Bizim köy çok iskan vermiştir. Maçka’ya, Bayburt’a, Hatay Kırıkhan’a, Çanakkale Gökçeada’ya… O nedenle aileler, akrabalar parçalanmış, bölünmüş; gönüller özlemle doludur. Benim de akrabalarımın büyük kısmı 1965’te Hatay Kırıkhan’a göç etti. Babam o tarihte bekar olduğu için iskan edilmedi ve biz Çaykara’da kaldık. Komşu ve akrabalarımızın çoğu oradadır. Amcalarım, halalarım ikinci ve üçüncü dereceden akrabalarım… Bu nedenle biz de memleketimizde gurbeti yaşadık, yaşıyoruz.
Velhasıl Kırıkhan 408 Evler mahallesi ile sıkı gönül bağlarımız vardır. Özellikle gurbetin ilk yıllarında iskan olup gidenler orasını yurt edinme telaşında olduklarından ve ulaşım imkanları bugünkü kadar müsait olmadığından sıkça gidip gelemezlerdi. Yaz ayları düzenlenen karşılıklı kamyon seferleri ile yük ve yolcular taşınır, otobüslerle de iki gün süren yolculukla münferit seyahatler yapılırdı. Bu gurbetten dolayı bir çok akrabamızın varlığından haberdarız ancak ortak anılarımız olmadığından bağlarımız zayıf kalmıştır. Birbirimizi biliriz ancak mesafeler ve şartlar dolayısıyla uzak düşmüşüzdür. İşte bu akrabalarımdan geçen 50 gün içinde genç yaşta kaybettiğimiz iki kardeş Ayten ve İsmail’in hüznünü yaşadık, yaşıyoruz. Bir süredir bu hüznün etkisindeyim. Kendileriyle pek ortak hatıram olmasa da geçmişte çok samimi akraba ve komşu olan iki evdik köyde. Dedelerimiz birlikte hareket ederdi, arazilerimizde sınırdaştık ve evlerimiz çok yakındı. Hatta bir tepenin rüzgarlı tarafında bizim ev rüzgarsız tarafında onların evi vardı. Sonbaharın şiddetli rüzgarlarında bizimkiler ekmek pişirmek için onların evini kullanacak kadar yakındık. Birbirimizin evine teklifsiz girer çıkardık. Ortak geçmişimizin derin bir hatırı vardır yani…
15 Eylül Çarşamba günüydü. Bir grup arkadaşımla Ankara’daydım. Telefona köy derneğimizden bir mesaj düşmüştü. Mesajda “Köylümüz merhum Muhammet Ayan’ın kızı Ayten Karaömer Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 15/09/2021 tarihinde Kırıkhan’da defnedilmiştir.” İfadelerinden sonra taziye için ağabeyleri Kenan ve İsmail Ayan’ın telefon numaraları veriliyordu. Derin bir şok duygusu… Varlıklarından haberdar olduğum, sosyal medyadan takipleştiğimiz ancak iskan dolayısıyla Kırıkhan’da doğup büyüdükleri için yakinen tanışmadığımız ikiz kardeşlerden Ayten ölmüştü. Sosyal medyada yakın bir zaman önce etkileşimini görmüş olduğumdan ölümünü anlamlandıramadım önce. Kısa bir araştırmadan sonra Ayten kardeşimizin bir süreden beri amansız hastalıktan tedavi gördüğünü, ağır tedavi süreçleri yaşadığını ve bedeninin artık hastalığı daha fazla taşıyamayacak kadar yorulduğunu ve takdir-i İlahi ile Hakk vaki olduğunu öğrendim. Kardeşlerine sosyal medyadan birer taziye mesajı ilettim. Bununla birlikte içimdeki hüzün -yukarıda bahsettiğim sıkı komşu ve akrabalığın küllenmesini kabullenememekten olacak- gittikçe büyüdü. Ne hastalığını ne ölümünü duymamışız. Kuru ve ruhsuz bir telefon mesajıyla öğrenmişiz sadece. Bu da ayrı bir hüzün ve mahcubiyet… 1992 yılında Kırıkhan’a ilk gitmiştim. İlk gidişimdi. Bir iki ay kalmış akraba ve hemşehrilerimden önemli bir kısmıyla tanışmış kaynaşmıştım. O gezim esnasında akrabamız Muhammet amcanın ikiz kızlarından birinin, işte şimdi cebime vefat haberi düşen Ayten’in düğününe de katılmıştım. Hemşehrilerimin yerleşik olduğu Kırıkhan 408 Evler Mahallesinde yapılmıştı bu düğün. Biraz Karadeniz biraz Kırıkhan ezgileriyle şenlendirilen sıcak ve samimi bir düğündü. Gurbet elde oralı birisiyle evleniyordu. 20-21 yaşlarındaydım o tarihte. Ayten kardeşimiz de benden bir yıl küçük… Hafızamda kaldığı şekliyle 19 yaşında genç sempatik bir gelin olmuştu. Gayet mutlu görünüyordu. Ben, çoğu köylülerim ve Kırıkhanlı olan damadın yakınlarının doldurduğu bu düğünde memleketten gelmiş birisi olarak yabancı ve olan biteni gözlemleyen bir durumdaydım. Düğün tamamlanıp ayrıldığımızda muhayyilemde Kırıkhan’da gençliğimde katıldığım ve tanık olduğum tek düğün olarak kaldı Ayten’in düğünü. Kırıkhan, düğün, Kırıkhan hatırası vb söz konusu olduğunda hep bu düğün ortamının görüntüsü ve örüntüsü canlanır beynimde. Belki de beni ortak atalar ve bu ortak ataların hatıraları yanında muhayyilemdeki bu düğün görüntüsünün tarumar olması, ya da sadece başlangıcı ile bitişine tanık olduğum bir hayatın muhasebesiyle hayatın anlamsızlığını kavrayışım etkilemiştir bilemiyorum. Ama neresinden bakarsanız bakın 47 yaşında beş kız çocuğu annesi bir kardeşimizin ölümü başlı başına derin bir hüzündür…
Geç kalmış da olsak irtibatı yeniden kurmak istedim. Kardeşleriyle yeğenleriyle yeniden irtibat kurduk bu vesileyle akrabam merhume Ayten’in
Ve İsmail Ayan…
Yaz aylarında ağabeyi Kenan abi ile gelirlerdi yazları köyde geçiren dedeleri Mehmet dede ve babaanneleri Halime ninenin yanına. Yakışıklı iki delikanlı. Renkli giyimli, saçları havalı, tavırları neşeli, bizden biraz daha büyük iki delikanlı. Sonra dede ve babaanne vefat edince izleri kesildi memleketten. Hayat herkesi bir tarafa savururken sosyal medya sayesinde yeniden keşfettik birbirini. İsmail ile yıllardır oradan görüşürüz. Köye olan özlemini dile getirir bir gün oraya geri dönmenin hayallerini kurar, hesaplarını yapardı. Kardeşi Ayten’in vefatı sonrası daha sık görüşür olduk. Yeni nesilleri de işin içine katarak kaybedilmiş yılları telafi etme kararı aldık… Bu arada kardeşinin cenazesi üzerinden az bir zaman geçmişti ki İsmail’in kalbi teklemişti. Kalbine stend takılarak hastalık ötelendi. Telefonda uzunca konuştuk bu husus nedeniyle. “Şimdilik kefeni yırttık” dedi. Ben de tamamdır inşallah dedim. Önlem alınmış ama stres yapma ve yorma kendini diye tavsiye ettim. “Bu şartlarda zor ama…” dedi. “Kardeşimi mezara indirmek kalbime ağır geldi kardeşim” diye sürdürdü konuşmayı. Unutmayacak ama alışacaksın, Allah her zorlukla bir kolaylık yaratır diye teselli etmeye çalıştım. “İnşallah” dedi ve başka şeylerden konuştuk biraz… Sonra sosyal medyadan duygusal paylaşımlar… İçindeki derin bir hüznü izhar eden cümleler…
Ve 27 Ekim Çarşamba akşamı telefonuma düşen bir mesaj: “İsmail abimi kaybettik…”
Şok üstüne şok!!!
Kırk küsur gün içinde biri 47 diğeri 52 yaşında iki kardeşin ölümü nasıl bir imtihandır? Oğlu Muhammet’i arayıp haberi doğrulatıyoruz. Cenaze Antalya’dan Kırıkhan’daki aile mezarlığına gidiyor. Biz de…
Uzun zamandır görmediğim, bir kısmıyla bu vesile ile tanışacağım akrabalarım… Ölüm ne soğuk bir gerçeklik. Evin önünde bir tabut ve hüznün omuzlarını çökerttiği insanlar… Anne, kardeş, eş, evlat, komşular ve 52 yaşında bir gönül adamı İsmail…
Ve Kırıkhan şehir mezarlığı…
Allahım neredeyim! Herkes tanıdık, akraba, komşu, dost, yaren… Kime ağlayalım? Gurbette ölmüş bir köy dolusu insan… Ayan, Şahin, Uysal, Zengin, Yıldırımhan, Güven ve bir sürü bildik soyadı… En altta geldikleri memleket Çaykara’yı ilave ederek “gurbette öldüm haa” der gibi tescillemiş bazıları… Usulca indi babasının ayak dibindeki mezarına İsmail Ayan’ın cansız bedeni. Bir YâSin, bir dua ve derin bir sükut…
Bağrı yanık bir ana, şaşkın ve üzgün kardeşler, çocuklar, bir yığın toprak ve iki dikili taş, işte hayat bu kadar arkadaş…
Allah tan kardeslere rahmet diliyorum. Geride kalan birbirini taniyan tanimayan kardeslere de sabir diliyorum… Cogu zaman Yunus Emre nin dortlukleri aklima gelir…
Yuru yuru yalan dunya
Yalan dunya degil misin
Yedi kez bosalip yine
Dolan dunya degil misin
Bir od biraktin vay dile
Tutustum yandim dert ile
Kiyamette bir kurd ile
Gulen dunya degil misin
Gideyidim daglar asip
Daglar asip sular gecip
Havanin onune dusup
Yelen dunya degil misin
Yunus Emrem sur sefayi
Sur sefayi cek cefayi
Ol Muhammed Mustafa yi
Alan dunya degil misin