Biz sıla- gurbet köprüsünün en kutsal yolcularıyız.
Bağı hiç kopmayan mazi- ati ruhu içinde yürüyen bir inançtayız.
Evet, biz arkaya bakmadan cesur adımlarla gurbete çıkan arkada bıraktıklarımızı hep kutsalımızda saklayanlarız.
Gurbet bizim için servettir, nimettir… Sılamız ise hikmettir, kaderdir, ihtişamdır.
Hayatı böyle yürüdüğümüz, yani hayatı: servet ve kader arasında yaşadığımız zaman hikmetler ve nimetler cömertçe gelir. Çaykaralının da sırrı burada gizlidir.
Ömrüne aşırı uçları almaz. Orta yolu seçer. Bu yola bilinç, ideal ve gayret yükler.
Çaykaralı yola tek başına çıkmıştır da sağlıklı yürümenin ve büyümenin toplumsal olduğunu bilir. Ona göre davranır.
Çağdaş bir anlayıştır ki: Bugün kişinin başarısı “ekip içinde birey” olduğunu bilmek ve öyle davranmaktan geçer.
Bunu en iyi yapanlardan biri de Çaykaralılardır.
Kafasına koyduğunu tek başına başarabilir özelliktedir. Bunun da binlerce örneği vardır.
Ancak bilir ki kişi kendini iyi bir ekiple tamamlar. Başarı ekip ruhu ile hızlanır, mükemmelleşir.
Çağ: tek başına bir ordu çağı ise onu yapar.
Çağ, aynı zamanda ekip çağıysa da onu en iyi başarır.
Çağ, şirketler çağı ise -ki öyledir- işlevi en iyi olan şirketler kurarak onu da insanlığa sunar.
Türk milleti zaten bir “vakıf medeniyetidir.” Bunu en iyi şekilde bilir ve uygular…
Bugün vakıf konusunda gerçekten mükemmel işler yapılarak öncü olunuyorsa bu Çaykaralıların hem samimiyetinden hem birlik anlayışından hem gayretlerinden hem de tarihi çok iyi bilmelerindendir.
Tabii ki “dernekleri” de vakfın bir şubesi olarak idrak eder ve dayanışmanın en güzel örneklerini böylece sergiler.
Gittiği yer mutlaka gurbettir de orayı sıla gibi değerlendirir. Bunu yaparken de töresinden, inanışından kutsallarından zerre taviz vermez. Kültürü ve anlayışlarıyla dimdik ayaktadır. Bu onu hem sılaya hem de maziye iyice bağlamış olur.
O yüzden nice kuşaklar geçse, nice yüzyıllar aşılsa o hep kendi öz memleketinin evladı olarak kalır.
Bu da Çaykaralıların hangi yerde hangi makamda bulunursa bulunsun saygınlığını artırır.
O iş aramak için gurbete çıkmıştır da her emeğin insanlığın bir parçası olduğunu bilir.
İş bulunmuşsa- ki bulunur- o zaman iş değil emeğin hak edilmesi, alın teri ve toplumdaki karşılığı düşünülür.
Bu da Çaykaralıyı toplumun gözünde bir daha bir daha büyütür.
Bu gurbet hikayesi, bu Çaykaralı hikayesi, bu insanlık hikayesi, bu samimi bir Türk’ün hikayesi olarak böyle candan sürer gider…
Nice başarılara, nice nice!..
Mehmet Eren