Ot deyip geçmeyin
Ot “ot işte” değildir.
Ot yayladır.
Ot mezradır.
Ot inektir.
Ot askerin harçlığıdır.
Ot öğrencinin iaşesidir.
Ot undur,
şekerdir,
tuzdur,
yağdır,
gazdır…..
Ot savaştır.
Ot aş’tır.
Ot telaştır.
Ot güvencedir.
Ot geçimdir.
Ot hayattır.
Şimdilerde ota olan ihtiyaç azalsa da geçmişte hayatımızda bir yılı anlamlı kılan şey ürettiğimiz ottu. Öyle kolay değil. Yazın aylarca çalışıp üreteceksin karınca gibi. Ki kışın rahat edesin.
Yazın otun yoksa kışın botun vardır.
Yazın otun yoksa kışın geçimin yoktur.
Bizim memleket yağmurludur, sislidir,
Hele çürük ayı…
Duman yere yattı mı ne zaman kalkar bilinmez. Bazen bir hafta, bazen on beş gün, bir ay…
Onun için otu biçtin mi bir an önce kurutup almalısın.
Ya da en azından mares ettirip naylon altına…
Güneşten ne kaparsan kâr…
Bazen bir saat için bir ay güneş beklersin.
Kurumuş otun varsa çayırda ve hava bozmak üzereyse durum olağanüstü haldir.
Baban ölse cenazesine gidemezsin. Ot naylon altına alınmalıdır.
Tüm benliğinle otlara karışmalısın.
Zamanla yarışmalısın.
Yağmuru görmeden naylon altına almalısın.
Yağmadan son tutamı da aldın mı naylon altına…
Buram buram burma kokan naylonun içinde uzanmalısın.
Bir taraftan yorgunluk, bir taraftan naylonun sıcaklığıyla,
Uyumalısın…
Yağmur dininceye kadar.
Sonra iyi hava için yeniden duaya durmalısın…
Mevla’ya
Sami Ayan

Çok güzel tarif ettiniz eski günlerimizi hatırlattınız bizlere.Ot eziyet ve cefa olurdu bize.Selamlar olsun o günlere ve sizlere.