Demokratik rejim, bir takım köklü kuruluşlara dayanır. Bunların başında da siyasi partiler gelir.
Bir demokratik rejimin kendisine özgü koşullar içinde normal yaşaması, gelişmesi ve onu sürdürmek isteyen siyasi partilerin topluma gerçek anlamda hizmet edebilmesi için onların kadro, zihniyet ve işleyiş bakımından bu rejimin ilkelerine uygun kuruluşlar olması gerekir.
Bunun yanında siyasi partiler, devletin temel kuruluşları, o kuruluşların içindeki kişiler ve değerleri geliştirmek, onların haysiyet ve itibarlarını korumak zorundadır.
Bu günde birçok acı ve ibret verici deneyimlerimize karşılık kötü hastalıklardan kurtulamıyoruz. Hele politikamıza egemen olan devşirme zihniyetini sürdürmek isteyenlerin artması endişelerimizi artırıyor.
Bilindiği gibi, Osmanlıda bir devşirmeler aşaması vardı; bir köyden, bir genç İstanbul’a gelir, ya da yeni alınmış bir ülkeden bir genç getirilir. Bir medresede biraz Fıkıh ve Kelam okur. Hemen gözünü devletin en yüksek makamına diker ve oraya çıkacak kolay yolları, araçları arardı.
Hiçbir ideale ve gerçek hizmet tutkusuna sahip olmayan bu kişiler yani devşirmeler bir kolayını bulup saraya yaslanırlar. Padişahın en sadık kulu olur ya da görünürler. Ondan sonra mertebeleri, kademeleri kolayca ve hızla aşarlar ve bir süre sonra devletin en yüksek ve önemli mevkilerine çıkarlar. Bakan, başbakan, başkumandan (vezir, sadrazam, serasker) olurlardı. Bunların çıkış ve inişleri de anormal ve üzücüydü. Bir fermanla başları celladın kemendine takılırdı. Bu devşirmeler arasından bazen iyi hizmet edenler de çıkmıştır. Fakat açtıkları çığır bütün idealleri, bilgiye, ahlaka ve devlet adamı yetiştirme düşüncesine dayanan ilke ve duyguları öldürmüştür. Bu da devletin çöküşünü hazırlayan nedenlerden biri olmuştur.
Osmanlı’daki devşirmelerin ikbal ve amaç yolları ile günümüzdeki bir kısım politikacıların ikbale kavuşma zihniyetleri arasında pek fark yoktur. Bu Osmanlıya zarar verdiği gibi Cumhuriyetimize de büyük zarar vermektedir.
Biz çok partili demokratik rejimin yalnız şekline bağlı kaldık. Fakat hiçbir kuralına ve faziletine önem vermedik. Onunla da kalmayıp ahlak dışı davranışları hileleri ayırıcı ve bölücü istismarları körükledik. Kişilerin ve kuruluşların haysiyetlerini particilik uğruna öldürmekten çekinmedik.
Bir toplumun taassup duyguları geleneksel değerleri, büyülenmiş alışkanlıklarını sömürerek politika yapmak, ikbal sağlamak hiçbir çağda ülkeye ve topluma yarar sağlamamıştır.
Bir diğer hastalığımız: siyasi softalıktır. “Russell” softalık için “bir adam bir konuya başka bir şeyi hiçe sayacak kadar aşırı bir önem verir ve bağlanırsa o adama softa demek yerinde olur…” diyor. Particiliğimiz siyaset ağalarının elinde bir softalık halindedir. Fikirlerimizde, kanaatlerimizde hatta inanışlarımızda softalığın etkisi dışına çıkamıyoruz. Siyasi partiler arası mücadeleler ve parti içi çalışmalarımız bu softalık yüzünden her çeşit fazilet duygularından ve yüksek düşüncelerden uzaklaşmış düşmanlık, kin, iftira, yalan, jurnalcilik ve entrika oyunları her davranışın ve hedefe ulaşmanın esas aracı olmuştur. Softa, korkunç partizandır. Karşısında olan düşmanıdır. Partiler arası ve parti içi çalışmalarda kendi fikrinde olmayanlar kendini eleştirenler yine onun düşmanıdır. Softa hasta ruhlu olduğu için düşmanlığını her çeşit ahlak ve hukuk dışı araçlara başvurarak başka fikir ve düşüncede olanlara en çirkin taktiklerle saldırır, saldırtır ve onları yok etmeye çalışır.
Bu iki hastalık; siyasi yaşamda rol almak isteyen kişilerin kendi yüzünü, fikir ve düşüncelerini saklamak için maske takmasına, bu ince yolda mesafe kat etmek için cambazlık yapmasına kalıcı olmak için de haksızlıklar karşısında şeytani bir tavır almasına sebep olur. Artık siyasi arena maskeli baloya dönmüştür. Herkes üstlendiği rolü oynamak zorundadır. Devşirmeler softalıkla ikballerine itaatle bütün maddi ve manevi değerlerden sıyrılmış ve millet adına hiçbir kaygı taşımadan ulaştıkları makam ve mevkilerin nimetlerinden sarhoş olmuş bağımlılar haline gelmişlerdir.
Kangren haline gelmiş bu toplumsal ve siyasal hastalıklarımızın tedavi edilebilmesi için öncelikle eğitim sistemimizin yüksek ülküler, ahlaki ve kültürel değerlerimiz çerçevesinde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. İnancımızın din tüccarlarının elinden alınarak herkes tarafından anlaşılabilir ve yaşanabilir olması gerekmektedir. İlmin, çalışmanın, adaletin yeniden toplumda yıldızlaştırılması gerekmektedir. Milletin çıkarlarının bütün bireysel çıkarlar üzerine yerleştirilmesi gerekir. Hukukun, her şeyin üzerinde olması ve demokrasinin bütün bireylerce gerçek manada inanılan ve yaşanan bir anlayış olması gerekmektedir.
16.02.2019
Hanefi ÇATAL
Sevgili Kardeşim HANEFİ Bey. Öncelikle SİYASİ HASTALIKLARIMIZ başlıklı yazını başlık münasebetiyle tesadüfen okudum. Şahsı görüşüm başlık benim için çok önemli. Bilgilendirme çalışmanız DOĞRULUK da ve GÜZELLİK de ayrıcalıklı. Düşüncenizi kontrollü samimiyetle paylaşabilmeniz ERDEMLİLİK dir. Bizler her konuda her manada VATAN +MİLLET + ÜLKE olarak BİAT kültürüne tabi tutulmaya çalışılıyoruz. Yaratandan ALLAH dan başka kimseye biat edilmemesine inananlardanım. 1- SADAKAT- 2- SAYGI = SEVGİ oluşur süreç içerisinde KALİTE meydana gelir. Çok önemli ACİL: Siyasi partiler ve her türlü seçim sistemleri ASYA + AVRUPA +DÜNYA nın araştırılarak bilgi sahibi olarak ÜLKEM de geliştirilerek Bizi BİZ seçeceğimiz sürece getirilerek doğrulukta ve güzellikte söylemle değil eylemle icraatla DÜNYA ya örnek olmalı. SİZ varsanız BİZ varız. SELAMLAR – SEVGİLER……