Sene iki bin on bir; dört ocak saat on’da;
Koştu Taşören’liler; cami tutuştuğunda.
Eşi pek görülmeyen hadiseye şaşıldı;
Kurtarmaya yönelik zamanla yarışıldı.
Umutlar tükeniyor, çehreler soluyordu;
Yüz yetmişlik canlı bir tarih kül oluyordu.
Taş duvarlar, minare kaldı ayakta dimdik;
Yerlilerin beyanı; enkazı istifledik.
Geride kalanlarca sonrası düşünüldü;
Muhtar önderliğinde vakıfla görüşüldü.
Devlet millet elele başladı çalışmalar;
En güzel örneğini verdi dayanışmalar.
O andan günümüze kazandık, kaybettik de;
Şüphesiz değerleri özeldir gönlümüzde.
Hayatta olanları minnetle anıyoruz;
Yitirdiklerimizi nasıl da arıyoruz.
Hep hatırlanacaklar, sayılacaklar elbet;
Kim dine sağlamışsa zerre kadar mal, hizmet.
Karşılığını alır iki âlemde kesin;
Yararlanmak isteyen fedakârlığı sevsin.
Mabetiz, köy odasız, kurs’suz kalmak çok vahim;
Kıymetlerini bilmek, cemaat olmak mühim.
Şahsen yokluklarından çıkardım kendime pay;
Teslim alacağını bayram hediyesi say.
Kullanımından mahrum tükettiğimiz beş yıl;
Mahallelim toparlan, mutsuzluğundan sıyrıl.
Altı haziran sahur, öncesinde teravih;
İki bin on altıda güldü bizlere talih.
Aslına uygunluğu vermekte bana keyif;
Özenmeye yönelik aksatılmadı keşif.
Müştemilatlarında bırakılmadı ödev;
Hedeflenilen vakte yetiştirildi görev.
Şükredelim Allah’a; gerçekleşti açılış;
Sürdürülür huşuya kubbe altında dalış.
Kılmayana yaratan hesap sorar vallahi;
Cehaletten ademi, nesli koru ilahi.
Eser emanetimiz, ettik başımıza taç;
İnsanlık sevgiline, hükümlerine muhtaç.
Mihrap lı mekânlarda başkadır kurulan bağ;
İhtiyacımız vardır dualara ölü, sağ.
Emeği geçenlere tek ağızdan, aynı ses;
Müteşekkiriz diyor; Taşören’deki herkes.
Mehmet KABAOĞLU
21/07/2016