Ortadoğu, Osmanlı dönemi hariç, her dönem çatışma alanı olmuştur. Bu durum bazen dini, bazen etnik, bazen jeopolitik nedenlerden kaynaklanmıştır. Bu gerekçeler hala devam etmekle birlikte, son dönem buna enerji kaynaklar ve İsrail’ in güvenliği de eklenince konu daha karmaşık bir hal almıştır.
ABD, bu bölgede, enerji kaynaklar ve İsrail için tehlikeli bulduğu güçlü ülkeleri birer birer bir şekilde devre dışı bırakıyor. “Arap Baharı” sonrası, bölgenin güçlü liderlerini demokrasi vadiyle ortadan kaldırdı ve bu ülkelere bırakın demokrasiyi, kan, gözyaş ve parçalanmayı getirdi. İsrail’ i tehdit eden önemli engeller aşıldı. Maalesef, “Arap Baharı” İsrail Baharı’ na döndü.
“İsrail Baharı”nın ” yaz baharı” na dönüşmesi için bölgenin iki güçlü ülkesi, Türkiye ve İran’ın güçlerinin kırılması veya parçalanmasına sıra geldi. Yıllarca İran’a uygulanan ambargo ve bir Şii-Sunni çatışması çıkarma gayretleri bundandır. Asıl, abd ve siyonizmin korkulu rüyası Türkiyedir. Hele son yıllarda bu kesimde bir “Osmanlı Fobisi” oluşması bundandır. En büyük korkuları, Türkiye’nin, Osmanlı hinterlandında söz sahibi olup siyasi ve ekonomik bir birliktelik sağlayabilme korkusudur. En büyük şansları da, ülkemizde kolay işbirlikçi bulabilmeleri ve bölge ülkelerindeki, prenslerin ve kralların zaaflarını keşfedip kolay satın alabilmeleridir. Suudi kral Faysal bin Abdülaziz’ i ayrı tutmak lazım. Kral Faysal, 1969 da İslam ülkelerini birleştirerek “İslam işbirliği Teşkilatını” kurdu. 1974’te Kudüs ve İsrail politikaları yüzünden dünyaya petrol ambargosu uyguladı. Başarılı da oldu. Ama ABD’de eğitim gören ve ülkesine yeni dönen yeğen Faysal bin Musa tarafından suikaste uğradı ve öldürüldü. O günden sonra Suudlarda ABD’ korkusu oluştu. Her bir Orta Doğu krallık ve prenslikleri Amerika’nın birer vilayetine dönüştü.
Yıllarca tartışılan “ılımlı İslam” projesi bizim sandığımız gibi İslam’daki bazı uygulamaların güncelleştirilmesi değilmiş. “Ilımlı İslam” İsrail Devletinin tanınması ve güvenliğinin sağlanmasıymış. Son zamanlardaki, S. Arabistan’ın, ABD ve İsrail ile yakınlaşması, “Ilımlı İslam”ın bir gereği imiş. Yoksa İslam ülkelerinde radikal uygulamaların olup olmamasının ABD’nin çok da umurunda olduğunu sanmıyorum.
Türkiye ve İran gibi güçlü ve da tarihi misyonu olan bu ülkelerin ortak hareket etmeleri, Avrasya devletleriyle güçlü dayanışma içinde olmaları, kaynaklarını rasyonel bir biçimde kullanmaları, sanayilerini özellikle silah sanayilerini güçlü bir biçimde oluşturmak zorundalar. Özellikle Ortadoğu halklarının doğru enforme edilmesi, kültür ve anlayış birliğinin oluşturulması lazım. Ama bir türlü olmuyor. Bu fikirleri ileri sürenler çoğu kez “neo Osmanlıcı” olarak sunuluyor. Kendi gücümüzün farkında olamıyoruz.
Meşhur Mısırlı alim Seyyid Kutup diyor ki, ” ABD’den nefret ediyorum ama, en çokta Amrika’nın vicdanına sığınan Müslümanlardan”. Bu söze ne denebilir ki? Ülkemiz ve İslam dünyasına çekilen operasyonların başarılı olması, operasyonu çekenlerin, içimizde kolaylıkla işbirlikçi bulabilmeleridir.
Bu da böyle biline! İyi haftalar.