BÜYÜKLERİMİZDEN
Bu iki değerli insanın benim yaşamımda önemli izleri vardır. Çocukluğumda bana göstermiş oldukları sevgi, ilgi, yaşamım boyunca anılarımda yerini almıştır. Sadece bunlar mı, tabii ki hayır, köyümüzde nice böyle güzel insanlar vardı ki ilgi alaka sevgileri ile gençlerin gönlünde taht kurmuştur.
Merhum Ahmet amca ile mezirede bir evde durur beraber çayırcılık yapardık. Bir gün babamla beraber çayır keserken beni yanına çağırdı. Bana yayladaki evini tarif etti anahtarın yerini söyledi ve dedi ki.
“Şimdi buraya gideceksin kapıyı açıp içeri girince tavana çık orda çuval ve bir ceket göreceksin onun içinde para ve tabancam var onları al gel.”
Ben tam yola çıkacaktım babam, “yok bu gidemez bulamaz oraları. Akşam işi erken bırakıp biz gider geliriz,” dedi. Ben babamın dediğini hiç duymamış gibi yaptım Azaklı meşesinden yukarı hızlı adımlarla yola girdim.
Babam gitmemem için arkamdan bağırıyordu. Ben duymamazlıktan geliyordum. Ahmet amca ise, “bırak uşağı o gider gelir,” diyordu. Beni o zaman işin ilgilendiren kısmı tabi ki para değil tabancaydı. Azaklı meşesinden yukarı hiç mola vermeden yaylaya gittim evi buldum parayı ve tabancayı aldım. Şimdi sıra işin hava atmasına gelmişti de tabancayı belime koyuyorum tabanca belimde durmuyordu. Bizim o yıllarda bu günkü gibi giysilerimiz çokta mükemmel değildi. Pantolon var ama kemer yoktu. Kemer olmayınca da tabancayı belime koyunca pantolon düşüyordu. Hemen orda bir ip buldum ondan bir parça kesip kendime kemer yaptım. Tabancayı belime koydum evden ayrıldım.
Şimdi geri dönme zamanı gelmişti. Geri dönüşteki hızım gelirken ki kadar seri değildi. Çünkü artık belimde silah hava atma zamanı idi. Gezip tozuyordum. Yaylalarda yeterince gezip dolaştıktan sona mezireye geri döndüm. Mezireye gelince tabanca ve parayı Ahmet amcaya teslim ettim oda bana mükafat olarak birkaç mermi verdi.
“Bunlar senin hakkın.”
Tabancayı da verdi.
“Bunları al at dedi.”
Bende aldım attım. Daha ön üç yaşındaydım bu çok hoşuma gitmişti.
İşte o zaman kendime bir öz güven gelmişti. Ben birçok işi kendi başıma yapabilirim düşüncesine hâkim oldum.
Merhum Sadettin Amca bizim köydeki ev yapılırken evin elektrik işlerini yaptı. Ben de ara ara ona yardım ediyordum. Bu çalışma esnasında Sadettin Amca ile aramızda sevgi saygı çerçevesinde bir muhabbetimiz oluştu. Bu oluşturduğumuz muhabbeti asla hiçbir zaman su istimal etmedim, hatta davranışlarıma daha fazla dikkat ettim. Bundan dolayı da Sadettin Amca beni çok severdi. Aynı yıl Trabzon da meslek lisesi sınavlarına girdik bende elektrik bölümünü kazandım. Bu bölümü tercih etmemde Sadettim Amca ile kurmuş olduğum diyaloğun etkisi vardır. Trabzon da okurken tatillerde köye gelirdik.
Bir gün tatile geldiğimde Sadettin Amcanın kahvesinin arka odasında otururken arkadaşlar ‘gel oyun oynayalım’ dediler. Ben de onlarla oyun oynamaya başladım. Birazdan Sadettin Amca odaya girdi hiç kimseye bir şey demedi. Benim yanıma geldi sert bir ses tonu ile:
“Kalk o masadan sen öğrenci değil misin, sen dersine çalış, oyunlar sonra.”
Ben de oyunu bıraktım yan tarafa geçtim oyunu seyretmeye başladım. Sadettin Amca gitti biraz sonra elinde çay ile yanıma geldi. Benim moralimin bozulduğunu anlayınca:
“Al çay iç çaylar benden, “dedi.
Bana güler bir yüzle bakarken göz göze geldik ben de ona sana kızmadım gücenmedim dercesine sandalyeden kalktım elinden çayı aldım.
Köyümüzde böyle değerli büyüklerimiz sade bana değil bütün çocuklara aynı samimiyetle davranırlardı. Yanlışlarını görünce kızarlardı. Ancak hep şefkatli idiler.
Bu bizin örfümüzün, kültürümüzün gereği idi aksi halde çocukluk ve gençlik yıllarımızda yanlışa düşme ihtimalimiz çok yüksekti. İşte o büyüklerimiz bunu bildiğinden uyarmayı hiç ihmal etmezlerdi.
Bugün bunları daha iyi idrak edip onları rahmetle anıyoruz.Mehmet Eren