”ÇAYKARA’DA YAYLA ÇIKIMLARI”
Azını gördüğümüz, çoğunu büyüklerimizden dinlediğimiz yöremizin önemli özelliklerindendir yayla çıkımları… Mart ayı sonu nisan ayı başlarında insanlar yaylaya çıkmak için hazırlıklara başlar. Bahar geldi çiçekler açtı kuşlar ötüşüyor, tüm canlılar özgürlüklerine kavuşuyor. Kış boyu ıssız kalan dağlar işlemeyen yollar ağır ağır şenleniyor. Yeşillenen çimenler, çiçek açan ağaçlar, ötüşen kuşlar etrafa huzur veriyor, neşe saçıyor mutluluk dağıtıyor.
Bu heyecan bu sevinçle vira bismillah deyip düşüyoruz yollara. Bazı aileler yayla öncesi inekler ve koyunlar ile mezirelere sonra yaylaya çıkar. Mezireleri daha sonra uzun uzun anlatacağımdan burada kısaca geçiyorum.
Artık Nisan ayı sonları mayıs başları geldi yaylaya çıkımlar başlıyor. Aslında bu yolculuk yokluktan varlığa gidiş yolculuğudur. Boşalan yağ, peynir kavranlarının dolması, ineklerin- koyunların kış boyu hasret kaldığı yeşermiş çimenlerde yayılması ve beslenebilmesi yolculuğudur.
Bu yolculuk dağlara olan özlemin, özgürlüğün, neşenin, huzurun zirve yaptığı, yükseklerde olmanın haz ve duygularını yaşamaya gidişin yolculuğudur. Bu yolculuk kış boyu evlere bağlı kalan insanların hürriyet yolculuğudur.
Komşular kendi aralarında yolculuk gününü ayarlar, o gün hep beraberce yola revan olunur. Bir gün öncesinden göç yükleri hazırlanır, atların- eşeklerin nalları, semerleri kontrol edilir, azıklar hazırlanır. Bir gün sonra daha gün ağarmadan yükler atlara- eşeklere yüklenir. İnsanların sırtlarına alacak oldukları eşyalarını alır artık yeni bir düzen kurup yeni bir yaşam ile gelecek yılın yiyecek ihtiyaçlarını temin etmek için yola revan olunur.
Köyün birçok mahallesinden bu yolculuğa katılacaklarda yola çıkmıştır. Ayrı ayrı yollardan gelenlerin yolları Köyün başlarında kesişir, herkes bir araya gelir birbirleriyle görüşür. Uğurlar olsun, hayırlı yolculuklar temennilerinde bulunulur. Güle eğlene yola çıkarlar. İşte asıl macera- heyecan bundan sonra başlar.
Sevdalılar köyde doğru dürüst sevdalısını görememekten yakınır ya, onlar bu yolculuğu bir nimet olarak görürler. Konuşamazlarsa da yan yana bir gün geçireceklerdir. Buluşma yerinde sevdasını görenler sevinirken, göremeyenler üzülür bir haber alabilmek için çare arar. Zor ve çetin olan bu yolculuğu nice bahanelerle neşe ve huzura çevirir insanlar.
Artık gün ağarıyor, güneş doğuyor. Doğan güneşin eşliğinde yükseklerden aşağılara bakmak Solaklı vadisini, Kazan kıran dağlarını, Anoson’un başlarını, seyretmek bir başka güzel oluyor ay meydanı sırtlarından.
Büyük göç başlamış kervan yola girmiştir. İnekler, buzağılar, atlar, eşekler peş peşe giderken insanlarda aheste, aheste yeni yerleşim yerlerine doğru akacaklardır.
Yeşermiş çimenlerin, çiçek açmış komar cifinlerin mis kokusu, ağaç dallarında ötüşen kuşların nefis sesi yolculara yol boyu eşlik edecektir. Yolcular kuşların ötüşünden, çiçeklerin kokusundan kendince bir anlam çıkarıp çıkardıkları bu anlamlarla herkesin ruh alemini de başka duygular, başka heyecanlar ile yeşertecektir. Uzun ve dik yamaçlı yolları bu heyecan, bu duygularla bana mısın demeden yürüyeceklerdir.
Yaşlılar bir an önce yaylaya varmak isterken gençler sevdalıların yan yana olmasından dolayı bu yolculuk hiç bitmesin ister.
Güneş yükselir hava ısınır, havanın ısınması hem insanları hem de hayvanları yorar, terletir. Sırtlarında yükleri olan kadınlarımız alınlarından akan terleri yaşmakları ile silmesi bazan da silmeye fırsat bulamazken sırtındaki yükten dolayı yere doğru eğik yürüdüğü için terlerin toprağa damla damla düşmesi kutlu bir emeğin oluşmasının açık bir göstergesidir. İşte bu emek muhteşem bir helâl kazançtır.
Bu yorgunluğa gençlerin haykırışları, karşılıklı türkü atışmaları (vay beni söylemeleri) ayrı bir keyif katar. Gençlerden biri sevgilisine türkü atıyor:
“Yar gelir güler geçer
Kalbimi deler geçer
Biraz derin düşünsem
Aklından neler geçer”
Kız geri kalmaz tabii, o da cevap verir:
“Daldım derin uykuya
Uykuda gördüm rüya
Birbirinin yarıyız
Düşmeyelim kaygıya”
Erkek bu karşılığa sevinir ve şöyle der:
“Bahçeden bülbül uçtu
Gönül yandı tutuştu
Şükür olsun Allah’a
İki hasret kavuştu”
İşte böyle eğlene- dinlene yolculuk devam edecektir. Yükselen güneş sıcaklığı yürünen yol yorgunluğu ile birleşince yükler ağırlaşır, adımlar yavaşlar ama insanların heyecanı ve mutluluğu bu yorgunlukları yenmenin üstesinden gelir.
Artık durma, yemek yeme zamanı gelmiştir. Bir suyun başında durulur, hayvanlar dinlendirilir. Azıklar açılır yemekler yenir. Yemekler yenir de bu yolculuk horonsuz olur mu? Olmaz tabii ki. Horon kurulur, seyir başlar bu horonda gençler sevdikleri kızların kolunda oynamayı çok arzular. Bazan oynarlar ama bazen de ya kız nazlanır oynamaz ya da kızın ağabeyi orada olur, oynayamaz.
Ama yine de güzel bir oyun olur. Bu oyunlarda da arkadaşlar birbirine türküler atar güler eğlenirler… Kızlar- uşaklar birbirlerine türkü söylerler ama bu türkülerin ve sözlerin bir seviyesi vardır. Hiç kimse karşısındakini kırmaz incitmez.
Yol yarılanmıştır, küçük buzaklar, küçük çocuklar bu yolculukta yorulmuşlardır. Bundan sonra bu yolculuk onlar için çekilmez olur. İşte öyle olunca çocuklar ya da küçük buzaklar atların ya da eşeklerin taylarının (yüklerin) arasına konur. O zaman da onlar için keyifli bir yolculuk yeniden başlamış olur.
Yöremiz ozanlarından merhum Karnap Ahmet Efendi yayla yollarında bir türkü atışmasında şöyle diyor:
“Bu yollar eski yollar, Nerde bunun erleri?
Hepsi fani oldıler, Doldurulmaz yerleri.”
Evet nice güzel insanlar fani oldular. Geride anlatılacak bir tek hatıraları kaldı. Bu güzel insanların o günlerde yaşadığı güzel hikayeler, güzel dostluklar bugünlere kadar geldi. Temennimizdir ki bu dostluklar bundan sonra da devam etsin.
Seyir bitti eğlence sona erdi yolculuk yeniden başlıyor. Artık yol yarılandı, gözler parıldıyor, yüzler gülüyor. Yükseğe daha yükseğe, en yükseğe bizler yükseklerde zirvelerde olmayı hak eden, olduğumuz yerin hakkını veren, emeği ile çalışan kazandığıyla yetinmesini bilen şerefli, onurlu insanlarız. Her zaman hava güzel güneşli olmuyor. Bazen hava yağışlı sisli olduğu da çoktur. İşte o zamanda insanlar ne kadarda ıslanmamak için gayret sarfetse ıslanmaması mümkün değildir. Ama bu ıslanma bu yorgunluklar, bu sarp yollar bile hiç kimseyi emelinden işinden alıkoymamıştır. Yörenin durumu, coğrafi koşulları, günün şartları, bu ve benzer nice yolculukların tamamlanmasını engelleyememiştir. Bunun sebebi de halkımızın samimiyeti, gayreti, kutlu mücadele ruhudur.
Mehmet Eren