Çaykara 1920’lerden bu tarafa ülkemizin çeşitli yerlerine çeşitli nedenlerle göçler vermiş, her zaman gurbet kavramıyla iç içe olmuş adeta hasretle yoğrulmuş ve çeliklenmiş bir memlekettir.
Bizim memleket kadar ayrılıkların, göçlerin yaşandığı başka bir yer olmamıştır sanırım. Şu son 15-20 yılda küreselleşme ile birlikte tüm dünyanın istilasına uğradığı kapitalizmin getirdiği göçlerden parçalanmışlıklardan bahsetmiyorum. Benim bahsettiğim organize göçler, devlet eliyle bir yöre insanının bir bölümünün ülkenin başka bir diyarına göç ettirilmesi şeklinde vuku bulan göçlerdir. Bu manada Çaykara adeta bir göçler diyarıdır.
Gidin Erzincan Tercan, Mercan ve Çayırlı ilçelerine iskan ettirilen Çaykaralıların köylerini görün. Orada doğup büyüyenlerle tanışın. Üç dört nesil geçmesine hatta bir çoğu kendisi orada doğup büyümesine rağmen kültürüyle yaşam tarzıyla şivesi ve lehçesiyle halen Çaykaralı… Bu kadarla da kalınmamış o bölgede yaşayanları da Çaykaralılaştırmışlar. Geçen bir özel sohbette bulunduğum Tercan’daki Çaykaralı göçmenlerden meslektaşım Hüseyin Erdoğan’dan aynı köyde yaşayan Alevi vatandaşlarımızın dahi bizim şivemizle konuştuğunu duyunca hayret etmedim desem yalan olur. Erzincan göçleri 1920’li yıllara dayanıyor.
Buraya bir virgül koyup Van’a, Özalp ilçesi Emek ve Dönerdere köylerine gidelim. (Detay meraklıları için emekkoyu.com adresi tavsiye edilir) Aynı manzara… Doğu Anadolu’nun orta yerinde gelenekleriyle görenekleriyle bir küçük Çaykara oluşturmuşlar. Onların göç tarihi 60’lı yıllar. Çoğu Uzungöllü ve Baltacılı köylerinden oralara devlet eliyle yerleştirilmişler ama gurbeti vatan edinememişler. Orada doğup büyüyenler bile halâ kendilerini gurbette sayıyorlar. Bunu nereden mi biliyorum? Yaklaşık dokuz yıl önce Çaykara göçleri ile ilgili bir bitirme tezi için benden yardım isteyen aslen Çaykaralı ama doğma büyüme Emek köylü Aşık Mehmet Kanık kardeşimin gözlerinden okumuştum bunu.
Yine altmışlı yıllarda Hatay’ın Kırıkhan ilçesine bir başka göç. Belki bir defada Çaykara’dan yapılan en yüksek nüfus göçü. Tam 408 hane Şahinkaya, Ulucami ve Kabataş köylerinden devlet eliyle göç ettirilmiş. 1964 yılında gerçekleşen bu göçün üzerinden de tam 55 sene geçti. Göç eden birinci nesil neredeyse tamamıyla vefat etti. Belki de gittikleri yere en zor adapte olanlar da Kırıkhan’a giden Çaykaralılardır. Her yaz Çaykara’ya geldiler. Halen gidip geliyorlar. İki memleketleri oldu. Tüm kazandıklarını yollar üzerinde tükettiler. Hem orda hem burada evleri odu. Orada ve burada yaylaları oldu. Kopmadılar kopamadılar Çaykara’dan. Yaşadığım bir hatırayı nakledeceğim. Sene 1993 Kırıkhan’dayım. O sırada Çaykara’dan Kırıkhan’a göç etmiş bir köylümüzün oğlu olan Mustafa ile arkadaş olduk. Birlikte geçiriyoruz günlerimizi. Bir gün Mustafa bir iç çekti ve:
-Aaaah memleket, ah memleket! Memleket gibi var mı?
Diye derin bir özlem tezahürü gösterdi. Ben de herhalde bir süredir memlekete gitmedi ondan özlüyor diye kendi kendime düşündükten sonra sordum:
-Mustafa memlekete en son ne zaman gittin, çok zaman mı oldu?
-Ben memleketi henüz tanımam.
Evet, beni sükût-u hayale uğratan bu cevap hiç aklımdan çıkmıyor o gün bu gündür. 19 yaşındaki Mustafa o yaşa kadar hiç gitmediği memleketi nasıl da derinden özlüyordu. Mustafa mı? Bu gün artık kesin dönüş yaptı. Trabzon’a yerleşti ve orada yaşıyor.
Yine Kıbrıs ve Gökçeada gibi iki adaya göç ettirilen Çamlıbel ve Şahinkayalılar var ki onlar coğrafi zorluklar nedeniyle büyük ölçüde adapte olmuşlar. Öyle ki Gökçeada Belediyesinin başında hemşerimiz Yücel Atalay bulunuyor. Ancak yine de Çaykara’dan kopmuş değiller.
Bir devlet politikası ile ve bir gerekliliğin sonucu göç ettirilen Çaykaralılar ne serden ne yardan geçebildiler. Ne gittikleri yeri vatan edinebildiler ne de Çaykara’dan kopabildiler. Gönüllerinin bir köşesinde hep Çaykara oldu.
Ya Çaykara’da kalanlar? Onlar da özlem ve hasretle yoğrularak yaşadılar. Hemen her ailenin gurbette bir evladı, iskan edilmiş bir yakını oldu. Hiçbir Çaykaralı doğup büyüdüğü topraklarda yaşayıp hayatını sonlandırabileceğinin rahatlığıyla sürdüremedi hayatını. Hep yaşayacak bir vatan bulmak zorunda oldu. Madem ki kaderde göç vardı keşke tüm Çaykaralıları beslenebilecekleri, potansiyel becerilerini toplu olarak devletlerinin hizmetine sunabileceklerı bir yere iskan ettirilselerdi.
Göç, ayrılık ve özlem hep var oldu bu coğrafyada….