Elinde bastonu, gözünde gözlük;
Çökerken gördüğün o benim işte.
Aldığı soluğu vermekte güçlük;
Çekerken gördüğün o benim işte.
Kart basacak gibi erkenden kalkıp;
Ocakta olanın altını yakıp.
Gayri ihtiyari aynaya bakıp;
Çıkarken gördüğün o benim işte.
Meskenim sayılır cami önleri;
Cadde, sokak, bulvar; yol üzerleri.
Olur ki rastlarım eş, dost, hemşehri;
Sararken gördüğün o benim işte.
Tararken gazete sayfalarını;
Bakarken havadis detaylarını.
Gündemin çarpıcı olaylarını;
Okurken gördüğün o benim işte.
Değişti toplumda üstlendiğim rol;
Daralmakta sanki mutfak, salon, hol.
Bazı yok olmakta kapıdaki kol;
Ararken gördüğün o benim işte.
Hele eş azarı nedir bilmezdim;
Her şeyden alınmaz, etkilenmezdim.
Maskotluk yapmayı beceremezdim;
Oynarken gördüğün o benim işte.
Tertibe düzene verdiğim kıymet;
Torunlar olalı buldu nihayet.
Kucakta, sırtımda, omzumda elbet;
Taşırken gördüğün o benim işte.
Elim boş gelmezken evine sık sık;
Nedense damadın suratı asık.
Akşam bültenini radyoyu kısık;
Dinlerken gördüğün o benim işte.
Bu yıl gelinlerde yüksek ses moda;
Dersin sağırlık var kulaklarımda.
Başımı sokacak bir küçük oda;
Tutarken gördüğün o benim işte.
Bazen bir şey olur bir yere sığmaz;
Değişmez külfetin fazla, ya da az.
Anladım kimseye iyilik olmaz;
Şaşarken gördüğün o benim işte.
Bana namı değer emekli derler;
Tanır izlerimi durak, köprüler.
Bileniniz var mı ne yer, ne içer?
Yaşarken gördüğün o benim işte.
Alışıktır midem sonsuz diyete;
Kul köle olurum halis niyete.
Yakasız gömlekle ebediyete;
Giderken gördüğün o benim işte.
Mehmet KABAOĞLU
30 HAZİRAN 2015