Trabzon’un dışında ömrünün baharını, yazını geçiren bir Trabzonlu olarak milletimi, hemşehrilerimi, kendimi kamuaoyuna göstermek vazifemdir.
Türkiye’mizin kafası ve kalbi olan İstanbul’da muhtelif cemiyetlerde görev yapan biri olarak (stk, parti, oda vs.)
yönetimlerin yöre itibariyle yarıya yakını Trabzon ve Rizelidir.
Bu aktif millet kendi şehrine fayda verememektedir. Yerel siyasetler ve yönetimlerde etkin olanlar hegemonyalarıyla dışarıdan gelen duyarlı kişileri öcü olarak görmekte ve tanıtmaktadırlar.
Bunun sonucunda ilçemiz, ilimiz beklenen kalkınmayı ve gelişmeyi sergileyemiyor.
Bu kısır düşünceli kişiler sayesinde Allah’ın bahşettiği memleketimiz kalkınma yarışında geri planda kalmaktadır. Bu kısır düşünceli ve beceriksiz kişiler kendilerini bir nimet olarak milletimize sunma gayreti içindedirler.
Başka iller ve ilçeler, hipodromunda on tur atarken bunlar sözüm ona iki tur atma mücadelesindeler.
Etkin, baskın tutumları nedeniyle memleketini ziyarete gelen kıymetli insanlar çevrelerine ışık bırakamadan ikamet ettikleri yerlere dönüyor.
Bu noksanlığı açtığım bir yerel lider bana ”gelenlere hoş geldin desek, onları konuştursak, yarın milletvekili, öbürgün belediye başkanı olmaya çalışırlar, baş edemeyiz, en iyisi böyle” demişti.
KAFA BU
Yakın bir tarihte Trabzon’da kafa noktada yaşanan bir olayı ibreti alem olsun diye yazmak bize düştü…
Kemal ilkokula giderken babası Almanya’ya işçi olarak gitti. Ortaokulu Arsin’de liseyi Yomra’da okudu. Üniversiteyi babasının bulunduğu Almanya’da teknik üniversitede mimarlık okudu. Mühendis oldu. Alman belediyelerinde yetkili ve etkili görevler yaptı. Adamlar tanıdı, dostlar edindi. Dostlarından biri Alman çimento sanayicilerindendi. İyi konuşurlardı.Hanımı beton santrali ve beton elemanları fabrikasının müdürü idi.
işlerinde 400’ün üzerinde Türk çalışıyordu.
Bu sanayici bir gün Kemal Bey’e Almanya’da “çimento minerali azaldı 2. ve 3. ülkelere açılacağız” dedi.
Bunu duyan Kemal Bey ”buyurun Türkiye’ye gidelim”dedi. Alman ”neresine’ diye sorunca Kemal Bey ”tabiki Trabzon’a”dedi. Alman ”bakalım, görüşürüz”dedi ve ayrıldı.
Birkaç gün sonra ”tamam gidelim”dedi. Almanı yanına alan Kemal Bey çocukluk yıllarının geçtiği memleketine ne umutlarla geldi. Almanla dağları dolaştılar.Maden teknik arama enstitüsü(MTA) ile ilişkiye geçtiler.
Araklı’nın 8 bölgesinde aradıkları madenleri buldular. Geçici ruhsatlarını aldılar. Karadeniz Mineral Şirketi’ni kurdular. Bu çalışmaları yaparken Trabzon Valisi ile görüşüyorlar, kendilerine bilgi veriyorlardı. Vilayette de bir heyecan vardı. Alman sanayici, bu tesisin yeriyle ilgili en güzel bölgenin Yanbolu Deresi deltası olduğunu gördü. Üretilecek çimento Türkiye’nin en kaliteli çimentosu olacaktı. Son Alman teknolojisi, çevreye duyarlı bir sanayi kurulacaktı. Başlanacak Nükleer tesislerimizde bile bu çimento kullanılabilecekti.
Yanbolu deresinin denize bağlantı noktasında inşa edilecek liman kanalıyla bütün Karadeniz havzasındaki ülkelere, Tuna boyundaki bizim eski bağlaşığımız olan devletlere, Macarista’a kadar ihracat yapılacaktı. 5-10 bin kişi arası insana iş imkanı sağlanacaktı. Trabzon’umuz ülkemizde gelişmişlik sıralamasında ön sıralara tırmanacaktı.
Bu noktaya gelen bu hayırlı iş ”ya bizim dediğimiz kişi üzerinden olacak ya da yapamazsın” diyerek Almanı şaşırttılar, Almanya’ya zor kaçtı. İşte o an yolun bittiği yerdir. Tunceli’de bir komonist partili belediye başkanı var.
Boş olan arazilere nohut yetiştirerek ülkeye katma değer kazandırabiliyorsa, bu bereketli yerde makamları beş yıl işgal edenler kendilerini, millete ve devlete kazandırmak noktasında sorgulamalıdır.
Çok güzel turkiyenin gerçeklerini yazdın bende caykaralıyım Tunceli Ovacık belediye başkanı komonist partisinden olup kurduğu kooperatifi ile organik tarım yapıyor ilçesini kalkındırıyor balı ve nohutu Ovacık dan alıyorum