Karadeniz’de yaylacılık bir yaşam biçimi, doğa ile iç içe yaşamanın zorlu bir mücadelesidir. Muhtelif zamanlarda Orta Asya’dan bölgeye gelen göçebe yaşam kültürüne sahip Türk boylarının bölgeye uyumu zorluklar taşısa da zaman içinde göçebe hayatı bölgenin fiziki zorlukları ile sentezlenmiş ve Karadeniz’de yeni bir “yayla kültürü” oluşmuştur. Bu kültür akademik olarak araştırmalara konu olmuş, bölge folklorüne de damgasını vurmuştur. Biz bu geniş kültürde Çaykara’ya özgü yaşanan yayla kültürünü irdeledik.
Geçmişte sahillerde yaz sıcaklarında oluşan sıtma, tifo, verem gibi hastalıklarla mücadelenin yolu yüksek ve dağlık bölgelerdeki sağlıklı ortamlarda var olmaktı. Bu nedenle, sahillerin genellikle zengin ve zeki aileleri bu iç bölgelere yerleşti. Zamanla sağlıkta alanındaki gelişmelerin ilerlemesi ile sahiller değerlendi ve yaşam kolaylaştı. Hani denir ya, topal koyunlar sürünün gerisinden gelir ama, çoban sürüyü ters istikamete çevirince topal koyun en önde olur. Biraz da öyle oldu.
İç bölgelerdeki yaşam koşullarının güçlüğü, yeterli arazinin olmaması bölge insanı için üç seçenek ortaya koyar: Ya okuyacak, ya gurbete gidecek ya da bölgenin ağır şartlarında hayvancılıkla uğraşacak. Hayvancılık bu bölgelerde zorlu ve meşakkatli bir yoldur. Kışlık hayvan yemi temini, bölgenin en zor işidir.
İlkbahar başlangıcıyla sınırlı sayıdaki hayvanıyla yaylalara çıkılacak. Bu çıkış çoğu bölgelerde gelenekleri olan şova yönelik ilginç yolculuklara sahne olur. Yayla kültürü bu geleneklerle doğdu. Sonraki süreçte bu gelenekler zenginleşti. Her köyün kendine özgü ilginç töreleri oluştu. Bu törelerin yazılı hukukta yeri yok ama teamüller, töreler yaylalarımızda çoğu zaman yazılı hukukun önünde görülür.
İlginç yayla törelerine rastlarız. Örneğin kendi yaylamız Kuşmer’de uygulanan komünal sistemde (ortaklaşa üretim, ortaklaşa tüketim) her ailenin 250 metre kare ev ve bahçesi olur. Yaylanın ortak çayırı topluca kesilir, eşit şekilde dağıtılır. Çayır kesimi işi yaklaşık 15 gün sürer ve biz bu süreye “çürük çayırı” veya, “çürük ortası” derdik. Bu süre sadece çayır biçme işi değildi. Eğlence ve horonların yapıldığı yaylanın en kalabalık dönemidir. Günümüzde yapılan ve bir günle sınırlı yayla şenliklerinin mazisi bu kültüre dayanır.
Çocukluğumuzda ufkumuz ilçe, köy, yayla üçgeni içindeki alanla sınırlıydı. Dünyayı bu alan sanırdık. Yaylaya gitmek, köye dönmek bizim için önemli bir olaydı. Çarşamba ve Cumartesi günleri köyden yaylaya gelecek komyonları beklemek ve kamyonun yaylaya girişini ilk gören kişi olmakla mutlu olan çocuklardık. Hele hele kamyonda, köyden gelen sizin yükünüz varsa içinde ne olabileceğini tahmin ederek mutluluğumuz katlanırdı. Şöför olmaktan daha çok özendiğimiz kişi kamyonun muavini olmaktı.
Yaş günlerinin, gece partilerinin, mezuniyet törenlerinin olmadığı o yıllarda, yaylada herkesin bildiği ama gizli olmasına dikkat edilen, kızlı erkekli akşam sohbetleri(paragaf) vardı. Bazen de bu sohbetler tanışmanın, sevdalıkların kapısını aralar ve mutlu sonla biterdi. Şimdilerde iletişim çağı ile bu kültürün bittiğini görüyoruz.
İstanbul’da taksim, Ankara’da Kızılay, Trabzon’da Meydan neyi ifade ediyorsa bunun yaylamızdaki karşılığı “caminin yanı”dır ve burası merkez kabul edilir. Dükkanların, kahvelerin, oturma alanlarının, buluşmaların, sohbetlerin olduğu, köyde bir araya gelemeyen insanımızın buluşma noktasıdır “caminin yanı”.
İlk görev yerimden karne tatili nedeniyle köye geldim. Akşam oturmaya gelenlere karşılaştıklarımı anlatıyorum. “kiralık ev bulmaya zorlandık ama, sonunda caminin yanında küçük bir ev tutabildik” dedim. O anda arkadaşlardan biri hemen söze girdi “orda da mı var camenun yani” demesi tam bir fıkraydı.
Bölgemizde insanımızın en çok ağıt yaktığı, maniler dizdiği olaylar; gurbet, askerlik, yaylalar ve dağlardır. Özellikle yaylaları konu alan maniler yayla kültürünün en önemli parçasıdır. Yaylayı konu alam sayısız manilerden bazı örnekler:
Yayla yayla gezersin
Çiçekleri ezersin
Çok sayıda çiçek var
Hangisine benzersin
E yaylalar yaylalar
Çimen bağladunuz mi
Gidiyorum askere
Kızlar ağladunuz mi
Yaylanım soğuk suyi
Deldi bağrumi deldi
Üç günlük gelin iken
Bağa selami geldi.
Yaylanın çimeninde
Peri bağırur peri
Kar yağdi da kapatti
Konuştuğumuz yeri
Yaylaların çisesi
Geldi bahar neşesi
Benim sevdiğim güzel
Ciğerimin köşesi
Avcı amansız olmaz
Yayla dumansız olmaz
Benim sevdiğim güzel
Dinsiz imansız olmaz.
Yaylaların müdavimleri çoğunlukla çocuklar ve yaşlılar olurdu. Yaylada kışlık hayvansal ürünler(kesimler) hazırlanırken eli tutan yetişkinler de köyde, hayvanlar için kışlık ot toplama peşinde olurdu.
Yayla sezonu bitimine yakın özellikle yaşlıları bir üzüntü alırdı. Yayladan kopmanın hüznü yanında, köyde gelinle buluşacağının sıkıntısını yaşar, köyde de gelinler, yaşadıkları kaynanasız özgür günlerin bitmek üzere olduğunun sıkıntısını taşırdı.
Annemin yayla dönüşünde, “ey gidi dağlar, seneye ya nasip” demesine çok hüzünlenirim.
Yaylacıların son hafta içinde yaptıklar süt, yağ ve şeker karışımından oluşan ve taş plekide pişirilen sınırlı sayıdaki filobitalar(bir çeşit kete) köyde kendilerini karşılayanlara hediyesi olurdu.
Yaşlıların yayla ile ilgili anlattıkları gizemli söylemler de ilginçti. Cadı kadınlardan, cinlerden, dağların birbirine yaklaştığı, yayla mezarlığındaki ölülerin köye göç edenleri Kemer’e kadar uğurlayıp geri döndükleri vb. hikayeler, rivayetler, hurafeleri ilgiyle dinlerdik. Şimdilerde imkanların ve ulaşımın kolaylaşmasıyla yılın her ayında yaylada olunabiliniyor. Anlatılan gizemli olayların sırrının çözülmesi hoş olmadı. 15 saatlik yayla yolunun bir saate düşmesiyle yaylanın anlamını, gizemini ve mahremiyeti bitirdiğini düşünüyorum.
Bir zamanlar hayvancılığa dayalı tarımsal faaliyetleri yerini şimdilerde turizme yönelik günübirlik ziyaretlere bırakıldığı görülüyor. Gidiş bu gidiş.
Yaylamız da, 60-70’li yıllarda 500 hanede(oba) yaklaşık 4500 civarında hayvan vardı.
Şimdilerde 100’ler civarına düşmüş. Çoban olmak için de aracı konulurken şimdilerde Afganistanlılardan çoban arayışındayız.
Diğer bir olumsuzluk ise Karadeniz’deki tüm yaylalarımızda yaşanılan betonlaşma ile mantar gibi yayılan sözüm ona yayla evleri. Şimdi biz bu durumda geriye mi gittik, yoksa ileriye mi? Siz karar verin.
21/10/20025
ŞAHİNKAYA