Mustafa Kemal’in yayınladığı Tekalif-i Milliye emirlerinin bir maddesi de, ordunun ihtiyacını karşılamak üzere “her aile bir çift iç çamaşır, çorap ve çarık verecek” deniyordu. O günün ortamında çarık çok önemli, hatta stratejik bir ihtiyaçtı. Bizim jenerasyon bunu yaşamadı ama hikayelerini baba ve dedelerimizden çok duyduk. Uzun yayla yolculuğunda çarıklar yıpranmasın diye çıplak ayakla yürünür, yaylaya yaklaşılınca hava atmak için çarıklar giyinirdi. Trabzon’da kara lastik çıkınca (Trabzon Lastiği), çarık gündemden düştü. (1953-54) İlçelerde lastik yamalama tamirhaneleri oluşmuştu. Kara lastiğin biraz gelişmişi çizlavet ve bize yetişen naylon ayakkabı. Normal ayakkabı her köylünün alıp giyebileceği bir ürün değildi zaten. Yakın zamana kadar ayakkabı kültürü -ki annem için hala geçerlidir:
1-Köyde, işte, tarlada kara lastik
2- İlçe pazarına (Salı) naylon lastikler.
3-Trabzon ve de şehir dışına gitme istisnai bir durumdu. Hasta olmak, hastayı ziyaret etmek, gurbete çıkmak gibi. Bu yolculuklarda ayakkabılar devreye girerdi.
Her bayanın belki de gelinlikte alıp giydiği ve sandığında sakladığı yüksek topuklu modası geçmiş ayakkabıları devreye girer. Uzun süre kullanılmayan ayakkabılar mı bozuldu, yoksa çalışan ayaklar mı, bir türlü uyum olmaz. Bir şekilde giyilen ayakkabılarla yaya olarak ilçe merkezine inmek bayanlar için adeta bir işkenceye dönüşürdü. Bu zorlu yolculuğun son ve en tehlikeli yanı şuydu. Mahmut Ustanın lokantasının bitişiğindeki yazıhaneye ulaşıp arabaya binerken Mahmut Usta’nn ayakkabılarınızı görme ihtimali. Kısa süreli bu bakışı sonrası olup bitenleri Orhah Pamuk’a taş çıkartan bir anlatımla anlatacaktır Mahmut Usta! Artık yapacak bir şey yok. Ok yaydan çıkmıştır. Anlattıkları da hoştur zaten.
Yazın Trabzon defterini kapatıp köye gideriz. Hanımın hazırladığı onlarca büyük poşetlerde ne mi var? Abartı yok 5-10 çift ayakkabıların olduğu poşetler. Yer darlığı, köyde tavana konacaklar. Yazlık, kışlık, spor, koşu, yürüme, bot, çizme, topuklu topuksuz, bağlı bağsız vb. Üstelik bunlar kullanılabilir halde. Neyse ki çocukların ayakkabıları bana uyuyor da çoğu kez onların bir kısmını kullanıyorum. Bu konuda tasarruf etmek sizin kontrolünüzden çıkıyor. Bir çok ailenin bu sıkıntıyı yaşadığını biliyorum. Gençlerin marka merakının bir yarışa dönüşmesi, ailelerin kısıtlı bütçesini zorluyor. Aile de çocuğum ezilmesin diye her türlü fedakarlığa katlanıyor maalesef.
Çarık bulamayan, bulduğu çarığı giymeyi esirgeyen bir dönemden, dünya markalı ayakkabı giyilen bir dönemi yaşıyoruz. Biz bu nesle o dönemin olağanüstü şartlarını anlatamıyoruz. Anlattığımızda da inanmak istemiyor. Seni dinler gibi gözükürken bir taraftan da cep telefonunda bir şeyler karıştırıyor. Biri artık ne yapmamız gerektiğini söylemeli. Bir milletin geçmişi o milletin hafızasıdır. Gelecek için hafızayı canlı tutmak gerekmez mi ?