Uzun kış geceleri sorun olmuyor artık, herkesin vakit geçireceği bir uğraşı var. Bayanlar dizilerini izlerken, erkekler, tartışma programları veya spor kanallarına takılır. Çocuklar bilgisayarda sanal alemin içinde, bir sonraki günden zaman çalmaya çalışıyor. Herkes bulunduğu zaman tünelinde kendini mutlu hissettiğini sanıyor. Yalnızlığın farkında değiller aslında.
Çocukluğumuzun kış gecelerini hatırlıyorum da, elektriğin olmadığı o dönemlerin avantajı mahallenin komşuluk ilişkilerindeki samimiyetti. Yalnızlığınızı sanal alemde değil de, her an beraber olabileceğiniz samimi insanlarla giderebiliyordunuz.
Halamın, bazen yalnız bazen kız arkadaşlarıyla yedi numara gaz lambası ışığında, geç vakitlere kadar dantel örüp el işi yapmalarını hiç unutamam. Geleceğe dair sohbetlerinde büyük beklentileri yoktu. Kendi küçük dünyalarını, duygularını, hislerini yaptıkları el işi, örgü ve dantellere işlerlerdi. Benim bir türlü anlayamadığım, bu örgülerdeki süslemelerin, hayvansal ve bitkisel motiflerin nasıl yapıldığı. Hiç bir eğitim almadan kapalı köy ortamında yetişen kızlarımızın, sanat değeri taşıyan bu örgüleri nasıl yapabildiğini hep düşünmüşümdür. Bazen de, sırtında sepeti yük taşırken veya sohbet ederken dantelindeki motifleri yanılmadan örmeye devam edebilmesi.
O dönemlerin bir sıkıntısı da, örgü malzemelerinin teminindeki maddi sıkıntı. Anneler hafta içi biriktirdikleri hayvansal ürünlerini pazarda satıp örgü ve dantel malzemelerini temin ederlerdi. Çoğu zaman babanın bundan haberi olmazdı.
Kızımızın oluşturduğu çeyizi ile süsleyeceği hayalindeki evine çoğu zaman kavuştuğu söylenemez. Yöremizde o dönemlerde evler dört göz ve geline düşen tek oda. Burası tam süslenir, diğer odalar kısmen ve geriye kalan çeyiz gelinin sandığında kalır. Gelin olan kızımız, kendine ait ideal bir ev kurma hayaliyle, kalan çeyizini sandığında saklar ve sabırla bekler. Köyden şehire inmek ve idealindeki bağımsız bir eve sahip olmak ülküsü çok geç olsa da gerçekleşir. Yalnız bu evin donanımında sandıklardaki çeyizlerin yeri yoktur artık. Yeni nesil donanımlar var ve çocuklar bu yenilikleri istemektedir. Sizde uyacaksınız mecburen.
Annemin sandığı köyde, bazen açarız içinde çeyiz yok ama geçmişe ait hatıralar, lahuri kuşaklar, atkılar, keşanlar, önlükler(oğluk), mendiller, rahmetli babamın özel eşyaları, yamalı bohçalar, kokulu sabunlar, kibrit kutuları vb. Bu hatıraları görünce kendinizi o yıllara taşıyor, hüzünleniyorsunuz.
Eşimin gelin sandığı, kendisi için her şeyden önemli. O da zaman zaman sandığı açar, kutsal emanetler gibi içindeki eşyaları yeniden düzenler, kullanamadığı çeyizlerden ve bunları hangi şartlarda hazırladığından bahsederek eski günleri hatırlar. Bizde geleceğe dair ümitleri tükenmeye başlayınca, geçmişe dair hatıralara sığınmaya başladık galiba.
Komşu bir köye gelin giden yukarıda bahsettiğim halamı bir seferinde ziyarete gittim. Evin önündeki tarlada, arkasına bağladığı çocuğu ile tarla kazıyordu. Çocuğu sırtına bağladığı beyaz solmuş biraz da kirlenmiş ip dikkatimi çekti. Orada oturduk, ipe dokundum. Halam durumu anladı. Göz nuruyla özenerek dokuduğu o güzelim dantelin bir bölümünü sandığından çıkarıp ip olarak kullanmış. Belli ki o an, normal bir ip bulamamış, pratik bir çözüm bulmuş. Gençliğinin en güzel ve en uzun yıllarını köyün zorlu koşullarında yaşayan halam gibi niceleri, şimdilerde şehirlerde 150 metre kare üzeri evlerde yaşıyorlar ama, hayalleri ve ruhları dışarıda, bedenleri bu geniş evlere sıkışmış durumda maalesef.
31/12/2017/ TRABZON.