İlk dini bilgilerini ve hafızlık eğitimini babasından aldı. Trabzon merkez vaizlerinden Muhammed Hanefi Taşkın’ın gözetiminde hıfzını tamamladı. Akabinde Ezher’de eğitim görmüş Hanecizade Hacı Ahmet Efendi(Hacı Salih Efendi’nin amcası, Çaykara Müftüsü Hacı Yusuf Efendi’nin babası)’den tecvid dersleri aldı. Kumbici’nin Babası Edhem Efendi’den hafızlığını pekiştirdi. Evlilik çağına geldiği zaman babasının arkadaşlarından Demirciler (Kociyos ) Mahallesinden Mahmut Akçelik Hocaefendi’nin kızı Ayşe Hanımla evlendi.
Yörenin meşhur âlimlerinden Salih Bilgin Efendi’den Arapça ve İslamî ilimler okumaya başladı. Tahsilini Tayyip Zühdü Efendi’den ikmal edip 1937 yılında mahalle arkadaşı Hasan Rami Yavuz(Hacı Hasan Efendi) ile birlikte icazet aldı.
Ülkenin çeşitli bölgelerinde fahri imamlık yaptı. Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle açılan Trabzon İmam Hatip Okulu’nda Kur’an-ı Kerim, Arapça ve Kelam dersleri öğretmeni olarak görev yaptı. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra inkıtaa uğrayan dini miras ve geleneğin gelecek nesillere aktarılması konusunda önemli bir görev ifa eyledi.
Diyanet işleri Başkanlığı tarafından açılan vaizlik ve imamlık imtihanını vererek 40 yıl süre ile Trabzon merkez vaizi ve Yeni Cuma Camii İmamı olarak görev yaptı. 1984 yılında emekli olana kadar bu görevlerini sürdürdü.
İkametinin Trabzon’un merkez ilçesi Ortahisar’da bulunması sebebiyle bir çok imam hatip ve medrese öğrencisine evini, sofrasını ve kesesini açmıştır.
Trabzon imam hatip okulunda öğretmen iken Ankara İlahiyat Fakültesinden yeni mezun olmuş meslektaşlarına mesleki anlamda eğitimler vererek kendilerini geliştirmelerine yardımcı olmuştur.
Senede bir ay Trabzon’da denize girerdi. İyi bir yüzücüydü. Uzun yürüyüşleri severdi. Çaykara’dan Of’a yürüyerek gider, yolda arabaya almak isteyenleri nazikçe geri çevirirdi. İnsanlar kendisine hürmet ve iltifat gösterirdi, elini öperlerdi. Torunu Asiye Poyraz’ın anlattığına göre fazla iltifattan hazzetmez, ”iltifat ediyorlar, ama bu iltifatlara çok da itibar etmemek lazım” diyerek insanlara teeni ile yaklaşmak gerektiğini salık verirdi.
Torunu Mustafa Mansur Poyraz’dan naklen: “Bahçecik’ten Numune hastahanesine yürüyerek gitmiştik. Bir saatlik yolu neredeyse üç saatte aldık. Yolda gördüğü herkese selam verip, onlarla muhabbet ediyordu. Bir de rastladığımız her dilenciye para veriyordu.”
Cuma hutbelerini davudi sesiyle çok canlı ve duygu dolu irad ederdi. Teravih namazlarını tadil-i erkan üzere kıldırırdı. Seçkin bir cemaati vardı. Cemaatinden ve hac arkadaşı Hasan Sadoğlu, Trabzon’da namaz kılmayı öğrenmek için herkese onun cemaatine dahil olmasını tavsiye ederdi.
Beş erkek iki kız çocuk babası olan Mahmut Kemal Poyraz, erkek çocuklarının dördünü İmam Hatip Lisesinde okuttu. En büyük oğlu merhum Recep Poyraz, mahallelerindeki medresede tahsil görerek Hacı Hasan Efendi’den icazet almıştır. Çocuklarının eğitim ve meslek seçimlerinde kendileri serbest bırakmıştır ve okumalarını teşvik etmiştir.
Eski Arapça metinlerini, şiir ve ibareleri çözebilecek derecede Arapça’ya vukufiyeti vardı. Güçlü hitabeti ve Türkçe’ye hâkimiyeti sebebiyle cenazelerde genellikle tezkiye konuşmalarını gerçekleştirirdi. İyi bir duâhandı.
Akrabalık ilişkilerine çok önem verirdi. Küçük büyük ayırd etmeksizin onları ziyaret eder, hayır dularında bulunurdu. Çok mütevazı, herkese kıymet veren, cömert, dünyaya rağbet etmeyen kalender bir kişiliğe sahipti. Güzel ve temiz giyinmeye, kişisel bakımına önem verirdi. İnsan sağlığına çok hassasiyet gösterir, en küçük bir rahatsızlık olsa bile şifasının aranmasını sağlardı.
Medeni ilişkileri çok gelişmişti. Torunu Mithat Yıldırım’dan naklen: ”Hacı Kemal Efendi dedem tanıdığım en kibar, en hassas, hısımlık akraba ilişkilerini önemseyen sorumluluk sahibi bir insandı. Buna örnek olarak bir gün Haranikas’tan Trabzon’a giderken istikamet olarak Aşağı Hopşera yönünü kullanarak babaannemi evin bahçesinde ziyaret ederek, tatlı diliyle halini hatırını sorarak yoluna devam etmişti. Babaannem bu durumdan çok memnun olduğunu belirtmişti.”
Hasta ziyaretlerine çok büyük önem verirdi. Oğlu Mehmet Emin Poyraz’dan naklen: “Bir pazar günü ‘müsaitsen hastahane ziyareti yapalım’ dedi. Olur dedim. Numune hastanesine gittik başladık koğuşları ziyaret etmeye. Selam veriyor hal hatır, geçmiş olsun, şifa dilekleri… Hastaların bir kısmı babamı tanıyor, memnun oluyor. Hususen kendilerini ziyarete geldigini hissediyor, moral bulduklarını anlıyorum. Bir koğuştan çıkıyor öteki koğuşa giriyoruz. Malumunuz o devir hastahaneler koğuş sistemi, ziyaret uzayınca Hacı Efendi birini arıyorsak bu kadar dolaşmaya gerek yok, görevlilere soralım dolaşmayalım, yorulduk dedim. Cevaben babam ‘biz buraya biri için gelmedik hastaları ziyarete geldik’ dedi. ‘Ben zaman zaman böyle hastahane ziyareti yaparım.’ O ifadeden sonra ziyaretin maksadını anladım, hasta ziyaretinin önemini bana yaşatarak öğretti. Torunu Mustafa Mansur Poyraz’dan naklen: “Ben 13 yaşlarında iken dedemle Trabzon Numune hastanesi ziyareti yapmıştık. Her koğuşa, odaya girip şifa dileklerinde bulunmuştu. Sonra da ‘hastaları görüp sağlığımıza şükretmek lazım’ demişti.
Yine torunu Ahmet Mahir Poyraz’dan naklen: “Biz dedemle, 1967 yılında Yeşilalan (Holaysa) köyüne gittik. Giderken yolda gördüğüyle selamlaşıyordu. Şeyhi Haci Ferşat Efendi’nin mezarını ziyaret ettik. Oradan yine Karahasan yatalak hasta 100 yaşında. Onu da ziyaret ettik ve akşam Çaykara’ya döndük.”
Büyük küçük herkese karşı yüksek bir tahammül, sabır ve nezaketi vardı. Sadece torunlarını değil komşu çocuklarının saçlarını el makinasıyla traş eder, onları okullarında ziyaret ederdi. Torunu Tacettin Poyraz’dan naklen. “Bir keresinde virajda arkadaşlarla oynuyorduk, dedem elinde bir poşet, içinde lamba, ampulü bozulmuş herhalde. Bana ‘Hayde Tacettin Çaykara’ya gidelim’ dedi. Ben de pantolonumun çamurlu ve eski olduğunu, değiştirmem gerektiğini söyledim. Dedem rahmetli “Ola Tacettin! Haydiii, ben sana veririm benim pantolonu” dedi sonra ben dayanamadım, tabii gittim pantolonumu değiştirdim. Sonra ona yetiştim. Elinden lambayı aldım, beraberce kestirme yol ile Çaykara’ya inerken son viraja Çaykara’ya yakın bir yerde lambayı kırdım. O kaza anında okumuş olduğu bir beyit vardı:
“Kazara bir sapan taşı, bir altın kasesi kırsa, Ne artar kıymeti taşın ne kıymetten düşer kase”
Bana hiç kızmadı ve azarlamadı. Sana bir şey oldu mu, gerisini boş ver deyip yola revan olduk ve Çaykara’ya vardık. Çaykara’ya varınca tamirciye gidene kadar dedem sayamadım ama herhalde 10 yere uğradı. Kant çay içerdi rahmetli. Bana da oralet söylerdi.”
Cemaatle namaz kılmaya büyük önem verirdi. Akşam namazlarından sonra Kelime-i Tevhid ve Salavat-ı Şerife zikrini cehri olarak gerçekleştirirdi. Babasının şeyhi Hacı Ferşad Efendi’ye intisap etmişti.
Şair ruhlu bir insandı. Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’ı yastık altı kitabıydı. Birçok şiirlerini ezbere okurdu. 17 yaşındayken, Trabzon’un Of, Çaykara ve Sürmene ilçelerinde etkili olan sel felaketinden etkilenerek Of Felaketi Destanı adlı 125 kıtalık şiiri yazdı.
Oğlu Ali Rıza Poyraz’ın 1986 yılında trafik kazasında vefatından çok etkilendi ve sağlık sorunları yaşamaya başladı. 10 Ekim 1988 yılında Çaykara’daki evinde vefat etti. Cenazesini en büyük oğlu Recep Poyraz gasletti. Cenaze namazı Trabzon merkez vaizlerinden merhum Ahmet Aslantürk tarafından kıldırılarak aile kabristanına defnedildi. Allah rahmet eylesin.