Sanatın ve sanatçının bir görevi de toplumsal barışın sağlanmasına, toplumdaki gerginliklerin yumuşaltılmasına, siyasi gerginliklerin azaltılmasına dönük faaliyetler içinde olmalarıdır. Bunun en güzel örneğini hafta sonu yaşadık. Sayın cumhurbaşkanının piyanist Fazıl Say’a annesinin ölümü nedeniyle başsağlığı dilemesi, Onun da kendisini konserine davet etmesi ve Sayın Cumhurbaşkanının buna katılması, sonraki gelişmeler ve karşılıklı jestler güzeldi.
Ama malum kesimler sayın Fazıl Say’a mahalle baskısı uygulamaya ve onu afaroz etmeye başladılar bile. Bilahare kendisine saray soytarısı, ihale takipçisi, yandaş vb. sıfatlar takacakları kesin.
Ülkede barış olacaksa eğer, her kesimin sorumlumuğu vardır. Ama en büyük sorumluluk da ülkeyi yönetenlerdedir. Sayın Erdoğan bu anlamda iyi yapmıştır. Siyasi gerginliklerin azaltılması adına ve başkanlık sisteminin kabul görmesi adına iktidarın, muhalefetten ve sivil toplum kuruluşlarından gelen makul ve mantıklı önerilere açık olması gerekir. Sonuçta bu kesimler de demokrasinin çoğulculuk ilkesi gereği kendilerni ifade etme olanağı bulacaklar ve sisteme entegre edilerek, yeni sistem, daha güçlü hale gelecek ve meşruluğu tartışılmayacaktır.
Bir ülkenin yetenekli, zeki ve iyi eğitim almış insanları o ülkenin milli birikimidır. Hangi görüşü taşırsalar taşısınlar aşırı politize olmadıktan sonra liyakatlarına göre değerlendirilmelidirler. Mesela sayın cumhurbaşkanı rektör atamalarında bu liyakata sahip kimse siyasi çizgisine bakmadan atamalıdır. Bu kişinin sol görüşlü, sosyal demokrat, alevi, vb. görüşler taşıması o göreve gelmesine engel olmamalı, başarısız ve liyakatsız birisini size yakın görüşleri var diye bu tür görevlere getirilmesi hem kul hakkıdır, hem de ülkenin geleceği açısından yıkımdır. Şunu biliyoruz ki, Osmanlıda duraklamanın sinyalleri Kanuni Döneminin sonlarında başlar ve bunun en önemli nedeni de liyakatsiz kimselerin önemli görevlere getirilmeye başlanmasıdır. Ayrıca hak edenlerin hak ettikleri görevlere gelememeleri, toplumsal barışı olumsuz yönde etkiler ve başarılı oldukları halde haklarının yenildiği duygusu devlete olan güveni sarsar ki, bu çok tehlikeli bir durumdur.
Sadece rektör atamaları değil, bürokrasinin her kademesine ehil ve liyakatli kimseler siyasi görüşlerine bakılmaksızın göreve getirilmelidir. Sonuçta bu insanlar bizim eğittiğimiz, devletin bursuyla yurt dışı eğitim almış kişilerdir. Dolayısıyla başarılıysa neden birikiminden yararlanmayalım? Adam kayırma işini her dönem iktidarlarının bu dönemden daha çok yaptığını da biliyorum.
Yeni dönem “Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi” yerleşecekse eğer, herkesin ve her kesimin kendisine yer bulduğu, hiçkimsenin hakkının yenmediğenden emin olunan ve toplumun eşit bir bireyi olduğunu hisseden bireylerle yerleşecek ve tartışmaları bitirecektir kanaatindeyim
Hüseyin Ataman
20/01/2019/TRABZON