Askeri Parka – Başörtüsü ve Kâzım Kofoğlu
Parkanın, başörtüsü ile ne alakası var, diyeceksiniz. Aslında bu iki kavram arasında çok büyük bir benzerlik vardır. Çünkü geçmişi hatırlamaya çalıştığımızda parkanın gördüğü muamele ile başörtüsünün gördüğü muamele arasında çok büyük benzerlik olduğunu 70’li yılları yaşayanlar çok iyi bilir. O yıllarda sırtımızda ceket gibi giydiğimiz askeri parka, rejim karşıtı olmanın simgesi olarak görülürdü. Aynı yıllarda başörtüsünün de laikliği tehlikeye düşürecek bir simge olarak kabul ediliyordu, Her ikisi de rejimi tehdit etmesi bakımından parka ve başörtüsünün gördüğü muamele aynı idi.
Belki güleceksiniz ama 70’li yıllarda rejimi tehdit eden bir siyasi simge olarak düşünüldüğü için askeri parka giymek yasaktı… Parka giyenler de komünist olarak kabul edilirdi… Birisi parka giydiği zaman işte bu komünisttir denirdi… Askeri parka giyenlere karşı şüphe ile bakılırdı ve parka giydirmemek için her türlü oyuna başvururdu… Bunun nedeni ise bu insanların devleti ele geçirip, devrim yapıp mevcut düzeni değiştirme ihtimallerinin olduğu kaygısı vardı… İşte bu nedenle solcular, topluma öcü olarak gösterilirdi.
Ben o zaman liseden yeni mezun olmuştum. Hayatı pek bilmiyordum. Kimin kime düşman olarak gösterildiğini de anlamıyordum. Duygularımla hareket ediyordum. Dolayısıyla hoşuma giden elbiseyi de giymekte tereddüt etmezdim. Bu nedenle bir arkadaşımdan parka satın aldım ve hevesle sırtıma geçirdim…
Arkadaşlarım,
– Komünist oldun. Vatan haini oldun…
– Niye?
– Bu parka rejim düşmanlığının bir işaretidir. Bu parka rejimi sıkıntıya sokan bir giysidir.
Aldırış etmedim. Çünkü parka giymek hoşuma gidiyordu. Kim ne derse desin. Ben rejime karşı da değildim. Benim giydiğim parkanın rejimi tehdit gücüne de doğrusu çok şaşırmıştım! Türkiye’de dönen dolapları ve uygulanan siyaseti de bilmediğim için kimseyi dinlemiyordum… İşte bu düşünce ile Trabzon’a gittim. Meydanda dolaşıyordum. Bir polis geldi yakamdan tuttuğu gibi karakola götürdü…
– Sen komünistsin!..
– Hayır ben komünist değilim!..
– Bu parka seni ele veriyor, nerede toplanıyorsunuz?
– Hiçbir toplantıya katıldığım yok, sadece parka hoşuma gittiği için giyiyorum,
– Nerde okuyorsun?
– Liseyi bu sene bitirdim. Dershaneye gideceğim. Onun için Trabzon’a geldim…
– Kiminle işbirliği halindesin?
– Hiçbir kimse ile bağlantım yoktur. Dedim ya sadece parkayı sevdiğim için giydim.
– Hangi düşünceye sahip olursan ol bu parkayı giyenler, devletin ve rejimin düşmanıdır.
Baktım ki karşımdaki emniyet görevlisini ikna edemiyorum. Çocuk olduğum için beni, çok sıkıştırmıyor. Çay ikram etti… Biraz da nasihat etti…
– Şimdi sana kefil olacak birisinin adını verebilirsen, senin hakkında hiçbir işlem yapmayacağım.
Ara sıra Çaykara’da Adalet Partisinin binasına uğrardım. Adalet Partisinden Çaykara belediye başkanı olan rahmetli Kâzım Kofoğlu aklıma geldi…
– Çaykara Belediye başkanına sorabilirsiniz nasıl birisi olduğumu?
Polis, karakolun telefonundan Kâzım Kofoğlu’nu yanımda aradı ve benim düştüğüm durumu anlattı… Daha sonra telefonu bana verdi.
– Amca beni kurtar! Ben Paçanlı Mehmet Hoca’nın oğluyum…
Kâzım amca, daha sonra polis ile görüştü…
– Babası sevdiğim dostumdur… Parkayı alın ve serbest bırakın…
Polis bana bir çay daha ikram etti.
– Sen iyi bir çocuğa benziyorsun. Sağcıların veya solcuların içine girme. Girsen dahi çok temkinli olman gerekiyor. Aslında bu parka hukuken yasak değil, fiilen yasak ama birileri bu parkayı rejim düşmanı olarak gösteriyor. Aslında bir gün bu parka serbest olacak. Belediye başkanı dediği için değil usulen parkayı alacağız ve hiçbir işlem yapmadan göndereceğim.
– Olur dedim.
Ne kadar sevindiğimi kelimelerle anlatmam mümkün değildir. Polis amcanın elini öptüm, emniyetten ayrıldım… Kâzım Kofoğlu ‘nun yanına gittim.
– Geçmiş olsun, dedi.
– Teşekkür ederim, sizin ve o polis beyin sayesinde kurtuldum…
– Emniyetimiz her konuda duyarlıdır. Mümkün olduğu kadar taraflı hareket etmiyor. Senin hakkında işlem yapmadığı için sicilin bozulmadı. Her zaman emniyete sahip çıkmalı ve yardımcı olmalıyız. Parka giymeyi bu kadar çok severken başına böyle bir olayın gelmesi seni üzmesin. Parka giyenleri de rejim, laiklik gibi kavramların düşmanı olarak görme. Her zaman özgürlüğü savun.
O günden beri hangi plâtformda bulunursam bulunayım bireysel özgürlükleri hep savundum.
28 yıl sonra sağ görüşlü arkadaşlarımın dilekçeleri ile başörtüsü nedeniyle eşim üniversiteden atıldı. Ne kadar tehlikeli biriymişim. Hem rejimi hem de laikliği tehdit edebiliyormuşum. Fazla uzatmayalım, bugünlere gelelim…
Aradan 40 yıl geçti, parkayı giymek ve başörtüsünü takmak serbest oldu… Hatta mağazalarda bile satılıyor. Bugün ise moda dünyasında her ikisi de yerini aldı ama rejim de, laiklik de daha güçlü bir şekilde dimdik ayakta duruyor.
Parka ve başörtünün üzerinden kimse siyaset yapamaz duruma geldi.. Sadece birilerinin kışkırtmasıyla gücendirdiğimiz ve kalbini kırdığımız insanların durumu çok kötü bir hatıra olarak kaldı…
Bireysel özgürlükler konusunda bedel ödedim ama bugün her iki giysi için, bizi şikâyet edemeyecekler. Bu nedenle huzurluyum…
Selam ve Saygılarımla…