Avrupa demokrasisi feodal toplum yapısından kurtularak gelişti. Yani bireyi özgürleştirerek onun gücünden yararlanmayı bildi. Bireyin özgürleşmesi, devlet ve toplum hayatına aklın egemen olması demekti. Aklın öne geçmesi ve bilginin güç olarak kabul edilmesiyle insanlar yaratıcı yeteneklerini ortaya koyabildiler. Prangalardan kurtuldular, özgürleştiler ve ürettiler. Üretilen malın dağıtımı beraberinde zenginleşme sürecini getirdi. Zenginleşen kitleler, aristokratlardan yönetime katılma payını isterken, üretim sürecine emeği ile katılanlar hakça bölüşme ve adil düzen talebinde bulunmaya başladılar. Sanayi Devrimi ile birlikte 200 yıl boyunca böylesi bir mücadele veren batı, feodal toplumdan demokratik düzene geçmeyi başardı.
18. yüzyıldan itibaren batıda bu gelişmeler yaşanırken, Osmanlı Devleti hızla büyük devlet olma vasfını kaybetmeye başladı. Merkezi otorite zayıfladı, feodal güçler kendini göstermeye başladı. İmparatorluğun Rumeli ve Anadolu vilayetlerinde derebeyleri (Ayanlar) güçlenerek zaman zaman devlete kafa tutar vaziyete geldiler. Osmanlı İmparatorluğunun Anadolu vilayetleri içerisinde coğrafi özellikleri ve insan faktörü itibarıyla en dikkat çekici olanı Trabzon’dur. Bu vilayet, 18. yüzyılın ikinci ve 19. yüzyılın ilk yarısında yukarıda vurgu yapmış olduğumuz feodal düzenin sancılarını derinden hissetmiştir. Canikli ailesi ve Tuzcuoğlu isyanları bu minvalde ilk akla gelenlerdir.
Tanzimat (1839) ile birlikte devlet, otoritesini yenileme çabası içerisine girmiştir. 1864 tarihli Vilayet Nizamnamesi bu kapsamda atılan önemli bir adımdı. Bu nizamnameyle birlikte yeniden şekillenen Trabzon Vilayetinin idari taksimatı içerisinde, sancaklarda ve kazalarda belediye teşkilatları kurularak yerel yönetim tecrübesi oluşmaya başladı.
Trabzon Vilayetinin bugünkü il sınırları içerisinde oluşturulan kazalar; Merkez, Akçaabat, Vakfıkebir, Maçka, Sürmene ve Of’tan ibaretti. Cumhuriyetin ilk 25 yılı zarfında da bu durum korundu. Belirtilen kazaların belediye teşkilatları ya da yerel inisiyatif ağırlıklı olarak geçmişte ayan olarak görev yapan güçlü sülalelerin elinde kaldı. Akçaabat’ta Hacısalihoğulları, Vakfıkebir’de Bahadırlar, Maçka’da Eyüboğulları buna örnek olarak verilebilir.
Bu kazalar içerisinde en tipik olanı doğuda bulunan ve 1874’te belediye olan Of’tur. Bu belediye, Tuzcuoğlu isyanının bastırılmasından sonra bölgede ön plana çıkmaya başlayan Sarıalioğullarının elinde kesintisiz 145 yıldır yönetilmektedir.
Trabzon Vilayetinde ayanların ortaya çıkması kısmen Yeniçeri Ocağı içerisindeki bölük düzeninden neşet etmiştir. Bunu Of kazası bağlamında değerlendirdiğimizde 5. ve 25. bölükler karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde etkisi azalmış olsa da 5’li ve 25’li ayırımı aslında dayanışma ruhunu diri tutarak güç oluşturup, aile hâkimiyetini tesis etme anlayışına dayanmaktadır.
5’li gruba Sarıalioğluları liderlik etmekte ve onların yanında Tellioğulları, Nuhoğulları, Ayazoğulları ve Akyüzler gibi yörenin güçlü aileleri bulunmaktadır. 25’li grubun liderliğini ise Çakıroğulları üstlenmekte; bunlara Baltacı ve Solaklı vadilerinin iç kesimlerinde yaşayan irili ufaklı aileler destek vermektedir.
Of’un köyleri Baltacı ve Solaklı dereleri/vadileri boyunca kurulmuştur. Bu vadiler boyunca oluşturulan pazar yerleri ve buralarda oluşan ekonomik kaynak, yukarıda isimlerini saydığımız güçlü aileler tarafından kontrol edilirdi. Bunları besleyen ana damar ise sahil bandında oluşturulmuş iskeleler ve bunların kenarında kurulan büyük Pazar yerleridir. Önceleri Baltacı Deresinin ağızında kurulan Eskipazar ön planda iken daha sonraları Solaklı Deresinin Karadeniz’e dökülen yerinde kurulan Yenipazar (Of) öne geçmiştir. Dolayısıyla Eskipazar’da bulunan Çakıroğulları ile Yenipazar’da mukim Sarıalioğullarının rekabeti de buradan başlamaktadır. Daha açık söylemle bu rekabet ekonomik temellidir. İdeolojik söylemle alt yapı üst yapıyı şekillendirmiştir.
Deniz yoluyla gelen gaz, tuz, şeker vb. temel tüketim maddelerinin dağıtımını elinde tutan, ekonomik güce de sahip olmaktaydı. Ekonomik olarak güçlenen aileler, zaman içerisinde nüfuz alanlarını genişleterek yönetme hakkını da ele geçirmişlerdir. Sarıalioğullarının 150 yıla yakın bir süredir Of’u yönetmeleri buradan gelmektedir. Osmanlı Devletinin son 50 yılı içerisinde oluşan bu durum, Cumhuriyet döneminde de kesintisiz sürmektedir.
Bu ayrışma, onun temelinde yatan dayanışma ruhu ve aidiyet duygusu, 1945 sonrasında hayata geçen çok partili düzen içerisinde de kendini göstermiştir. Pazar yerlerini elinde tutanlar genelde Cumhuriyet Halk Partisi taraftarı iken, köyler Demokrat Parti ve onun devamı olan Adalet Partisi çizgisinde kalmıştır. Merkez ile çevre arasındaki rekabet 1980’e kadar geleneksel yapısını korumuştur. Eskipazar’da DP, Of’ta CHP belediye seçimlerinde kazanan taraftır. Solaklı vadisinde Of’ta ve 1948’de ilçe olan Çaykara’da belediye başkanlıklarını genellikle CHP’li adaylar kazanmıştır. Çaykara’da 1963-1973 yılları arasında belediye başkanlığı AP’ye geçmiş; 1973’ten 1980’e kadar yapılan iki seçimi tekrar CHP’li aday kazanmıştır.
Gelelim Çaykara’ya…
Bu kadar uzun giriş yaptıktan sonra gelin esas konumuz olan 1950-1980 yılları arasında Çaykara’da oluşan siyasî rekabeti ve onun gülümseten yüzünü ortaya çıkartmaya çalışalım.
Tarihi arka plana vurgu yapmamızın sebebi, siyaset sosyolojisine atıf yaparak kitlelerin nasıl harekete geçtiğini anlaşılır hale getirmektir. Tek Parti döneminde (1923-1945) devlet desteğiyle ekonomik ve bürokratik gücü elinde bulunduranlar ve bunların tahsil yapan çocukları genellikle siyasi tercihlerini CHP’den yana kullanırken, çevrede bulunan ve okullaşmadan uzak kalan kitleler DP taraftarı olmuştur.
1948 yılında ilçe olduktan sonra Çaykara’da kurulan belediye teşkilatı, 27 Mayıs 1960 İhtilaline kadar aralıksız CHP’li başkanlar tarafından idare edilmiştir. İlk Belediye Başkanı Çaykara’nın ilçe olmasında büyük emeği olan Akdoğan Köyü’den Hasan Erol’dur. 1950’den itibaren yapılan seçimlerde feodal bağlar kendini göstermiş ve merkeze bağlı Işıklar Köyünden (Kadahor) Hasan Tahsin Özkan Belediye Başkanı seçilmiştir. 1960’a kadar başkanlık koltuğunda o oturmuştur. 1960-1963 yılları arasında kaymakamlar ve asker kökenli belediye başkanları Çaykara’yı yönetmiştir. 1963 yılında yapılan seçimleri DP’nin siyasi mirasına sahip çıkmak üzere kurulan AP’nin adayı Kâzım Kofoğlu kazanmış ve 1973 yılına kadar koltuğunu korumuştur. O da Işıklı Köyündendir. Belediye teşkilatı kurulurken oluşturulan mevzuat gereği oy verme hakkı Çaykara merkezinde ikamet edenlerle; Işıklı Köyü (Kadahor) ve ona bağlı olan, Taşören ile Yeşilalan köyleri arasında kalan Huşo Mahallesi sakinlerine aitti. Belediye Meclisi kararı ile 1968’de Taşören Köyü’ne de bu hak verildi ancak CHP’lilerin Danıştay’a yapmış oldukları müracaat üzerine bu karar iptal edildi. Trabzon’un Büyükşehir olmasına bağlı olarak 2014 yılında yapılan seçimlere kadar bu özellik korundu. Yani Belediye Başkanları hep Işıklı Köyü’ne mensup aileler (Nuhoğlu/Kofoğlu/Tiryaki/Gedikoğlu) arasından çıktı.
1972’de yapılan Büyük Kurultay sırasında İsmet İnönü’nün yerine CHP Genel Başkanı seçilen Bülent Ecevit’in estirmiş olduğu siyasi rüzgârın etkisiyle Çaykara Belediye Başkanlığı yeniden CHP’ye geçti ve 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar Belediye Başkanlığını Ahmet Hamdi Tiryaki yürüttü.
Çaykara Belediye Başkanlığı seçimleri feodal eksende böyle şekillenirken, genel seçimlerde ilçe sınırları içerisinde kalan köylerde ağırlıklı olarak DP-AP çizgisi önde çıkmıştır.
1950-1980 yılları arasında gerçekleşen seçimlerin öncesinde ve sonrasında siyasi partilerin önde gelenleri arasında yapılan sözlü atışmalar; Çaykara insanının söz sanatı ve hazırcevaplığının bir tezahürü olarak siyasetin güldüren yüzü şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
1957 Genel Seçimleri öncesi Çaykara’nın “güzel”insanlarından ve herkes tarafından hoşgörüyle karşılanan Şur’lu Rahmi (Şahin)’nin ağızından düşürmediği dörtlük bugün bile pek çok siyasî ve sosyal olaya bağlı olarak tekrarlanmaktadır.
Salı günleri ilçenin en kalabalık olduğu saatlerde Rahmi’nin argo sözcüklerle yüksek sesle söylediği ve yöre insanının mizah anlayışına ve siyasi tolerans kalıplarına sığdırdığı dörtlük şöyle idi:
“Hey gidi Celâl Bayar,
Yoktur sozunda ayar
Geldi seçim zamani
Bakalum kime kayar”.
Demokrat Parti’nin kurucu Genel Başkanı üzerinden bu parti taraftarlarının moralini bozmaya yönelik ortaya çıkartılan bu söyleme, seçimlerden sonra aynı tonda karşılık verilmiştir. Demokrat Partililer nazarında saf ve özürlü bir kişi olan Rahmi’nin böyle bir dörtlüğü oluşturması mümkün değildir. Yapsa yapsa bunu Rahmi’nin köylüsü olan, atma türküleriyle meşhur, aynı zamanda koyu bir CHP’li olan “Mahnida” lakaplı Ahmet Durgun yapmıştır.
Seçimler bitmiş ve 1957 seçimlerini az bir farkla da olsa yine Demokrat Parti kazanmıştır. Bu sefer rövanşı almak için Demokratlar harekete geçmiştir. Mahnida Ahmet öğle ya da ikindi namazını kılmak için abdest almaya gider. Şadırvanda asmış olduğu ceketinin cebine onun göremeyeceği şekilde bir kâğıt sokulur. Mahnida, akşam saatlerinde Çaykara’dan köydeki evine döner; ceketini çıkartırken ceplerini yoklar ve eline bir kâğıt parçası ilişir. Bu kâğıtta, torunu Eczacı Necdet Durgun’dan derlemiş olduğum şu dizeler yazılıydı:
“Gidi Mahnida Ahmet,
Yedi ceddune rahmet.
Gördun mi kime kaydi
Oldu mi sana zahmet”.
Çaykara kültür coğrafyasında yer alan atma türkü geleneğinin önemli temsilcisine, onun anlayacağı ve etkileneceği türden bu şekilde karşılık verilir.
Bu konuyla ilgili olarak kaynağı ve varlığı belirgin olmayan, fakat hafızalarda korunan ve yukarıdaki ile benzeşen bir dörtlük daha vardır. Bu dörtlükte hedef seçilen kişi bu sefer CHP’nin önde gelen kişilerinden Faik Ahmet Barutçu’dur. Barutçu, 1954 seçimlerinde Trabzon’dan seçimi kaybetmiştir.1957 seçimlerinde yasal mevzuata uygun olduğu için hem Trabzon’dan hem de Ankara’dan aday gösterilir, fakat Trabzon’da seçimi yine kaybeder. Ankara’dan seçilir. Bundan dolayı olsa gerek; Çaykara’daki CHP’lileri kızdırmak için Celâl Bayar ile ilgili dörtlüğe cevabi olarak aşağıdaki dörtlük hazırlanır ve söylettirilir:
“Hey gidi Faik Ahmet,
Gene kopti kıyamet.
Gördun mi kime kaydi
Yedi ceddune rahmet”.
Halk, siyaset kültüründe var olan hiciv sanatını argo sözlerle kullanırken, saygın devlet adamlarına hakaret etmeyi değil, aslında yereldeki rakiplerini kızdırıp, alt etmeyi düşünmekte ve duygularını bu şekilde dışarıya vurmaktaydı.
Çaykara insanında var olan güçlü söz varlığı, sıkışmışlık anında kullanılan can simidi gibidir.
İşte size birkaç örnek:
Uzun yıllar AP ilçe başkanlığı yapmış olan ve halk arasında “diplomasız hukukçu” olarak tanınan, zabıt kâtipliğinden emekli “Dava Vekili” Server Gürkan, 1964’te Ragıp Gümüşpala’nın ölümü üzerine boşalan AP Genel Başkanlığı seçimi için delege sıfatıyla Ankara’ya gider. Niyeti, pek çok delegede olduğu gibi Sadettin Bilgiç’i desteklemektir. Ancak siyasetin doğasında var olan akşamdan sabaha kadar çok şeyin değişebileceği ilkesi gereği Süleyman Demirel desteklenir. Çaykara’ya döndüğünde muhalifi olan CHP’liler ona, o dönem yaygın bir söylem olarak ve yıpratıcı maksatla kullanılan “Masonluk” ile ilgili olarak, “Gittunuz bir masoni seçtunuz” diyerek takılırlar. Hazırcevaplığı ile tanınan Ataköy’lü Server Gürkan muhataplarına “Biz kazaya mufti seçmeye gitmeduk, Genel Başkan seçtuk” şeklinde bir cevap vererek bu siyasi salvoyu geçiştirir.
Server Gürkan renkli bir kişidir. Bir Ramazan günü ikindi vakti Hükümet Binası yakınındaki yazıhanesinin önünden geçip, Çambaşı Köyü’ne gitmekte olan CHP’lilere takılır ve aralarında şöyle bir diyalog geçer:
“-Ola nedur telaşunuz?
–İftara Anoso’ya yetişeceğuk.
–Partinuzden istifa mi ettunuz?
-Niye istifa edeceğuk!
–Yaho istifa etmediysenuz, boktan yere açluk çekman…”
Yıl 1977. Yapılan Genel Seçim sonucunda Ecevit’in CHP’si 213 milletvekili çıkartarak birinci gelir, ancak güvenoyu için en az 226 kabul oyu gerekmektedir. Azınlık Hükümeti kurulur, program okunur sıra güven oylamasındadır.
Çaykaralı CHP’lileri heyecan sarmıştır. Necdet Durgun’un eczanesinde toplanan bir grup aralarında bu durumu konuşurken, AP’nin Çaykara’da önde gelenlerinden Hasan Köse mezbahaneden kasap dükkânına dönmektedir. Bunu gören Öğretmen Muzaffer Erol ona şöyle takılır: “Hasan ağabey, Ecevit güven oyu alabilecek mi? Rüyaların nasıldır?”. Hasan Köse’nin cevabı hazırdır: “Kurban olsun Hasan ağabeyun. 15 gündur gözlerume uyku girmedi ki, rüya göreyim”.
Ecevit güvenoyu alamaz ve İkinci Milliyetçi Cephe (MC)Hükümeti kurulur. Dolayısıyla Hasan Köse’nin gözüne artık uyku girmeye başlamıştır…
Çaykara’da CHP’liler ile AP’liler arasında bu şekilde takılmalar ve atışmalar devam ederken takvimler 12 Eylül 1980’i göstermektedir. Rahmetli Ecevit’in söylemiyle birileri düdüğü çalmış ve maça ara verilmiştir. Mevcut siyasi partiler kapatılmış, liderler siyasi yasaklı duruma getirilmiştir.
1983’ten itibaren yeniden çok partili ve seçimli düzen işletilmeye başlayınca siyasî mecralar değişmiş ve siyasi atmosferde pragmatizm eksenli yeni bir hava oluşmaya başlamıştır.
Çaykara’da siyaset, muhafazakârlık/dindarlık üzerinden şekillenmemiştir. İşte size somut bir örnek: Çaykara’nın ilk Belediye Başkanı, aynı zamanda uzun yıllar CHP ilçe başkanlığı yapmış olan Hasan Erol, yöremizin büyük din bilginlerinden Hacı Hasan Efendi (Yavuz) ile aynı medresede okumuş, 1977’de açılan Çaykara İmam Hatip Lisesi’ne yeni bina yaptırmak üzere kurulan derneğin başkanlığını yapmış bir kişidir. Dolayısıyla dini bir kökten gelmektedir.
Bu önemli bir farktır ve pek çok şahıs üzerinden benzeri örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Çaykara insanı, siyaseti insana, çevreye ve ülkeye faydalı olma üzerinden yorumlar ve kurgular.
Vesselam…
Prof. Dr. Hikmet Öksüz
Karadeniz Teknik Üniversitesi
Değerli Hocam emeğinize sağlık.
Sevgili Arkadaşlarım Siyaset üstü bir kişilik ve kimlik olarak hayatımı sürdürmeye çalışmaktayım.. Geçmişlerimizin artı özellik ve güzelliklerine bir ilave yapabilmek ayrıcalıktır. Aynı şekilde geçmişlerimizin yanlışlarından yanlışlıklarından ders alarak süreci yaşamadan yaşatmadan geçe bilmek ayrıcalıktır. Yanlışlara yanlışlıklara yapıcı eleştiri ve doğruluktan ve güzellikten sapmadan öneride bulunabilmek ve hayata geçirebilmek ayrıcalık ve ERDEM liliktir. SİZ varsanız BİZ varız. SELAMLAR – SEVGİLER……
5 -25 hikayesi bazı resmi ağızların anlatımlarında döneminde bölgede vazifeli sahıslardan anı ve hatıralarında of ve havalisinin günlük yaşam ve olayların çok ilginç hikayeleri anlatılmaktadır.
Yine çok güzel anlatım yine çok anlamlı yazı kalemine yüreğine sağlık Hikmet Hocam devamını bekliyoruz.
Hocam yazılarınız bir belgesel,geçmişten geleceğe mesaj,geçmişi yaşayarak günümüzü anlamaya çalışıyorum hoşgörünün sabrın kalitenin egemen olduğu yıllarda siyaset bügünden daha kaliteliymiş
Hocam yazılarınız bir belgesel geçmişten geleceğe mesaj geçmişi yaşayarak günümüzü anlamaya çalışıyorum hoşgörünün sabrın kalitenin egemen olduğu yıllarda
Cok guzel yorumladiniz. Bir an gecmise gittim. Tesekur ederim. Buda bizim Caykara.
Saygilarimla.
HOCAM ELİNİZE YÜREĞİNİZE SAĞLIK. ENFES BİR YAZI OLMUŞ.
SAYGILAR….
Çok güzel yazı olmuş. Muhterem Hocam. Devamını bekliyoruz.