ÇaykaraDernekpazarıÇaykara KöyleriÇaykara Köyleri HaritasıÇaykara NeredeUzungölÇaykara nedirWhatsApp Link Oluşturma
DOLAR
38,8332
EURO
44,1011
ALTIN
4.134,71
BIST
9.398,93
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
reklam

Mehmet Eren yazdı: “Biz hem çalışır hem eğleniriz arkadaş”

Çaykara Ataköy doğumlu… İlk ve orta okulu Ataköy’de, liseyi Trabzon’da bitirdi… Anadolu Üniversitesi Elektrik bölümünde okudu… Türkiye’nin belli bölgelerinde elektrik müteahhitliği yaptı. Halen Ankara merkezli çalışmalarını sürdürmektedir.
05.04.2022 07:08
A+
A-

Bahar gelirken ve biz oyunlarımız yanında okulumuzdaki son sınavlara girerken anne- babalarımız da bağ-bahçe işleriyle uğraşmaya çoktan başlamışlardır bile…

İlk yapılacak olan iş tarlaları bellemek olacaktır. Bu işi genelde erkekler yapardı Üç beş arkadaş bir araya gelir, imece usulü İle tarlaları bellerlerdi. Belleme işi yapılırken bu bir nevi oyunlaştırılır, kendi aralarında şaka, eğlence, gülüşme gırla giderdi. Bu yüzdendir ki yoğun çalışırlardı ama hiç yorulmazlardı.

Hem kendi aralarında şakalaşırken hem de başka bir tarlada belleyen arkadaşlarına da uzaktan uzağa takılıp laf atmayı ihmal etmezlerdi.
Bir gün babam ve arkadaşının uzaktan uzağa birbirleri ile şakalaşmalarına şahit olmuştum: Babamın arkadaşı Muhammet Özbay amcaya, adıyla, namıyla: ‘Gutur,’ derlerdi. Babama da “Post…” Babam karşıdan karşıya ona bağırıyor: “Olaaa Muhammet çay demledim gel içelim hem de ‘gutur’ ateşinde demledim çok nefis, hadi gel…” O da karşıdan cevap veriyor: “Az işim var bekle geliyorum ama onu ‘Posta’ sar ben gelene kadar soğumasın.” Bilenler, duyanlar gülüşürdü tabii…

Şimdi her ikisi de rahmetli oldu. Babam ve arkadaşının nezdinde bütün ölmüşlerimize rahmet diliyorum. Böyle güzel dostluklar, böyle samimi davranışlar bizim nesillere hep örnek olmuştur. Biz de bu yolda yürümeyi kendimize şiar edindik. Bu yüzdendir ki bizim arkadaşlar arasındaki güzel diyaloglar halâ devam etmektedir.

Bizler de çocukluk yaşını geçtikten sonra köyde belleme, yaylalarda çayır biçme işlerine yardım etmeye başladık. Zaten bir zaman sonra da bu işler tümüyle bizlere kaldı. Herkes bir şekilde işlerini sırası ile yapıyor ve başarılı da oluyordu: İnekleri, koyunları önce mezireye çıkarıyorduk. Bizler de hafta sonları mezirelere giderdik. Orada da arkadaşlarla buluşur hem çalışır hem de oyunlar oynardık.

Mezire oyunları da daha başka olurdu: çayırlarda yukarıdan aşağı kızaklarla kayardık. Ufak tefek kazalar da olurdu tabii: kızak hızlanırdı durduramazdık, başka yöne doğru giderdi. Üzerinden düşüp de yaralandığımız az değildi hani… En büyük kazayı: Turgut ile Orhan atlatmıştı: yaralanmışlardı, sıyrıktı aslında ancak ağlayıp durmuşlardı. İkisi de “senin yüzünden oldu” diye birbirini suçlamışlardı. Yaralar kısa zamanda iyileşince her şey unutuldu sorun da kalmadı tabii…
Durmazdık ki hiç, kızakta yaralanınca bu kez de Gunılarun düzünde çeliga oynardık.

O ara bellemeler bitmiş yeni işler başlayacaktır bile: Tarlalara mısır ekmek, kâhanlar, sonra ekini seyreklemek… Birinden ötekine koşar dururduk… Oyunlarımızdan geri durmadan tüm bu işleri yapardık. Bir de daha çok kadınların ekip diktiği: kabak, fasulye, salatalık işleri vardı. Bizler az da olsa onlara da yardım ederdik.

Artık güz ayına kadar kimseye rahat yoktu. Çünkü bu işlerin hepsi insan gücü ile yapılırdı. Birinden ötekine koşuşturup dururduk. Hele bir de havalar bozuk giderse iyice yandığımızın resmidir.
Yaz ortalarında işlerin hepsi bir araya yığılırdı. Çayır biçmek, fındık toplamak, mısırları biçmek… Birinden ötekine koşuşturup dururduk. Hepsi bir araya geldiğinden nüfusu kalabalık olanlar daha kısa zamanda işlerini bitirirlerdi. Gurbette olanların aileleri gece gündüz çalışırlardı. Biz de gece gündüz çalışanlardandık.

Evet, gerçekten gündüzler yetmezdi. Yaylalarda ya da mezirelerde nice geceleri çayırlarda lüks lambası ile ışıklandırarak ot toplar balya yaptık.

Ah işte o günler bir başka idi… Bakarsın gece yarısı çayırlarda lüksler yanıyor, herkes işini bitirmenin telaşı içinde oluyordu. Öyle olurduk ki yorgun argın eve gidecek dermanımız bile olmazdı. Otların içine girer uzanırdık. O yorgunlukla otların içinde uyumak ne de güzel olurdu. Beş yıldızlı otelde öyle deliksiz uyku uyuyamazsın. Tabii o zaman beş yıldızlı otel diye bir kavramı bilmezdik ki!..

Ya böyle işte: Anlatmakla bitmez bizim hikayelerimiz.

Yazarın Diğer Yazıları
07.12.2022 16:08
26.11.2022 20:37
06.11.2022 22:05
Yorumlar
× YASAL UYARI ! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

  1. Mustafa Efendioğlu dedi ki:

    Bugünleri gerçek anlamıyla özleyenini sanmam zadece nostaljik bir ani olarak hatırlamak o yıllar tam zulüm sıkıntılı yıllar mimilos tan pacandan… yaylaya analarımız günde iki sefer yapardı ot …taşırdılar Rabbim ölenlere rahmet eylesin mekânları cennet olsun.