ÇaykaraDernekpazarıÇaykara KöyleriÇaykara Köyleri HaritasıÇaykara NeredeUzungölÇaykara nedirWhatsApp Link Oluşturma
DOLAR
34,0557
EURO
37,7972
ALTIN
2.731,34
BIST
9.771,16
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
reklam

Kaybolan bir meslek: Hızarcılık

26.04.2020 15:35
A+
A-

Hızarcılık, bu memlekette meslekti. Hızarın ne olduğunu herkes bilir hızarı tanır ama hızarcılığın meslek olduğunu yaşı altmış -yetmiş aralığında olanlar bile zar zor hatırlarlar.

Seksenli yıllara kadar her köyde hızarcı vardı. Odun motoru, atölye hızarı olmadan önce tahta, kiriş, kereste yapmak için kulanılan aletlerden en önemlisi hızardı.

Hızar, iki usta hızarcı tarafından birlikte kullanılan ağaç bir düzeneğin ortasına çok dengeli bir şekilde yerleştirilmiş çok keskin çelik dişleri bulunan 1,5 bilemedin 2 metre boyunda, 10 cm genişliğinde olan ince , esnek ve çok sağlam bir metal şeritten ibaretti.
Hızarcılık en az iki kişilik ekiple yapılan bir meslekti.  Yolun, aracın, teleferik ve benzeri nakil araçlarının olmadığı eski yıllarda (Altmışlı yıllar ve öncesi yıllarda). Betonun olmadığı ya da çok az kullanıldığı, evlerin taş, çamur ve % 80 oranında ahşapla yapıldığını zamanlarda tahtayı, kirişi, merteği, hartomayı yapabilmek için, hızar ve baltanın ne kadar önemli aletler olduğunuda anlamış oluruz.
Hızarcının, atölyesi yoktu. Dükkanı ya da iş yeri olmazdı. Sabit iş adresi bulunmazdı. Onlar için ormanın her yeri, ağaç yıkılan, kereste yapılan her köşesi; evlerin avluları ve buralarda kurulan hızar çekme tezgahlarının hepsi iş yeriydi.

Hızarcının kolayca taşıyabildiği hızarı, o hızar için çok gerekli olan, hemencesindeki eğesi, çaprazlama pensesi, kerpeteni, çekici, keseri, çirpi(çırpı) ipi, çirpi kutusu, küçük bir keçe parçası ve içindeki kiremit toprağından yapılmış kırmızı toz boyası vardı. Tabiki balta ve balta bilemek için küçük bir köstere taşı da bulunurdu.

Hızar tezgahı ağaçlardan(10×10, 20×20’lik kirişler) yapılırdı. Hızar tezgahı yerden yüksekliği 2 metre kadar olan altı boş ve dört bir tarafı kiriş dediğimiz ağaçların dikdörtgen şeklinde çakılmasıyla pratik olarak inşa edilirdi. Tezgahın üzerinde sabit iki tahta bulunurdu. Hızarcılardan biri tazgahın üstünde diğeri altında çalışır, üstte çalışan bu tahtaların üzerinde geri ileri gider gelirdi. Hızarcılar; hızarı aşağı yukarı çekerek kalası ya da kütüğü biçerlerdi.

Biçilecek kütük-kalas; Yontma ustası tarafından balta ile yontulur, biçilmeye hazır hale getirilir, sonra hızarcılar tarafından “çirpi” ile alttan ve üstten eşit aralıklarda (istenilen kalınlıkta) karşılıklı çirpilenerek kırmızı çizgilerle çizilir, tezgah üzerine taşınır ve demir kancalarla tezgah ağaçlarına sabitlenirdi. Büyük kütükler dilme veya tahta olarak biçilirdi. Tezgahta biçilecek kütüğün altında seyyar olarak kullanılan bir kiriş, hızarlama başladığında hızarın gerisine konulur, hızarlamada belli bir yol alındıktan sonra kiriş hızarın önüne alınarak hızarlama tamamlanırdı. Hızarcı ustaları alt ve üst çizgilere dikkat eder, hızarın bu çizgiler dışına çıkmamasını ve düzgün tahtanın çıkmasını ustalıklarıyla sağlarlardı. Hızar sıkıştıkça, kesilmiş iki taraf arasına odundan yapılmış çivi çakılarak hızarın sıkışmadan çalışması sağlanırdı. Biçilen her tahta alınır tezgah dışında karmana denilen bir şekilde üst üste yığılırdı.

Hızar çalışmaya başladığı an hızarcıların sohbeti de başlardı. Bu sohbet, particilikten köydeki günlük dedikodulara, hastalıktan -sağlıktan geçmişteki anılara, borçlardan alacaklara kadar her konuyu içine alırdı. Hızar ya da kütük değiştirmede veya molalarda ara verilen sohbet, hızar çekmenin başlamasıyla kaldığı yerden sürer giderdi. Sohbetlerde kullanılan yerel deyimler, karşılıklı itirazlar, Rumca-Türkçe yapılan kaba sözler hatta küfürler sohbetin tuzu biberi olurdu.

Hızarcının yevmiyesi yüksek olurdu. Ama çalışma günleri azdı. İşin sürekliliği yoktu.
Hızarcı olmak zor bir işti aslında. Güç kuvvet isteyen çileli, meşakkatli bir işti. Köyünde olduğun zaman bile ormanda olduğun için gurbette çalışmak gibi bir şeydi. Oturmak, kalkmak, yemek-içmek, tuvalete çıkmak, abdest almak, hele de banyo yapmak… Hepsi ayrı sıkıntı demekti. Artı havanın soğuması, yağmur yağması, sıcak olmadı, rüzgar esmesi günlük yapılacak işleri ve hızar çekmeyi daha da zorlaştırırdı. Kaldıki yakın-uzak başka köylere, ilçelere hatta başka memleketlere, gurbete bile giden hızarcılar olurdu. Sarıkamış ormanlarında hızar çeken, Kars, Artvin gibi yerlerin ormanlarında hızar çeken hızarcılar olduğunu belirtip yazımı bitireyim.

NACİALTUNCU

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar
× YASAL UYARI ! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.