Eyy tarihin derinliklerinden haberdar olan çeşmeler… Nice insanların dertlerini nicelerinin de sevinçlerini paylaştınız. Kimi yolcuların kuru ekmeklerine katık, kimilerine abdest suyu oldunuz, kimilerinin iftarını açtınız.
Kimilerinin göz yaşını gizlemek için yüzünde damlalaştınız. Kiminde alın teri olarak çatlamış ellerin tersiyle silindiniz.
Ahhh! Bir anlata bilseniz sizde yaşananları… Bir anlata bilseniz de biz de dinlesek…
Nice aşıkların buluşma mekânı oldunuz. Su alma bahanesi ile elif duruşlu kızlar size geldi, bunu fırsat bilen delikanlılar yavukluları için size koştu. Bu yüzden evlerin tüm su kapları hep dolu durdu.
O elif duruşlu kızların yavukluları ile işmarlaşıp, haberleşmelerini, gülüşmelerini seyrettiniz… Aşk dolu yanık sözlerine şahit oldunuz. Aşıkların habercilerinin getirdiği mektupların alınıp verildiğini gördünüz. Gördünüz de kimsenin sırrını kimseye söylemediniz.
Genç kızlar güğümlerini doldurmak için beklerken birbirlerine çeyizliklerini gösterdiler. Ördükleri dantellerin nakış örneklerini paylaştılar…Birbirlerine sevdalarını anlattılar… Bu güzel ve yanık hikayelerin her birine şahit oldunuz. Kimseye anlatmadınız bunları sır gibi sakladınız.Ahh! bir anlata bilseniz sizde yaşananları…bir anlata bilseniz de biz de dinlesek…
Ama iyi ki anlatmadınız. Bir anlatsaydınız yer gök alev ateş yanar, pınarlar daha çok akar, şelaleler daha çılgın çağlar, bulutlar yağmurlarını daha sağanak döker, rüzgarlar fırtınaya dönerdi…
“Ne şair yaş döker ne âşık ağlar, Tarihe karıştı eski sevdalar.
Beyhude seslenir, beyhude çağlar, Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi…”
Ne güzel söylemiş F.N Çamlıbel…
Artık kalmadı bu güzellikler.
Su alma bahanesi ile suya gidip geç kalan kızlara annelerinin seslenişlerini duyar gibiyim: “Kız fadime hani nerde kaldun cabuk gel buraya”
“Geluyurum anne, sıra vardı çeşmede, hem Ayşe de orda idi onile konuştum biraz.”
Anne cevap verir:
“He he onile konuşmiş ben ne ettuğuni bilmeyurum sanki. Habunlari ağaben duymasun kırar kemukleruni. Hayde yemeği hazırla ben ağıra gideyurum, akşam gelur baban ile ağaben, cabuk daha oyalanma…”
Böyle idi annelerin evlatlarına kızmaları. Korur kollardı kızlarını. Bir zarar gelmesin isterdi. Hem de birazda göz yumardı yaptıklarına ‘gençlikte olur böyle şeyler’ dercesine ama uyarmayı da ihmal etmezlerdi.
Eğer babalar evde ise tabii ki kızların çeşme başı sohbetleri kısa olurdu. Sert ağabeyler de vardı, onların gözünden hiç kaçmazdı. Onları oyalamak mahallenin diğer delikanlılarına düşerdi. Bugün bana yarın sana misali…
Ne yapsın ki gençler, ya bir düğün anında birbirlerini görürlerdi ya da çeşme başında işte…
Düğün anında herkesin gözü birbiri üzerinde idi, o yüzden kaçamak çok olamazdı. İş kalıyordu çeşme başını tenha bulmaya…
Çeşmeler, nice evliliğe sebep olmuştur. Nice güzel yuvalar kurdurmuştur, oy!..
Hatıralar uzadıkça uzar, mazi çok derin, çeşmeler taşacak kadar dolu çünkü.
Çeşme başı sohbetlerine devam… Mehmet Eren